35Doğrusu müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, îman eden erkeklerle îman eden kadınlar, itaate devam eden erkeklerle itaate devam eden kadınlar, sadık olan erkeklerle sadık olan kadınlar, sabreden erkeklerle Allah'a zilletle sabreden kadınlar, Allah'a zilletle boyun eğen erkeklerle boyun eğen kadınlar, sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkeklerle oruç tutan kadınlar, gizli yerlerini koruyan erkeklerle (gizli yerlerini) koruyan kadınlar, Allah'ı çokça anan erkeklerle çokça anan kadınlar için, Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. Bu âyete dair açıklamalarımızı iki başlık halinde sunacağız: Tirmizî'nin rivâyetine göre ensardan olan Um Umare, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek şöyle dedi: Ben herşeyin erkeklere ait olduğunu görüyorum. Kadınlardan herhangi bir şekilde sözedildiğini de görmüyorum. Bunun üzerine şu: "Doğrusu müslüman erkeklerle müslüman kadınlar, îman eden erkeklerle îman eden kadınlar..." âyeti nazil oldu. (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, ga-:ib bir hadistir. Tirmizî, V, 354. Bu âyetteki "müslüman erkekler" lâfzı; "Doğrusu" lâfzının ismidir. "Müslüman kadınlar" da ona atfedilmiştir. Basra'lılara göre bunların merfu okunması da caizdir. el-Ferrâ''ya gelince, ona göre bu, ancak i'rabın üzerinde alâmetinin görülmediği hallerde câiz olabilir. Bu âyet-i kerîme hem imanı, hem de amel-i salihi kapsayan İslâm'ı söz konusu ederek başlamaktadır. Daha sonra'onun özelliğine dikkat çekmek ve İslâm'ın en büyük esası ve üzerinde yükseldiği temeli olduğuna dikkat çekmek için de imanı sözkonusu etti. "Kânit (itaate devam eden)" âbid ve itaatkâr demektir. "Sâdık" kendisinden alınan sözleri yerine getirdiği bilinen ve görülen kimse demektir. "Sabreden" kendisini şehvetlerden, arzuladığı şeylerden alıkoyan, rahatlık zamanlarında da sıkıntılı zamanlarında da itaatlere sabırla devam eden demektir. "Zilletle boyun eğen (hâşi’)" ise Allah'tan korkan kimse demektir. "Sadaka veren" hem farz, hem de nafile sadakayı veren kimseler demektir. Sadece farz (olanlar) verenler kastedilmiştir, diyenler de vardır, ancak birinci açıklama daha bir öğücü açıklamadır. "Oruç tutan" ifadesi de böyledir. "Gizli yerlerini" zina ve benzeri helal olmayan şeylerden "koruyan erkeklerle koruyan kadınlar" âyetindeki "koruyan kadınlar" âyetinde hazfedilmiş lâfızlar vardır. Buna daha önce gelmiş olan âyetler delâlet etmektedir. "(........): Gizli yerlerini koruyan kadınlar" takdirindedir. Daha önce bunun zikredilmiş olmasıyla yetinilmiştir. "Zikreden kadınlar" âyeti da aynı şekildedir. Şairin şu beyiti de buna benzemektedir: "Siyaha yakın koyu kırmızı ile kan kırmızısı atlar ki; sanki Sırtları altın rengi ile üstlerinden alametlendirilmiş gibidir." Sîbeveyh "altın rengi" anlamındaki lâfızları nasb ile rivâyet etmiştir. Burada "he" zamirinin hazfi ile merfu gelmesi caizdir. Sanki; (.......) denilmiş gibidir. Bu da "renk" anlamındaki lâfzı merfu okuması halinde böyledir. "Zikreden erkek"ten kasıt, bir açıklamaya göre sabah-akşam namazlardan sonra zikredenler ve uykudan uyandıkları vakit yataklarında zikredenlerdir. Buna dair geniş açıklamalar, ilgili yerlerinde ve buna bağlı ortaya çıkan çeşitli faydalı bahisler ve hükümler de geçmiş bulunmaktadır ki; burada ayrıca tekrar etmeye gerek kalmamıştır. (Bk. el-Bakara, 2/40. âyet, Al-i İmrân, 3/41. âyet, 4. başlık ve 191. âyetin tefsirleri). Âlemlerin Rabbi olan Allah'a hamdolsun. Mücahid dedi ki: Bir kimse, yüce Allah'ı ayakta iken, otururken ve yatarken zikredici olmadığı sürece "Allah'ı zikreden kimse" olamaz. Ebû Said el-Hudrî (radıyallahü anh) dedi ki: Geceleyin hanımını uyandırıp dört rekât namaz kılanların her ikisi de yüce Allah'ı çokça anan erkekler ve çokça anan kadınlardan yazılırlar. |
﴾ 35 ﴿