29

"Yok eğer Allah'ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorsanız, muhakkak Allah içinizden güzel davrananlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır."

Bu âyete dair açıklamalarımızı sekiz başlık halinde sunacağız:

1- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in Hanımlarının Tercih Yapmakta Serbest Bırakılmaları:

"Ey Peygamber! Zevcelerine de ki" âyeti ile ilgili olarak ilim adamlarımız şöyle demişlerdir: Bu âyet-i kerîme, daha önceden geçmiş bulunan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a eziyet vermenin yasaklanışı ile bağlantılıdır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bazı hanımları tarafından rahatsız edilmişti. Dünya malından ondan bir şeyler istedikleri söylendiği gibi, kendilerine daha çok harcamalarda bulunmasını istemişlerdi diye de açıklanmıştır. Birinin diğerini kıskanması suretiyle ona eziyet verdikleri de söylenmiştir. Denildiğine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti onlara okuyup onları dünya ile âhiretten istediklerini seçmekte serbest bırakması emrolunmuştur.

Şâfiî -Allah'ın rahmeti üzerine olsun- dedi ki: Bir kimsenin bir hanımı varsa onu istediğini seçmekte serbest bırakmak yükümlülüğü yoktur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını istediklerini seçmekte serbest bırakmakla emrolundu, onlar da kendisini seçtiler.

Bunların özeti şudur: Yüce Allah, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı, hükümdar bir peygamber olup dünya hazinelerinin anahtarlarının kendisine sunulması ile yoksul bir peygamber olmak arasında dilediğini seçmekte serbest bırakmıştı. Bu hususta Cebrâîl (aleyhisselâm)'a danışmış, o da ona yoksulluğu tercih etmesini tavsiye edince, onu seçmişti. İki konumun daha yükseği olan bu konumu seçince yüce Allah hanımlarını da seçimde serbest bırakmasını emretti. Çünkü aralarında onunla beraber zorluğa katlanmaktan hoşlanmayanları bulunabilirdi. Bu suretle ondan uzak kalmış olacaktı.

Bir diğer açıklamaya göre, seçimde serbest bırakılmalarını gerektiren sebep şudur: Hanımlarından birisi ondan kendisine altından bir bilezik yaptırmasını istemişti. O da gümüşten bir bilezik yaptırıp bunu altın ile kaplatmış -zaferan ile kaplattığı da söylenmişti- fakat hanımı altından olmasında diretmiş, başkasını kabul etmemişti. Bunun üzerine bu şekilde tercihte serbest bırakan bu âyet-i kerîme nazil olunca, onları istediklerini seçmekte serbest bıraktı, onlar da: Allah'ı ve Rasûlünü seçtik, demişlerdi.

Denildiğine göre, onlardan bir tanesi de ayrılmayı seçmişti. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Lâfız Müslim'in olmak üzere Buhârî ile Müslim, Câbir b. Abdullah'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedirler: Ebubekir gelip Resûlüllah'ın huzuruna girmek üzere izin istedi. İnsanların kapısında oturmakta olduklarını ve aralarından kimseye izin verilmediğini gördü. (Cabir) dedi ki: Ebubekir'e (girmek üzere) izin verdi, o da huzuruna girdi. Daha sonra Ömer geldi, o da girmek üzere izin istedi, ona da izin verildi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, etrafında hanımları bulunduğu halde öfkeli olmakla birlikte susmakta olduğunu gördü. (Cabir) dedi ki: Ömer: Allah'a yemin olsun ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı güldürecek bir şey söyleyeceğim, dedi ve: Ey Allah'ın Rasûlü dedi. Bir görsen, Harice'nin kızı (kendi hanımını kasdediyor) benden masraf istedi. Ben de kalktım, onun boynunu kırdım. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) güldü ve şöyle dedi: "İşte bu kadınlar da gördüğün gibi etrafımda bulunuyorlar ve benden nafaka istiyorlar." Ebubekir, Âişe (radıyallahü anha)'a kalktı ve onun boynunu büktü. Ömer de kalkıp Hafsa (radıyallahü anhnhâ)'ın boynunu büktü. Her ikisi de bu arada şöyle diyordu: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan yanında olmayan şeyleri istiyorsunuz ha! Şöyle dediler: Allah'a yemin ederim. Bir daha ebediyyen yanında olmayan şeyleri Resûlüllah'tan istemeyeceğiz. Daha sonra onlardan bir ay yahut yirmidokuz gün uzak kaldı. Sonra da şu:

"Ey Peygamber! Zevcelerine de ki... Allah içinizden güzel davrananlara büyük ecir hazırlamıştır" âyetini indirdi. (Cabir) dedi ki: Önce Âişe'den başlayarak ona; "Ey Âişe, dedi. Ben sana annen ve babanla danışmadıkça cevab vermekte acele etmeni istemediğin bir hususu arzetmek istiyorum." Âişe: O nedir? Ey Allah'ın Rasûlü, deyince, ona bu âyet-i kerîmeyi okudu. Dedi ki: Ey Allah'ın Rasûlü, senin hakkında mı annem babamla danışacakmışım? Ben Allah'ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu tercih ediyorum ve senden söylediğimi hanımlarından hiçbirisine bildirmemeni de istiyorum. Şöyle buyurdu: "Onlardan herhangi bir kimse bana soracak olursa, mutlaka haber vereceğim. Çünkü şüphesiz Allah beni ne zora koşmuş, ne de başkasını zora koşan olarak göndermiştir. Beni öğretici ve kolaylaştırıcı olarak göndermiştir." Müslim, II, 1104.

Tirmizî de Âişe (radıyallahü anha)'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını istediklerini seçmekte serbest bırakmakla emrolundu. O da benden başladı ve: "Ey Âişe, dedi. Ben sana bir husustan sözedeceğim. Annen, babanla danışmadan bu hususta acele etmemekten dolayı senin için sorumluluk yoktur." Âişe dedi ki: O zaten annemin ve babamın bana ondan ayrılmayı emretmeyeceklerini biliyordu. (Âişe devamla) dedi ki: Sonra şöyle dedi: Şüphesiz yüce Allah buyuruyor ki: "Ey Peygamber! Zevcelerine de ki: Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız, gelin size bağışta bulunayım ve sizi güzellikle salıvereyim... Allah içinizden güzel davrananlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır." Ben: Bu hususta mı annemle, babamla istişare edeceğim dedim. Şüphesiz ki ben Allah'ı, Rasûlünü ve âhiret yurdunu istiyorum. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın diğer hanımları da benim yaptığım gibi yaptı. Tirmizî dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Buhârî, IV, 1796; Müslim, II, 1103, 1113; Tirmizî, V, 350, 420; Nesâî, VI, 159, 160- Müsned, VI, 163, 248.

İlim adamları dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, Âişe (radıyallahü anha)'ya anne babasıyla danışmasını emretmesi, onu sevmesinden dolayı idi. Gençliğinin aşırı etkisi, kendisinden ayrılmayı tercih etme noktasına iteceğinden korkuyor, bununla birlikte anne ve babasının kendisinden ayrılması doğrultusunda ona bir telkinde bulunmayacaklarını biliyordu.

2- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Hanımları:

"Ey Peygamber! Zevcelerine de ki..." âyeti dolayısıyla Peygamber Efendimiz'in hanımları ile ilgili bilgi verelim:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın pekçok eşi vardı. Bunların kimisi ile gerdeğe girmiş, kimisi ile nikâh akdi yapmış olmakla birlikte gerdeğe girmemiş, kimisine talib olmuş fakat onunla nikâh akdi yapmamıştı.

1- Peygamber Efendimiz'in ilk hanımı Huveylid kızı Hadice'dir. Huveylid'in babası Esed, onun babası Abdu’l-Uzza, onun babası Kusayy, onun babası Kilâb'dır. Hadice, Peygamber Efendimiz'den önce Ebû Hâle'nin nikâhı altında idi. Bunun da ismi Zürâre b. en-Nebbaş el-Esedî'dir. Ondan da önce Atîk b. Âiz'in nikâhı altında idi. Ondan Abdu Menaf adında bir oğlu olmuştu. Ebû Hale'den de Hind b. Ebi Hale'yi doğurmuştu. Hind, taun salgını zamanına kadar yaşamış ve o salgında vefat etmişti. Taunun baş gösterdiği zamana kadar yaşayan kişinin Hind b. Hind olduğu da söylenmiştir. Ona ağıt yakan kadının vefatı esnasında: Vay Hind b. Hind'e vay! Resûlüllah'ın himayesinde büyüyen üvey evladına! dediği duyulmuştur.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Hazret-i Hadice hayatta olduğu sürece başka bir hanımla evlenmemişti. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile evlendiğinde kırk yaşında idi. Peygamberliğin yedinci yılından sonra vefat etti. On yıl sonra vefat ettiği de söylenmiştir. Vefat ettiğinde ise altmışbeş yaşında idi. Peygamber Efendimiz'e îman eden ilk kadın odur. İbrahim dışında Peygamber Efendimiz'in bütün çocukları da ondandır.

Hakim b. Hizam dedi ki: Hadice vefat ettiğinde onun cenazesini evinden çıkarttık ve el-Hacûn'da onu defnettik. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun mezarına indi, henüz cenaze namazı kılma sünneti yoktu.

2- Peygamber Efendimiz'in bir diğer hanımı Şevde bint Zem'a'dır. Zem'a'nın babası Kays, onun babası Abdu Şems'dir, Âmiroğullarındandır. Oldukça erken dönemlerde İslâm'a girmiş ve Peygamber Efendimiz'e bey'atte bulunmuştur. Önce es-Sekran b. Amr diye bilinen amcasının oğlunun nikâhı altında idi. O da İslâm'a girmişti. Her ikisi, ikinci Habeşistan hicretine katılmışlardı. Mekke'ye geri döndüklerinde kocası vefat etti. Kocasının Habeşistan'da öldüğü de söylenmiştir. İddetini bitirdikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona talib oldu, onunla evlendi. Mekke'de iken onunla gerdeğe girdi, onunla Medine'ye hicret etti.

Yaşlandığında Peygamber Efendimiz onu boşamak istemişti. Ancak kendisi Peygamber'den kendisini boşamamasını ve hanımları arasında bırakmasını rica etmiş, Sahih'de de belirtildiğine göre gecesini Âişe'ye vermişti. Peygamber de onu boşamaktan vazgeçmişti. 54 yılı Şevval ayında Medine'de vefat etti.

3- Ebubekr es-Sıddîk'ın kızı Âişe: Önceleri Cübeyr b. Mut'im ile beşik kerîmesi yapılmıştı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona talib olunca, Ebubekir: Ey Allah'ın Rasûlü dedi. Bana müsade et de onu Cübeyr'den uygun bir şekilde ayırayım. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), hicretten iki sene önce -üç sene önce de denilmiştir- Mekke'de iken onunla nikâhlanmıştır. Medine'de dokuz yaşında iken de onunla gerdeğe girmiştir. Peygamber Efendimiz'in yanında dokuz yıl kaldı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vefat ettiğinde onsekiz yaşında idi. Peygamber Efendimiz ondan başka bakire bir kızla evlenmiş değildir. 59 yılında -58 de denilmiştir- vefat etmiştir.

4- Kureyşli Adiyyoğullarından Ömer b. el-Hattâb'ın kızı Hafsa (radıyallahü anha): Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla evlenmiş, sonra da onu boşamıştı. Cebrâîl ona gelerek söyle demişti: "Allah sana Hafsa'ya geri dönmeni emrediyor, çünkü o çok oruç tutan, çok namaz kılan birisidir." Bunun üzerine Peygamber de ona dönmüştü. Vakidî dedi ki: Hafsa, Muaviye'nin halifeliği sırasında 45 yılı Şaban ayında vefat etmiştir. O sırada altmış yaşında idi. Medine'de Osman (radıyallahü anh)'ın halifeliği döneminde vefat ettiği de söylenmiştir.

5- Ummu Seleme: Asıl ismi Ebû Umeyye'nin kızı Hind'dir. Mahzumoğullarındandır. Babası Ebû Umeyye'nin ismi da Süheyl'dir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla dördüncü yılı Şevval ayının son günlerinde evlendi. Sahih olan görüşe göre oğlu Seleme, Peygamber Efendimize nikâhını kıydı O sırada Ömer adındaki oğlunun yaşı küçüktü. 59 yılında vefat etmiştir, zl yılında vefat ettiği de söylenmiş ise de birincisi daha doğrudur.

Cenaze namazını Said b. Zeyd kıldırmıştır. Ebû Hüreyre'nin kıldırdığı da evlenmiştir. Bakî'de defnedilmiştir, vefat ettiğinde seksen dört yaşında idi.

6- Um Habibe: İsmi Ebû Süfyan kızı Remle'dir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Amr b. Ümeyye ed-Damrî'yi, Um Habibe'yi kendisine istemek üzere Necaşi'ye göndermişti, o da Um Habibe'yi peygamberle evlendirmişti. Hicretin dokuzuncu yılında meydana gelen bu olayda Necaşi, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yerine dörtyüz dinar mehir vermişti. Onu Şurahbil b. Hasene ile Peygamberin yanına göndermişti. 44 yılında vefat etti. Darakutnî dedi ki: Um Habibe, Ubeydullah b. Cahş'ın nikâhı altında idi. O Habeşistan'da hristiyan olarak öldü. Bunun üzerine Necaşî onu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a nikâhladı ve onun adına dörtbin (dirhem) mehir verdi. Onu Şurahbil b. Hasene ile Peygamber'e gönderdi.

7- Esedli Zeyneb bint Cahş bint Riâb: İsmi Berre idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Zeyneb ismini vermişti. Babasının ismi da Burre idi. Ey Allah'ın Rasûlü dedi, babamın ismini da değiştir. Çünkü Burre hakir birşeydir. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona şöyle demişti: "Şayet baban mü’min bir kimse olsaydı, biz de ona biz ehl-i beytten birisinin ismini verirdik. Ancak ben ona Cahş ismini veriyorum, Cahş da Burre'dendir." Bu hadisi Darakutnî zikretmiştir.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla Medine'de hicretin beşinci yılında evlenmiş ve hicri 20 yılında, elliüç yaşında iken vefat etmiştir.

8- Zeyneb bint Huzeyme: Babası olan Huzeyme'nin babası el-Haris, onun babası Abdullah, onun babası Amr, onun babası Abdi Menaf, onun babası Hilal, onun babası Âmir, onun babası Sa'saa'dır, Hilaloğullarındandır. Cahiliye döneminde Ummu'l-Mesâkîn (yoksulların anası) diye anılırdı. Buna sebep ise yoksullara çokça yemek yedirmesi idi.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla ramazan ayında hicretin otuzbirinci ayının başlarında evlendi. Yanında sekiz ay kaldı. Peygamber hayatta iken rebiu’l-evvel'in sonlarında, hicretin otuzdokuzuncu ayın başlarında vefat etti. Bakî'de defnedildi.

9- Cüveyriye bint el-Haris b. Ebi Dirar: Huzaalı ve Mustalıkoğullarındandır. Mustalıkoğulları gazvesinde onu cariye olarak almıştı. İlkin Sabit b. Kays b. Şemmas'ın payına düşmüştü. Sabit onunla mükatebe akdi yaptı. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onun mükatebe akdi bedelini ödeyip onunla evlendi. Evliliği altıncı yıl şaban ayında olmuştu. İsmi Berre idi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona Cüveyriye ismini verdi. 56. yılı rebiu'l-evvel ayında vefat etti. 55. yıl denildiği de söylenmiştir. Vefat ettiğinde altmışbeş yaşında idi.

10- Safiye bint Huyey b. Ahtab el-Haruniye (Harun aleyhisselâm soyundan): Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hayber günü onu esir almış ve esirler arasından kendisi için seçmişti. O da İslâm'a girmiş, Peygamber Efendimiz de onu azad etmişti. Böylelikle onu hürriyete kavuşturmayı da mehri kılmıştı. Sahih'te belirtildiğine göre Safiye, Dıhye el-Kelbî'nin payına düşmüştü. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yedi esir karşılığında onu satın almıştı. 50. yılında vefat etti. 52. yılında vefat ettiği de söylenmiştir, Bakî'de gömülmüştür.

11- Reyhane bint Zeyd b. Amr b. Hunafe: Nadiroğullarındandır. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) onu esir almış ve sonra hürriyetine kavuşturup onunla altıncı yılda evlenmişti. Veda haccından dönüşünde vefat etti, onu Bakî'de gömdü.

el-Vakidî dedi ki: Reyhane hicri 16. yılında vefat etti. Cenaze namazını Ömer kıldırdı. Ebû'l-Ferac el-Cevzî dedi ki: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Reyhane'yi cariyesi olarak tuttuğunu ve onu azad etmediğini söyleyenleri de duydum.

Derim ki: Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır ya, Ebû'l-Kasım Abdu'r-Rahmân es-Süveylî'nin Reyhane'yi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımları arasında zikretmeyişinin sebebi bu olmalıdır.

12- Hilaloğullarından Meymune bint el-Haris: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Mekke'den on millik mesafede bulunan Şerif denilen yerde Umretu’l-Kaza diye bilinen umre sırasında hicretin 7. yılında evlenmiştir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisiyle en son evlendiği hanımı budur. Yüce Allah'ın takdiri ile Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisi ile gerdeğe girdiği mekânda vefat etmiş ve orada defnedilmiştir. Hicri 61. yılında vefat etmiştir, 63- yılında vefat ettiği söylendiği gibi, 68 yılında vefat ettiği de söylenmiştir.

Bunlar Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımı olarak meşhur olup kendileriyle gerdeğe girmiş olduklarıdır. Allah hepsinden razı olsun.

Kendileriyle Evlendiği Halde Gerdeğe Girmemiş Olduğu Hanımları:

Kendileriyle evlenip gerdeğe girmediği hanımlarına gelince,

1- Bunlardan birisi el-Kilabiye diye bilinir. İsmi hususunda görüş ayrılığı vardır. Fatıma, Amre ve el-Âl-iye isimleri verilmiştir. ez-Zührî dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Kilablı ed-Dahhak kızı Fatıma ile evlenmiş, o da kendisinden Allah'a sığınınca onu boşamıştı. Bu kadın: Ben bedbaht olanım, der dururdu. Hicretin 8. yılı zülkade ayında onunla evlenmiş ve altmış yılında vefat etmiş

2- Kindeli en-Nu'man b. el-Cevn b. el-Haris kızı Esma' el-Cevniye diye de bilinir.

Katade dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanına girdiğinde, yanına gelmek üzere onu çağırınca, Esma: Sen gel deyince, Peygamber de onu boşamıştı.

Başkaları ise şöyle demektedir: Peygamber'den Allah'a sığınan kadın budur Buhârî de şöyle demektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Şerahil kızı Umeyme ile evlenmişti. Peygamber'in yanına girdiğinde, Peygamber elini ona uzatmış, bu hanım bundan tiksinir gibi olmuştu. Bunun üzerine Peygamber, Ebû Useyd'e, yola göndermek üzere onu hazırlamasını ve ona iki elbise vermesini emretti. Buhârî, V, 2012, 2013; Müsned, III, 498, V, 339;

Bir başka lafızda da şöyle demektedir: Ebû Useyd dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına el-Cevniye diye bilinen hanım getirildi. Onun yanına girdiğinde o hanıma: "Bana kendini bağışla" deyince, kadın şöyle cevab vermişti: Kraliçe, hiç kendisini normal kimselere bağışlar mı? Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) sakin olsun diye elini üzerine koymak isteyince, bu sefer: Senden Allah'a sığınıyorum, demişti. Peygamber de şöyle buyurdu: "Sen gerçekten koruma altına alan birisine sığındın." Sonra yanımıza çıkıp şöyle dedi: "Ey Ebû Useyd, buna iki râzıkî (uzun ve beyaz keten elbise) ver ve onu aile halkının yanına gönder. " Buhârî, V, 2012; Müsned, III, 498.

3- el-Eş'as b. Kays'ın kızkardeşi Kuteyle bint Kays: el-Eş'as bunu Peygamber ile evlendirmiş, sonra da Hadramevt'e geri dönmüştü. Kuteyle'yi ona götürmek üzere hazırlanmış iken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın vefat ettiği haberini aldı. Bunun üzerine onu tekrar geri götürdü, kendisi de Kuteyle de birlikte irtidat etti. Daha sonra İkrime b. Ebi Cehil onunla evlendi. Ebubekir (radıyallahü anh) bundan dolayı çok rahatsız oldu. Ömer ona şöyle dedi: Allah'a yemin ederim. O Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarından olmadı. Peygamber onu ne istediğini seçmekte serbest bırakmıştı, ne de hicabın arkasına almıştı. Diğer taraftan irtidad etmekle birlikte de Allah o kadını Peygamber'den uzaklaştırmış olmaktadır. Urve ise Peygamber'in onunla evlenmiş olduğunu kabul etmiyordu.

4- Ezdli Um Şerîk: İsmi Ğuzeyye bint Câbir b. Hakim'dir. Daha önce Ebubekir b. Ebi Selma'nın nikâhı altında idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla gerdeğe girmeksizin boşadı. Nefsini Peygamber'e bağışlayan kadın da budur.

Nefsini Peygamber'e bağışlayan kadının Havle bint Hakim olduğu da söylenmiştir.

5- Havle bint el-Huzeyl b. Hubeyre, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu kadın ile evlenmiş, ancak Peygamber'in yanına ulaşmadan önce vefat etmişti.

6- Dihye'nin kızkardeşi Şeraf bint Halife: Peygamber bu hanımla da evlenmiş olmakla birlikte, onunla gerdeğe girmemiştir.

7- Kays'ın kızkardeşi Leyla bint el-Hatîm: Peygamber bu hanımla evlenmişti. Ancak aşırı derecede kıskanç olduğundan kendisini boşamasını istedi, o da onun isteğini yerine getirmişti.

8- Kindeli Amre bint Muaviye: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hanımla evlenmiştir.

en-Nehaî dedi ki: Peygamber, Kindeli bir hanımla evlenmiş, ancak Peygamber vefat ettikten sonra o hanım Medine'ye getirilebilmişti.

9- Cündalı, Cündüb b. Damra'nın kızı: Bazılarının dediklerine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bu hanımla evlenmiş, bazıları ise böyle bir şeyin olduğunu kabul etmemiştir.

10- Ğifarlı bir hanım: Bazılarının dediklerine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Gifarlı bir hanım ile evlenmiş, ona emretmesi üzerine elbiselerini üzerinden çıkartınca, vücudunda bir beyazlık (alacalık) görünce: "Ailenin yanına geri dön" demişti. Bu beyazlığı el-Kilâbiye'de gördüğü de söylenmiştir.

İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendileri ile nikâh akdi yapmış olduğu halde gerdeğe girmediği hanımlar bunlardır.

Peygamber Efendimiz'in Talib Olduğu Halde Nikâhın Gerçekleşmediği Hanımlar:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın talib olmakla birlikte nikâhının gerçekleşmediği ve kendisini Peygamber'e bağışlayan hanımlara gelince:

1- Ebû Talib'in kızı Um Hanî: Asıl ismi Fâhite'dir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona talib olmuş, ancak: Ben çok çocukları olan bir kadınım, diye özür beyan etmiş, Peygamber Efendimiz de onun özrünü kabul etmişti.

2- Dubâa bint Âmir.

3- Beşâme b. Nadla kızı Safiye: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna talib olmuştu, esir alınmıştı. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onu seçimde serbest bırakmış ve: "Dilersen beni, dilersen kocanı seçebilirsin" demişti. O da: Kocamı deyince, onu serbest bırakmıştı. Temimoğulları bundan dolayı onu lanetlemişti. Bu açıklamayı İbn Abbâs yapmıştır.

4- Um Şerik de bunlardandır. Daha önce ondan sözedilmişti.

5- el-Hatim kızı Leylâ: Bundan da daha önce sözedilmişti.

6- Hakim b. Ümeyye kızı Havle: Kendisini Peygamber'e bağışlamış olduğu halde, onu daha sonraya ertelemişti. Osman b. Maz'un onunla evlenmişti.

7- el-Haris b. Avf el-Murrî kızı Cemre: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona talib olmuş, babası ise herhangi bir hastalığı olmadığı halde: Durumu iyi değildir, demişti. Babası, kızının yanına geri döndüğünde baraş hastalığına yakalanmış olduğunu gördü. Şair Şebib b. el-Barsa'nın annesidir.

8- Kureyşli Şevde: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buna talib olmuştu. Küçük çocukları vardı. Çocuklarımın senin başının yanında ağlayıp sızlanmalarından korkuyorum, demiş, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da onu övmüş ve ona dua etmişti.

9- İsmi belirtilmeyen bir kadın: Mücahid dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hanıma talib olmuş, o da: Babama danışayım demişti. Babası ile karşılaştığında babası ona izin verdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile karşılaştığında Peygamber ona: "Biz senden başka bir yorgan yüzü ile örtünmüş bulunuyoruz" demişti.

İşte Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bütün hanımları bunlardır.

Ayrıca onun iki tane de cariyesi vardı. Bunlar Kıbtî Mariye ile Reyhane idi. Katade'nin görüşüne göre böyledir. Başkasının görüşüne göre ise onun dört tane cariyesi vardı. Mariye, Reyhane ve esirler arasında aldığı Cemile ile Cahş kızı Zeyneb'in kendisine hibe ettiği bir başka cariye.

3- Muallak (Şarta Bağlı) Talâk ve Muhayyer Bırakmak:

Yüce Allah'ın:

"Eğer dünya hayatını ve onun ziynetini istiyorsanız" âyeti bir şarttır. Bunun cevabı ise "gelin" buyruğundadır. Böylelikle seçim yapmakta muhayyer (serbest) bırakmayı şarta talik etmiş (bağlı kılmış)dır.

İşte bu, şarta bağlı olarak muhayyer bırakmanın sahih ve geçerli olduğunu göstermektedir. Ancak cahil bid'atçiler buna muhalefet ederek şu iddiada bulunurlar: Koca hanımına sen eve girecek olursan, boş olursun deyip de hanım o eve girecek olursa, boşama gerçekleşmez. Çünkü onlara göre şer'î boşama sadece anında ve derhal geçerli olmak üzere yapılan boşamadır.

4- Peygamberin Hanımları Ondan Boşanmayı Tercih Etselerdi...:

"Gelin" âyeti şartın cevabıdır. Bu hanımlar topluluğu hakkında kullanılan ve: "(hanım için): Gel" fiilinden çoğuldur. Bu fiil, kendisine doğru gelmeye yapılan bir çağrı anlamındadır. O bakımdan: "(Bu tarafa doğru) gel" denilir. Bu üstün bir değeri ve yüce bir konumu olan kimseler hakkında kullanılmak üzere ortaya konulmuş bir fiildir. Daha sonra bir tarafa doğru gelmesi istenen herkes için kullanılmaya başlanmıştır. Burada ise asıl anlamında kullanılmıştır. Çünkü onları çağıran Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır.

"Size bağışta bulunayım" âyetinde sözkonusu edilen "müt'a"ya dair açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/236. âyet, 6. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Bu fiil "ayn" harfi ötreli olarak okunmuştur. Aynı şekilde: "Sizi... salıvereyim" âyetinde "ha" harfi de ötreli okunmuştur ki, bu da isti'naf (yeni bir cümle) demek olur.

Güzel bir şekilde ayrılmak ise; herhangi bir zarar ve herhangi bir hakkını engelleme sözkonusu olmaksızın, sünnete uygun olarak yapılan boşamadır.

5- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Hanımlarını Muhayyer Bırakması:

İlim adamları Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarını nasıl muhayyer bıraktığı hususunda iki farklı görüş ortaya koymuşlardır.

Birinci görüşe göre; o hanımları olarak kalmak yahut onları boşamak hususunda, Allah'ın izni ile onları serbest bırakmıştı. Hepsi de onun hanımı olarak kalmayı tercih etmişti. Bunu Âişe, Mücahid, İkrime, en-Nehaî, İbn Şihâb ve Rabîa söylemişlerdir.

Kimileri de şöyle demiştir: O kendilerini dünyayı seçip onlardan ayrılmak ile âhireti seçip onları nikâhı altında tutmak arasında muhayyer bırakmıştı. Böylelikle kocaları olan Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) hakkında sözkonusu olan o yüksek mertebe onlar hakkında da sözkonusu olacaktı. Yoksa onları boşamak hususunda muhayyer bırakmış değildi. Bunu da el-Hasen ve Katade zikretmiştir. Ashab-ı Kiram'dan Ali'nin de görüşü -Ahmed b. Hanbel'in kendisinden yaptığı rivâyete göre- böyledir. Bu rivâyete göre o şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) hanımlarını sadece dünya ile âhireti seçmek arasında muhayyer bırakmıştı.

Derim ki: Birinci görüş daha sahihtir. Çünkü Âişe (radıyallahü anha)'a hanımını istediğini seçmekte serbest (muhayyer) bırakan erkeğin durumu hakkında soru sorulunca şöyle demişti: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi istediğimizi seçmekte serbest bırakmıştı. O bir boşama mı idi? Bir rivâyette de şöyle demiştir: Biz onu seçtik, o da o serbest bırakmayı bir boşama saymamıştı.

Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan da nikâhı altında kalmak ile boşanmak arasında yapılacak emredilmiş muhayyerlikten başka bir husus sabit olmuş değildir. Bundan dolayı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ey Âişe! Ben sana bir hususu söyleyeceğim. Annen, babanla istişare etmedikçe, bu hususta acele etmemekten dolayı senin için bir sorumluluk olmayacaktır..." Birinci balıkta geçen -Kindeli en-Nu'man b. el-Cevn kızından söz edilirken- bu hadimin kaynakları da orada gösterilmiştir. Bilindiği gibi ona dünya ve süsünün âhirete tercih edilmesi hususunda danışmasını kastetmiş değildi. Böylelikle danışmanın, ayrılmak yahut da nikâh altında kalmak hakkında sözkonusu olduğu sabit olmaktadır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

6- Muhayyer (Tercih Yapmakta Serbest) Bırakılan "Kadın Kocasının Nikâhı Altında Kalmayı Tercih Ederse:

Seçim yapmakta serbest bırakılan hanım kocasını tercih edecek olursa, hükmün ne olacağı hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Seleften, başkalarından ve fetva İmâmlarından oluşan ilim adamlarının büyük çoğunluğu şöyle demiştir: Bu durumda bir veya daha fazla talâk sözkonusu değildir. Ömer b. el-Hattâb, Ali, İbn Mes'ûd, Zeyd b. Sabit, İbn Abbâs ve Âişe'nin görüşü budur.

Tabiinden, Atâ, Mesrûk, Süleyman b. Yesar, Rabia ve İbn Şihab da bu görüştedir.

Yine Ali ve Zeyd'den de şöyle dedikleri rivâyet edilmiştir: Şayet kadın kocasını tercih edecek olursa, bu bâin bir talâk olur. Aynı zamanda bu Hasan-ı Basrî ile el-Leys'in de görüşüdür. el-Hattabî ile en-Nekkaş bunu Malik'ten de nakletmişlerdir. Bu kanaatin sahipleri delil olarak şunu ileri sürerler: Kocanın hanımına: Tercihini yap demesi, talâkı gerçekleştirmeyi ifade eden kinaye bir lafızdır. Eğer bunu hanıma izafe edecek olursa, bir talâk olur ve tıpkı: Sen bâinsin, demeye benzer. Fakat sahih olan birinci görüştür. Çünkü Âişe (radıyallahü anha) şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bizi seçmekte serbest bırakmıştı. Biz de onu tercih ettik ve bu teklifini bizim hakkımızda bir talâk olarak saymamıştır. Bunu da Buhârî ve Müslim rivâyet etmişlerdir. Müslim, II, 1104; Nesâî, VI, 161; İbn Mâce, I, 661; Müsned, VI, 45, 47, 170.

İbnu'l-Münzir dedi ki: Âişe (radıyallahü anha)'ın hadisi şuna delildir: Muhayyer bırakılan hanım eğer kocasını tercih edecek olursa, bu bir talâk sayılmaz. Bu durumdaki bir hanımın kendisini (boşanmayı) tercih etmesinin talâkı gerektirdiğine de delil teşkil etmektedir, Ayrıca bu üçüncü bir hususa daha delalet etmektedir ki o da şudur: Muhayyer bırakılan kadın kendisini (boşanmayı) tercih edecek olursa, bu kocanın ric'at yapma imkânına sahib olduğu bir boşamadır. Zira Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Allah'ın kendisine vermiş olduğu emre muhalif olarak boşamada bulunması düşünülemez.

Bu görüş aynı zamanda Ömer, İbn Mes'ûd ve İbn Abbâs'tan rivâyet edilmiştir. İbn Ebi Leylâ, es-Sevrî, Şâfiî de bu görüştedir. Ali'nin de şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Kadın şayet kendisini (boşanmayı) tercih edecek olursa, bir bâin talâk olur. Bu Ebû Hanîfe ve ardaşlarının da görüşüdür. İbn Huveyzimendad bunu Malik'ten de rivâyet etmektedir.

Zeyd b. Sabit'ten gelen rivâyete göre ise kadın kendisini (boşanmayı) tercih edecek olursa, bu üç talâk olur. Hasan-ı Basrînin görüşü de budur. Malik ve el-Leys de böyle demişlerdir, çünkü (tercih sonucu hanımın) kendisine malik olması ancak bu yolla mümkün olabilir.

Yine Ali'den rivâyet edildiğine göre kadın kendisini (boşanmayı) tercih edecek olursa, bunun hiçbir kıymeti yoktur. Ondan gelen bir diğer rivâyete göre eğer kadın kocasını seçecek olursa, bu bir ric'î talâk olur.

7- Mülkiyeti Vermek (Temlik) ve Serbest Bırakmak (Muhayyerlik Vermek):

Medineli âlimlerden ve başkalarından bir topluluğun kanaatine göre temlik (mülkiyeti vermek) ve muhayyer bırakmak aynı şeydir. Hüküm de kadının her ikisi hakkında verdiği karara göredir. Bu aynı zamanda Abdu’l-Aziz b. Ebi Seleme'nin de kabul ettiği görüştür.

İbn Şa'ban dedi ki: Bu bizim mezhebimize mensub ilim adamlarının çoğunun tercih ettiği görüştür. Medinelilerden bir topluluğun da kabul ettiği görüş budur.

Ebû Ömer (İbn Abdi’l-Berr) dedi ki: Fukahanın çoğunluğu bu görüştedir. Ancak Malik'in mezhebinde meşhur olan görüş, her ikisi arasında fark bulunduğudur. Çünkü Malik'e göre temlik kocanın hanımına: Ben (kendini boşama) mülkiyetini sana verdim, demesidir. Yani yüce Allah'ın ona hak olarak vermiş olduğu boşama yetkisinin bir, iki ya da üçünü de sana veriyorum, anlamındadır. O bu hakkın bir bölümünü temlik ederken, diğer bir bölümünü temlik etmemesi câiz olduğuna göre, bu hususta herhangi bir iddiada bulunacak olursa, eğer erkek böyle bir hak vermediğini iddia ederse, yeminle birlikte onun sözü kabul edilir.

Medinelilerden de bir kesim şöyle demektedir: Kendisi ile gerdeğe girilen kadın hakkında, kocanın, mülkiyeti vermek ve muhayyer bırakmak huluslarını verdiğini inkar etmek hakkı vardır.

Birincisi meşhur olan rivâyete göre Malik'in görüşüdür. İbn Huveyzimendad da Malik'ten rivâyet ettiğine göre, kocanın üç talâkta hanımını muhayyer bıraktığı hususunu reddetme yetkisi vardır. O takdirde bu, Ebû Hanîfe'nin dediği gibi bâin bir talâk olur. Ebû’l-Cehm de böyle demiştir. Suhnûn dedi ki: Mezhebimize mensub ilim adamlarının çoğunluğu bu görüştedir.

Malik'in mezhebinden çıkartılan sonuç şudur: Muhayyer bırakılan kadın, kendisi ile gerdeğe girilmiş ise, kendisini tercih ettiği takdirde bu, talâkın tarımı demektir. Kocası bunu inkâr edecek olursa, bunu inkâr etme hakkı yoktur. Şayet tek bir talâk seçecek olursa, bunun hiçbir değeri yoktur. Çünkü muhayyerlik kat'î bir talâk (talâk elbette, üç talâk) demektir. Bunu bu şekilde vı alıp kabul etmiş yahut terketmiş demektir. Çünkü muhayyer bırakmanın JT-İimı tesrîh (ayırmak)dır. Yüce Allah, muhayyer bırakmanın sözkonusu edildiği âyet-i kerîmede şöyle buyurmaktadır:

"Gelin, size bağışta bulunayım ve sizi güzellikle salıvereyim." Burada tesrîh (güzellikle salıvermek) kesin üç talâk ile) boşamak demektir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Talâk iki defadır ya iyilikle tutmalıdır veya güzellikle salmalıdır." (el-Bakara, 2/229) Güzellikle salıvermek ise üçüncü talâktır. Bu da önceden de geçtiği üzere Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyet edilmiştir.

Mana bakımından da şöyle açıklanır: Kocanın hanımına: Beni veya kendini seç demesi, kendisini seçmesi halinde kocanın lehine kadına karşı herhangi bir müeyyidesinin olmamasını, ondan herhangi bir şeye malik olmamasını gerektirmektedir. Çünkü koca böylelikle hanımına ondan malik olduğu hususların dışına çıkma hakkını yahut kendisini seçecek olursa, kocası ile birlikte kalma hakkını vermiş olmaktadır. Talakın bir bölümünü seçtiği takdirde, o lâfzın gereğini yapmamış olur ve bu durumda iki şey arasında muhayyer bırakılıp, bu iki şeyin dışında bir şeyi seçen kimse konumunda olur.

Kendisi ile gerdeğe girilmemiş olan hanımın muhayyer bırakılıp kendi haklarına malik olması hususunda, bir talâktan fazla iddia edildiği takdirde bunu inkâr etme, reddetme hakkı vardır. Çünkü böyle bir durumda kadın kocasından derhal bâin olur.

8- Kadın Muhayyerlik Hakkına Ne Zaman Sahib Olur?

Kadının muhayyerlik hakkına ne zaman sahib olacağı hususunda Malik'ten farklı rivâyetler gelmiştir. Bir seferinde şöyle demiştir: Kadın bu hususun konuşulduğu meclisten kalkmadığı sürece yahut bu işi kabul etmediğine delâlet eden bir başka işle meşgul olmadığı sürece, muhayyerlik hakkını kullanabilir. Bulundukları meclisten ayrılacakları vakte kadar, şayet herhangi bir tercihte bulunmaz ve bir hüküm vermeyecek olursa, bu hususta kadına verilmiş olan yetki batıl olur. Fukahânın çoğunluğu bu görüştedir.

Bir başka sefer de şöyle demiştir: Böyle bir hakkı terkettiği (kullanmak istemediği) bilinmediği sürece ebediyyen muhayyerlik hakkına sahiptir. Bu ise kocasının kendisi ile ilişki kurmasına yahut dokunmasına imkan vermesiyle anlaşılır. Buna göre eğer kendisini teslim etmeyip de herhangi bir şeyi de tercih etmeyecek olursa, ya bu tercihi kullanıp yahut bu hakkın kaldırılması maksİsmi ile kocanın bunu hakime şikâyet etme hakkı vardır. Eğer kabul etmeyecek olursa, o takdirde hakim, kendi kendisine malik olma hakkını ortadan kaldırır.

Birinci görüşe göre şayet kadın bu konunun dışında bir söze dalar yahut iş yapar, yürür veya muhayyer bırakmakla -belirttiğimiz gibi- hiçbir ilgisi olmayan bir işle meşgul olursa, muhayyerlik hakkı da ortadan kalkar. Mezhebimize mensub kimi ilim adamı bu görüşün lehine yüce Allah'ın şu âyetini delil göstermektedir:

"Onlar başka bir söze dalıncaya kadar yanlarında oturmayın." (en-Nisâ, 4/140)

Aynı şekilde koca, onun neyi tercih ettiğini bilmek maksİsmi ile ona konuşma yetkisini vermiştir. Böylelikle bu, aralarında bir akit gibi olur. Bunu kabul ederse mesele yok, aksi takdirde sakıt olur. Nitekim bir kimsenin birisine: Sana bunu bağışladım yahut sattım demesi de böyledir. Kabul ederse o akit gerçekleşir, aksi takdirde mülkiyet önceki hali ne ise öylece kalmaya devam eder.

es-Sevrî'nin, Kûfelilerin, Evzaî'nin, el-Leys, eş-Şâfiî ve Ebû Sevr'in görüşü budur. İbnu'l-Kasım'ın tercih ettiği görüş de budur.

İkinci rivâyet de şöyle açıklanır: Bu(nunla yetki), kadının eline geçmiş ve kocanın bu işi ona mülkiyetine vermesi suretiyle, kocasına karşı buna malik olmuş olur. O böyle bir şeye malik olduğuna göre; bu mülkiyetin kocasının elinde kalışı gibi, onun da elinde kalması icab eder.

Derim ki: Sahih olan da budur. Çünkü Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Âişe'ye şöyle demiştir: "Ben sana bir husustan sözedeceğim. Bu konuda annen ve babanla danışıncaya kadar acele etmemekten dolayı senin için bir sorumluluk yoktur." Bu hadisi es-Sahih'de (Müslim) rivâyet ettiği gibi, Buhârî de rivâyet etmiştir, Tirmizî de hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Zaten bu hadis daha önce bahsin başında geçmiş bulunmaktadır. Yine bu hadis: Koca hanımını muhayyer bırakacak olur yahut ona (kendisine) malik olduğunu söyleyecek olursa, bu konuda istediği hükmü verebileceğini gösterir. İsterse meclislerinden ayrılmış olsunlar. Bu görüş el-Hasen ve ez-Zührî'den rivâyet edildiği gibi, kendisinden gelen iki rivâyetten birisine göre Malik'in de görüşüdür.

Ebû Ubeyd dedi ki: Bu hususta bizim kabul ettiğimiz, bu hadiste Âişe (radıyallahü anhnhâ) hakkında varid olmuş sünnete tabi olmaktan ibarettir. Peygamber, annesi ve babası ile danışıncaya kadar onu muhayyer bırakmıştı. Meclisinden kalkıp gitmesini bu işin dışına çıkmak olarak değerlendirmemiştir.

el-Mervezî dedi ki: Bana göre bu husustaki görüşlerin en sahih olanı budur. İbnu'l-Münzir de, et-Tahavî de bu görüştedirler.

29 ﴿