37

Hani sen Allah'ın da kendisine nimet verdiği, senin de kendisine nimet ettiğin kimseye: "Zevceni nikâhında tut ve Allah'tan kork!" diyordun. Allah'ın açığa çıkaracağı şeyi ise içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki Allah'tan korkman daha uygundu. Nihayet Zeyd'in o kadın ile bir bağı kalmayınca, Biz onu seninle evlendirdik. Böylelikle evlatlıklarının eşleri ile herhangi bir bağı kalmayınca, onlarla evlenmek hususunda mü’minlere bir vebal olmadığı anlaşılsın. Allah'ın emri elbette yerini bulur.

Bu âyete dair açıklamalarımızı dokuz başlık halinde sunacağız:

1- Âyetin Nüzul Sebebi ve Anlaşılması:

Tirmizî şu rivâyeti kaydetmektedir: Bize Ali b. Hucr anlattı, dedi ki: Bize Dâvûd b. ez-Zibrikan, Dâvûd b. Ebi Hind'den anlattı. Dâvûd b. Ebi Hind, eşa biden, o Âişe (radıyallahü anha)'dan dedi ki: Şayet Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiyden bir şeyer gizlemiş olsaydı, şu:

"Hani sen Allah'ın da kendisine" İslâm ile

"nimet verdiği, senin de kendisine" kölelikten azad etmekle

"nimet ettiğin kimseye" çünkü onu azad etmişti,

"zevceni nikâhında tut ve Allah'tan kork, diyordun. Allah'ın açığa çıkaracağı şeyi ise içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun. Halbuki Allah'tan korkman daha uygundu... Allah'ın emri elbette yerini bulur" âyetini gizlerdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb ile evlendiğinde, o oğlunun helali ile evlendi, demeleri üzerine yüce Allah da:

"Muhammed sizin adamlarınızdan kimsenin babası değildir. Fakat o Allah'ın Rasûlü ve peygamberlerin sonuncusudur" (el-Ahzab, 33/40) âyetini indirdi. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyd'i küçük yaşta iken evlad edinmişti. O bu haliyle büyük bir adam oluncaya kadar devam etti ve ona Muhammed b. Zeyd denilir oldu. Şanı yüce Allah da bunun üzerine:

"Onları babalarına nisbet edip çağırın. Bu Allah nezdinde daha âdildir. Eğer babalarını bilmiyor iseniz, dinde kardeşleriniz ve dostlarınızdırlar" (el-Ahzab, 33/5) âyetini indirdi. Yani filan kişi filanın mevlasıdır, filan filanın kardeşidir. İşte bu Allah nezdinde daha âdildir. Ebû Îsa (Tirmizî) dedi ki: Bu garib bir hadistir. Çünkü Dâvûd b. Ebi Hind, en-Nehaî'den, o Mesrûk'tan, o Âişe (radıyallahü anha)'dan diye rivâyet etmiştir. Âişe dedi ki: Eğer Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) vahiyden bir şey gizlemiş olsaydı, hiç şüphesiz:

"Hani sen Allah'ın kendisine nimet verdiği, senin de kendisine nimet ettiğin kimseye... diyordun" âyetini gizlerdi. Bu hadis, bu şekliyle uzun uzadıya rivâyet edilmiş değildir. Tirmizî, V, 352.

Derim ki: İşte Müslim, Sahih'inde bu kadarını rivâyet etmiştir. Tirmizî'nin, Camî’inde sahih dediği de budur. Müslim, I, 160.

Buhârî'de de Enes b. Malik'ten gelen rivâyete göre bu:

"Allah'ın açığa çıkaracağı şeyi ise içinde gizliyor..." âyeti Zeyneb bint Cahş ile Zeyd b. Harise hakkında nazil olmuştur. Buhârî, VI, 2699- Ömer, İbn Mes'ûd, Âişe ve el-Hasen de şöyle demişlerdir: Allah, Rasûlüne bu âyetten daha ağır hiçbir âyet indirmiş değildir. el-Hasen ve Âişe de şöyle demişlerdir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şayet vahiyden bir şeyler gizlemiş olsaydı, kendisine çok ağır geldiğinden ötürü bu âyet-i kerîmeyi gizlerdi. Müslim, I, 160; Tirmizî, V, 352, 353; Müsned, VI, 241, 266

Rivâyet edilen habere göre akşam olunca Zeyd yatağına gitti. Zeyneb dedi ki: Zeyd bana yaklaşamadı. Allah'ın beni ondan koruması müstesna, ben ondan geri durmadım, ancak onun bana yaklaşmaya gücü yetmiyordu.

Bu Ebû İsmet Nûh b. Ebi Meryem'in rivâyetidir. O, bu sözleri Zeyneb'in sözleri olarak nakletmektedir. Bir rivâyette de şöyle denilmektedir: Zeyd'in, Zeyneb'e yaklaşmak istediği sırada organı şişkinleşti. Bu da önceki rivâyete yakındır. Zeyd, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelip şöyle dedi: Zeyneb diliyle bana eziyet ediyor, şunu şunu yapıyor ve ben onu boşamak istiyorum. Peygamber ona: "Zevceni nikâhında tut ve Allah'tan kork." dedi. Zeyd onu boşayınca, bu sefer:

"Hani sen Allah'ın da kendisine nimet verdiği, senin de kendisine nimet ettiğin kimseye... diyordun" âyeti nazil oldu.

İnsanlar bu âyet-i kerîmenin te'vili hususunda farklı görüşlere sahiptir. Katade, İbn Zeyd rle aralarında Taberî'nin ve başkalarının da bulunduğu bir grup müfessirin kanaatine göre; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb bint Cahşin güzelliğini -Zeyd'in nikâhı altında bulunduğu sırada- beğenmişti. O, Zeyd'in onu boşayıp kendisi onunla evlenmeyi çok isterdi. Diğer taraftan Zeyd. Peygamber'e Zeyneb'den ayrılmayı haber verip de kaba sözlerinden, verdiği emirlerine karşı gelmesinden, diliyle kendisine eziyet verip ona karşı büyüklenmesinden şikâyette bulununca, Peygamber: "-Onun hakkında söylediği hususları kastederek- Allah'tan kork ve hanımını nikâhında tut" demişti. Halbuki içten içe de Zeyd'in onu boşamasını istiyordu. İşte nefsinde gizlediği bu idi. Şu kadar var ki o gerektiği şekilde iyiliği emretme yolunu tutmuştu.

Mukâtil dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyneb bint Cahş'ı, Zeyd ile evlendirdi. Bir süre onun yanında kaldı. Daha sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Zeyd'i bulmak isteyerek evine gitti. Zeyneb'i ayakta dikilir gördü, Zeyneb beyaz tenli, güzel, iri-yarı, Kureyş'in en göze gelen kadınlarından idi. Ondan hoşlandı ve: "Kalbleri evirip çeviren Allah'ı tenzih ederim." dedi. Zeyneb, Peygamberin bu teşbihini işitince, bunu Zeyd'e aktardı. Zeyd bunu anlayınca, ey Allah'ın Rasûlü onu boşamama izin ver, çünkü o bir parça kibirlidir, bana karşı büyüklük taslıyor ve diliyle bana eziyet ediyor, demişti. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da: "Hanımını nikâhında tut ve Allah'tan kork" demişti.

Bir açıklamaya göre de yüce Allah bir rüzgar estirdi. Esen bu rüzgar (kapı üzerindeki) perdeyi kaldırdı. O sırada Zeyneb evinin içinde ve üzerinde iç elbiseleriyle bulunuyordu. Peygamber, Zeyneb'i görünce ona meyletti. Zeyneb de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisine meylettiğini anladı. Bütün bunlar Peygamber'in Zeyd'i gidip sorduğu zaman olmuştu. Zeyd geldiğinde ona durumu bildirince, Zeyd'in de içinden onu boşamak geçti.

İbn Abbâs dedi ki: "Allah'ın açığa çıkaracağı şeyi" ona duyduğun sevgiyi "ise içinde gizliyor, insanlardan korkuyordun." Onlardan utanıyordun.

Bir diğer açıklamaya göre sen: Onu boşa diyecek olsaydın, müslümanların kınamasından korkuyor ve bundan hoşlanmıyordun. Bir adama hanımını boşamasını emretti de o boşayınca da onunla nikâhlandı, demelerini "Halbuki" bütün hallerinde "Allah'tan korkman daha uygundu."

Bir başka açıklamaya göre: Allah'tan utanman ise daha uygundu. Yüce Allah sana Zeyneb'in senin hanımın olacağını sana bildirdikten sonra, Zeyd'e hanımını nikâhı altında tutmasını emretmemen gerekirdi. Yüce Allah bütün bunlardan dolayı Peygamber'e sitem etmiş oluyordu.

Ali b. el-Hüseyn'den de şöyle dediği rivâyet edilmektedir: Yüce Allah Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'e Zeyd, Zeyneb'i boşayacak ve yüce Allah'ın Zeyneb'i kendisine nikâhlaması ile onunla evleneceğini vahyetmişti. Zeyd, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Zeyneb'in huyundan şikâyette bulunup da Zeyneb'in kendisine katlanamadığını belirtip onu boşamak istediğini söyleyince, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) edeb esaslarına uygun olarak ve ona tavsiyede bulunmak üzere: "Bu sözlerinde Allah'tan kork ve hanımını nikâhında tut" demişti. Halbuki pek yakında Zeyd'in ondan ayrılacağını ve kendisinin onunla evleneceğini de biliyordu. İşte Peygamber'in içinde gizlediği budur. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) pek yakında onunla evleneceğini bildiğinden dolayı ona hanımını boşamasını söylediği varid değildir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) azadlısı olan Zeyd'e hanımını boşamasını emrettikten sonra Zeyneb ile evlenmesi dolayısı ile insanların kendisi hakkında ileri geri konuşmalarından korkmuştu. İşte yüce Allah, Allah'ın kendisine mubah kıldığı bir şey hususunda insanlardan korktuğu için bu kadarı sebebi ile sitemde bulunmuş ve hanımını boşayacağını bildiği halde "nikâhın altında tut" demesi dolayısıyla ona serzenişte bulunmuştu. Yüce Allah da ona her durumda kendisinden korkulması gerektiğini ona bildirdi.

İlim adamlarımız -Allah'ın rahmeti üzerlerinde olsun- şöyle demişlerdir:

Bu görüş, bu âyet-i kerîmenin te'vili hususunda yapılmış açıklamaların en güzelidir. Tahkik ehli müfessirlerinin ve derin ilim adamlarının benimsediği görüş budur. ez-Zührî, Kadı Ebubekir b. el-A'lâ el-Kuşeyrî, Kadı Ebubekr b. el-Arabî ve başkaları gibi.

Yüce Allah'ın:

"İnsanlardan korkuyordun" âyetinden kasıt ise münafıkların: O, çocukların hanımları ile evlenmeyi yasakladığı halde, oğlunun hanımı ile evlendi, diye asılsız bir haber yaymalarından korkması idi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın, Zeyd'in hanımı, Zeyneb'i sevdiği, kalbinin ona meylettiği, hatta bazı hayasızca söz söyleyenlerin aşık olduğu lâfızlarını da kullandığı-iddialarına gelince, bu ancak böyle bir durumda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın masum olduğunu bilmeyen yahut da onun hürmet ve saygınlığını hafife alan kimselerin söyleyebilecekleri sözlerdir.

Tirmizî el-Hakim, Nevadiru'l-Usul adlı eserinde Ali b. el-Huseyn'e ait şu sözü senediyle birlikte kaydetmektedir: Ali b. el-Huseyn bu hususta ilim hazinelerinden bir hazine, mücevherlerinden bir mücevher, incilerinden bir inci getirmiştir. O da şudur: Yüce Allah, Zeyneb senin hanımlarından birisi olacaktır, diye ona haber vermişken, artık bundan sonra sen Zeyd'e niçin: "Zevceni nikâhında tut" diyorsun ve niçin insanların: O, oğlunun hanımı ile evlendi diyeceklerinden korkuyorsun? Halbuki en uygunu Allah'tan korkmandır.

en-Nehhâs dedi ki: İlim adamlarından kimisi şöyle demiştir: Bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bir hata ya da günahı değildir. Nitekim bundan dolayı Peygambere tevbe etmesi yahut Allah'tan mağfiret dilemesi emredilmemiştir. Başkası ondan daha güzel olmakla birlikte, bir iş hata olmayabilir. O insanlar fitneye düşer korkusuyla, bunu içinde gizlemişti.

2- Hazret-i Peygamberin Zeyd'e: "Zevceni Nikâhında Tut!" Demesinin Sebebi:

İbnu'l-Arabî dedi ki: Şayet Peygamber, Zeyd'e: "Zevceni nikâhında tut!" demesinin sebebi -yüce Allah sonunda onun zevcesi olacağını haber vermiş olduğu halde- nedir? diye sorulursa, şöyle cevab veririz: Zeyd'in ona rağbet veya nefreti itibariyle, Allah'ın kendisine bildirmediği husus ile, onu sınamayı diledi. Zeyd, Hazret-i Peygamber'e ondan uzaklaşmak istediğini ve ondan hoşlanmadığını Peygamber'in bilmediği şekilde açıklayıp haber verdi.

Şayet: Ayrılmalarının kaçınılmaz olduğunu bildiği halde nasıl olur da ona Zeyneb'i nikâhı altında tutmasını emretti? Bu ise bir çelişkidir, denilecek olursa, biz de deriz ki: Hayır, bu iyi ve sağlıklı maksatlar için doğru bir şeydir. Delilin ortaya konulması ve sonucun bilinmesi açısından uygundur. Nitekim yüce Allah, kulun îman etmeyeceğini bildiği halde îman etmesini emreder. Emrin taalluk ettiği şeyin, ilmin taalluk ettiği şeye muhalif olmasında emri vermeyi engelleyecek ne aklî, ne de hikmet açısından herhangi bir hususun varlığından sözedilemez. İşte bu çok nefis bir bilgidir, o bakımdan bunu iyice biliniz, bunu güzel bir şekilde kabulleniniz.

Yüce Allah'ın:

"Allah'tan kork" âyeti ise, onu boşamakta Allah'tan kork, onu boşama, demektir. Peygamber bununla tenzihi bir nehiyde bulunmuştur, haram kılma anlamında bir nehiy kastetmiş değildir. Çünkü evla olan onun boşamamasıdır.

Şöyle de açıklanmıştır: "Allah'tan kork" onun büyüklendiğini, kocasına eziyet verdiğini söylemekle onu yerme! "İçinde gizlediği" şeyin de kalbinin ona ilgi duyması olduğu söylendiği gibi, Zeyd'in ondan ayrılmasıdır, diye de açıklanmıştır. Bir görüşe göre de Zeyd'in onu boşayacağını bilmişti. Çünkü yüce Allah bu hususu ona bildirmişti.

3- Hazret-i Zeyneb'in Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile Evlenmesi:

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyet edildiğine göre o Zeyd'e şöyle demiştir: Bana göre senden daha güvenilir bir kimse yoktur, haydi git bana Zeyneb'i te!" Zeyd dedi ki: Ben de gittim. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a duyduğum saygı dolayısıyla sırtımı ona geri döndüm ve Peygamber'e onu istedim. Bundan dolayı çokça sevindi ve: Ben Rabbimin işaretini almadan bir şey yapacak değilim, dedi. Bunun üzerine namaz kıldığı yere kalktı ve namaza durdu. Kur'ân-ı kerîmin âyetleri de nazil oldu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onunla evlendi ve onunla gerdeğe girdi.

Derim ki: Bu hadisin manası Sahih(-i Müslim)de sabit olmuştur. Nesâî de bu hadisi şu başlık altında kaydetmektedir: "Kendisine talib olunduğu takdirde kadının namaz kılması ve Rabbinden istiharede bulunması (hayırlısını dilemesi)." Nesâî, VI, 79.

Lâfız Müslim'in olmak üzere hadis İmâmlarının rivâyetine göre Enes şöyle demiştir: Zeyneb'in iddeti bittikten sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem), Zeyd'e: "Git, onu bana iste!" dedi. Bunun üzerine Zeyd gitti, yanına vardığında hamur mayalamakta idi. (Zeyd) dedi ki: Onu görünce, kalbimde ona büyük bir saygı duydum, o kadar ki ona bakamaz oldum. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) ondan sözettiğinden ötürü ona sırtımı geri döndüm ve arkama doğru ilerledim, ey Zeyneb, dedim. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) senden sözediyor. O da şöyle dedi: Rabbimden işaretini istemeden hiçbir şey yapacak değilim. Bunun üzerine namazgahına kalktı (namaz kıldı) ve Kur'ân nazil oldu. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) da geldi, izin istemeksizin yanına girdi. (Enes) dedi ki: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın günün ilerlediği saatlerde bize et ve ekmek yedirdiğini gördüm... Müslim, II, 1048; Müsned, III, 195. Bir rivâyette "(misafirler) onu bırakıp gidinceye kadar" demektedir.

Yine Enes'ten gelmiş bir başka rivâyette şöyle demektedir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımları arasından Zeyneb dolayısıyla verdiği ziyafeti, hiçbir hanımı dolayısıyla verdiğini görmedim. Onun için bir koyun kesmişti. Müslim, II, 1049.

İlim adamlarımız dediler ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Zeyd'e: "Onu benim için iste" ifadesi benim adıma ona talib ol, demektir. Nitekim birinci hadiste bunu böylece açıklamaktadır. Bu Zeyd için bir imtihan ve onun için bir sınav idi. Böylelikle sabrı, itaati ve boyun eğmesi ortaya çıkmış oldu.

Derim ki: Bundan bir kimsenin arkadaşına: -Kendisinin boşamış olduğu hanım için- filanı git benim için iste, diyebileceği ve bunda bir sakınca olmadığı hükmü çıkartılabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

4- Hazret-i Zeyneb'in İşini Allah'a Havale Etmesi ve Mükâfatı:

Hazret-i Zeyneb işini Allah'a havale edip bu husustaki samimiyeti de ortaya çıktığından onu nikâhlamayı bizzat yüce Allah gerçekleştirdi. Bundan dolayı da: "Nihayet Zeyd'in o kadın ile bir bağı kalmayınca, Biz onu seninle evlendirdik" diye buyurmaktadır.

İmâm Cafer b. Muhammed'in babalarından, onun da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyet ettiğine göre;

" O kadın ile bir bağı kalmayınca, Biz onu seninle evlendirdik" âyetini

"O kadın ile bir bağı kalmayınca, ben onu seninle evlendirdim" diye okumuştur.

Yüce Allah, bunu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bildirince, ondan izin almaksızın yeni bir akit yapmaksızın, mehir belirlemeksizin ve bizim hakkımızda şart ve meşru olan hiçbir şeyi yapmaksızın onun yanına girdi. İşte bu da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın müslümanların icmaı ile kabul ettikleri ve kimsenin bu hususta kendisine ortak (benzer durumda) olmadığı özelliklerindendir. Bundan dolayı Zeyneb (radıyallahü anha), Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın diğer hanımlarına karşı övünür ve şöyle derdi: Sizleri babalarınız evlendirdiği halde, beni yüce Allah evlendirdi. Bunu Nesâî, Enes b. Malik'ten rivâyet etmektedir. Buna göre Enes şöyle demiştir: Zeyneb Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın hanımlarına karşı övünerek şöyle derdi: Aziz ve celil olan Allah benim nikâhımı semada kıymıştır. Buhârî, VI, 2699, 2700; Tirmizî, V, 354; Nesâî, VI, 79; Müsned, III, 226. Hicab âyeti de onun hakkında nazil olmuştur ki, ileride gelecektir.

5- Peygamberin Kendisine Nimet Ettiği Kişi Zeyd b. Harise'dir:

Bu âyet-i kerîmede sözkonusu edilen ve Peygamber'in kendisine nimet ettiği söylenen kişi, önceden de açıkladığımız gibi Zeyd b. Harise'dir. Onun ile ilgili birtakım rivâyetler sûrenin baş tarafında (33/4. âyet, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Bir başka rivâyette belirtildiğine göre; bir gün amcası bir işi dolayısıyla Mekke'ye geldiği sırada onunla karşılaşmış. Ona; Ey delikanlı adın ne? demiş. O: Adım Zeyd deyince, kimin oğlusun? diye sormuş. Zeyd, Harise'nin oğluyum, demiş. O kimin oğludur deyince, o da: Şerahil el-Kelbî'nin oğludur, demişti. Peki annenin ismi ne? diye sormuş, annemin ismi Su'dâ demişti. Ben dayımlar olan Tayy kabilesinde idim. Bunun üzerine amcası onu almış, bağrına basmış. Kardeşine, akrabalarına haber göndermiş, onlar da Mekke'ye gelmişlerdi. Ondan kendileriyle birlikte kalmasını istediler ve: Kimin kölesisin, diye sordular. O da: Abdullah'ın oğlu Muhammed'in deyince, onun yanına gidip bu bizim oğlumuzdur, onu bize geri ver, dediler. Peygamber şöyle buyurdu: "Ben durumu ona bildireyim, sizi tercih ederse, onu tutun götürünüz." Zeyd'i çağırdı ve ona: "Bunları tanıyor musun?" diye sormuş, Zeyd: Evet, bu babam, bu kardeşim, bu da amcamdır demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Ben sana karşı nasıl birisi idim" diye sorunca, Zeyd ağlayarak: Bana bunu niye soruyorsun? deyince, Peygamber şöyle demiş: "Seni serbest bırakıyorum, eğer bunlarla gitmeyi istiyorsan, gidebilirsin. Benimle birlikte kalmayı istersen, zaten benim sana karşı nasıl davrandığımı biliyorsun." Zeyd: Sana kimseyi tercih edemem, deyince, amcası Zeyd'i çekip: Ey Zeyd, sen köleliği babana ve amcana mı tercih ediyorsun? diye sorunca, şu cevabı vermiş: Evet, Allah'a yemin ederim, Muhammed'in yanında kölelik, yanınızda kalmaktan benim için daha güzeldir. Bunun üzerine Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle demişti: "Şahitlik ediniz ki ben (ona) mirasçıyım, (o da bana) mirasçı olacaktır." Bundan dolayı:

"Onları babalarına nisbet edip çağırın." (el-Ahzab, 33/5) âyeti nazil oluncaya kadar ona: "Muhammed'in oğlu Zeyd" deniliyordu. Ayrıca:

"Muhammed sizin adamlarınızdan kimsenin babası değildir..." (el-Ahzab, 33/40) âyeti de nazil oldu.

6- Zeyd (radıyallahü anh)'ın Kur'ân-ı Kerîm'de Anılmış Olmasının Fazileti:

İmâm Ebû'l-Kasım Abdu'r-Rahmân es-Süheylî (radıyallahü anh) dedi ki: Yüce Allah'ın:

"Onları babalarına nisbet edip çağırın" (el-Ahzab, 33/5) âyeti nazil oluncaya kadar Zeyd b. Muhammed diye çağırılıyordu. Bu âyet nazil olduktan sonra artık: Ben Harise'nin oğlu Zeyd'im, demeye başladı. Muhammed'in oğlu Zeyd'im demesi de haram kılındı. Bu şeref ve bu öğünülecek durum, ondan alındığından yüce Allah da bundan ötürü onun kalbinde meydana gelen boşluğu bildiğinden Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabından hiçbir kimsenin sahib olmadığı bir özellikle onu şereflendirdi, o da Kur'ân-ı Kerîm'de adının anılmasıdır. Yüce Allah:

"Nihayet Zeyd'in o kadın ile bir bağı kalmayınca..." diye buyurdu. Burada sözü edilen kadın Zeyneb (radıyallahü anha)'dır. Şanı yüce Allah'ın ismini belirterek Zikr-i Hakim'de andığı kişi, böylelikle ismi mihrablarda okunan bir Kur'ân haline gelen kişi, yüce Allah tarafından elbetteki son derece yüceltilmiş bir kişi demektir. Bu suret ile Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisinin babası olduğunu söylemekle elde ettikten sonra kaybettiği öğünç kaynağına bir karşılık ve onun kaybedilmesi dolayısıyla bir teselli idi. Nitekim Ubeyy b. Ka'b'a, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Allah bana, sana şu sûreyi okumamı emretti." deyince, Ubeyy ağlamış ve: Orada benim adım sözkonusu edildi öyle mi? demiş idi. Önün bu ağlayışı ise yüce Allah'ın ismini anmasının kendisine haber verilmesi üzerine duyduğu sevinçten dolayı idi. Peki ismi asla sonu gelmeyen ve ebedi olarak okunan Kur'ân-ı Kerîm'in bir parçası haline gelmiş, dünya ehli Kur'ân okudukları vakit tilâvet ettikleri cennet ehli de ebediyyen bu şekilde okuyarak devamlı mü’minlerin dillerinde anılacak hale gelmiş bir kimse; tıpkı özel olarak âlemlerin Rabbinin nezdinde de ezelden beri anılıyor demektir. Zira Kur'ân-ı Kerîm, Allah'ın kadim kelamıdır ve o bakidir, asla sonu gelmeyecektir. İşte bu Zeyd'in ismi, mükerrem kılınmış, yüceltilmiş, tertemiz sahifelerde yazılıdır. Şerefli yazıcılar tilavette onun ismini zikredip dururlar. Böylesi ise mü’minler arasından ancak bir peygambere ve yüce Allah tarafından kendisinden alınan şerefe bir bedel olmak üzere verilen Zeyd b. Harise'ye nasib olmuştur. Ayrıca âyet-i kerîmede:

"Hani Allah'ın da kendisine nimet verdiği" diye buyurulmaktadır. Burdaki nimet ise imandır, bu da onun cennetliklerden olduğunun delilidir. O vefatından önce bunu öğrenmiş oldu, bu da onun bir başka faziletidir.

7- Hazret-i Zeyd'in, Zeyneb (radıyallahü anha) ile İlişkisinin Kalmaması:

"Bir bağı kalmayınca" âyetinde geçen; "Kişinin gayret ortaya koyduğu herbir ihtiyacı" demektir, çoğulu; ...diye gelir.

İbn Abbâs dedi ki: Bu, ihtiyacını elde edince, demektir ki bununla kastettiği cimadır. İfadede hazfedilmiş lâfızlar vardır. Yani o, o kadından ihtiyacını karşılayıp da onu boşadıktan sonra "Biz onu seninle evlendirdik" demektir. Ehl-i beytin kıraati de (az önce geçtiği gibi) ;ben onu seninle evlendirdim" anlamındadır. Buradaki "el-vatar"ın boşamaktan ibaret olduğu da söylenmiştir. (Mealde: O kadın ile bir bağı kalmayınca diye karşılanmıştır.) Bu açıklamayı da Katade yapmıştır.

8- Nikâhta Mehir Belirlenirken Önce Erkeğin Adının Zikredilmesi Gerektiğini Kabul Edenlerin Delilleri:

Bazı insanlar bu âyet-i kerîmeden ve Şuayb (aleyhisselâm)'ın:

"Ben... sana nikâh edeyim istiyorum" (el-Kasas, 28/27) âyetinden hareketle, bu hususun mehir sözkonusu olduğu takdirde "ben o erkeğe, bu kadını nikâhlıyorum" tertibinde olması gerekir, demişlerdir. Çünkü her iki âyet-i kerîmede de görüldüğü gibi, kocanın zamiri öne getirilmiştir. Aynı şekilde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ridasından başka hiçbir şeyi bulunmayan adama söylediği: "Git, seni o kadına ezberine bildiğin Kur'ân-ı Kerîm ile nikâhlıyorum" Buhârî, V, 1972; Müslim, II, 1041; Tirmizî, III, 421; Ebû Dâvud, II, 236; Nesâî, VI, 123; İbn Mâce, I, 608; Muvatta’, I, 172; Müsned, V, 336. hadisinde de böyle zikredilmiştir.

İbn Atiyye ise şöyle demektedir: Ancak böyle bir şeye gerek yoktur, çünkü âyet-i kerîmede sözü edilen koca muhatabdır. Dolayısıyla önce anılması güzeldir. Mehir konusunda her iki eş arasında bir fark yoktur, istediğinin ^mini önceden anabilirsin. Geriye sadece erkek olmak ve onların kavvâm duşları sebebiyle tercihten başka bir şey kalmamaktadır.

9- Nikâhta Velilik:

Yüce Allah'ın:

"Biz onu seninle evlendirdik" âyeti nikâhta velinin sabit olduğuna delildir. Bu husustaki görüş ayrılıkları daha önceden (el-Bakara, 2/221. âyetin, 2. kısmı, 5. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır.

Rivâyete göre Âişe ile Zeyneb (radıyallahü anhüma) birbirine karşı övünmeye başladılar. Âişe: Ben meleğin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a beyaz ipek üzerinde (resmini) getirdiği hanımıyım. Bunu Sahih(-i Buhârî) rivâyet etmiştir. Müslim, IV, 1889; Buhârî, III, 1415, V, 1953, 1969, VI, 2572, 2573; Müsned, VI, 41, 128, 161. Ancak bütün bu rivâyetlerde, Peygamber Efendimizin, Âişe validemize anlattığı bir hadise olarak. Zeyneb de ona şöyle demişti: Ben de Allah'ın yedi semavatın üstünden evlendirdiği kadınım.

en-Nehaî dedi ki: Zeyneb, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a şöyle derdi: Ben sana üç yolla ulaşıyorum ki senin hanımlarından bunların hiçbirisi ile sana yakınlığı yoktur: Benim dedem ile senin deden birdir. Allah seni bana semada nikâhladı ve bu hususta da elçi Cebrâîl idi. Dördüncü başlığın sonlarında zikredilen bu hadisin kaynakları için oraya bakınız.

Yine rivâyet edildiğine göre Zeyneb şöyle demiştir: Ben Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kalbine düşünce, Zeyd bana yaklaşamaz oldu. Ben ondan uzak durmadığım halde, Allah onun bana yaklaşmasını önlüyor, bana yaklaşacak gücü bulamıyordu.

37 ﴿