56Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ederler. Ey mü’minler, siz de ona salât ve selâm edin. Bu âyet-i kerîme ile yüce Allah, Rasûlünü, onun hayatta oluşunu ve ölümünü dahi şereflendirmiş bulunmaktadır. Onun kendi nezdindeki konumunu sözkonusu etmiş ve onun hakkında yahut da hanımları ile ilgili olarak kötü düşüncelere sahip olmuş kimselerin bu kötülüklerini ve benzerlerini bununla temizlemiş bulunmaktadır. Allah'tan salât, O'nun rahmeti ve rızası; meleklerden salât, dua ve istiğfar, ümmetten salât ise, ona dua ve onu ta'zim etmek demektir. İlim adamları "salat ederler"deki zamirin kime ait olduğu hususunda farklı görüşlere sahibtirler. Bir kesimin kanaatine göre bu zamir Allah'a ve meleklere aittir. Bu Allah'ın bir âyeti olup bununla melekleri şereflendirmiştir. Böyle bir açıklamaya karşı hatibin: Allah'a ve Rasûlüne itaat eden doğru yolu bulmuş olur. Onlara isyan eden kimse ise, sapıtmış olur demesi üzerine, Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın kendisine: "Sen ne kötü bir hatibsin. Bunun yerine kim Allah'a ve Rasûlüne asi olursa de." Demiştir Müslim, II, 594; Ebû Dâvûd, I, 287; Müsned, IV, 256. Bu hadisi Sahih(-i Müslim) rivâyet etmiştir.- diyerek itiraz etmek burada sözkonusu olmaz. Bu itirazın yapılmayacağını kabul edenler şöyle derler: Çünkü hiçbir kimse aynı zamirde Allah ile birlikte başka bir varlığı birarada zikredemez. Fakat bu hususta yüce Allah dilediğini yapabilir. Bir başka kesim de şöyle demektedir: İfadede hazfedilmiş lâfızlar vardır. Bunun da takdiri: Muhakkak Allah salât eder, melekleri de salât ederler şeklindedir. Dolayısıyla âyet-i kerîmede iki ayrı zamirin birarada zikredilmesi sözkonusu değildir. Ancak böyle bir şey insanlar için kullanılabilir. Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın da: "Sen ne kötü bir hatibsin" demesi, bundan dolayı değildir. Onun bu sözleri söylemesinin sebebi hatibin "onlara asi olan" üzerinde durak yapıp bir süre susmuş olmasıdır. Bu kanaati ileri sürenler Ebû Dâvûd'un rivâyet ettiği şu hadisi delil gösterirler: Adiy b. Hatim dedi ki: Bir hatib Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzurunda hutbe okudu ve şöyle dedi: Kim Allah'a ve Rasülüne itaat ederse ve kim de onlara isyan ederse... Bunun üzerine Peygamber şöyle buyurdu: "Kalk -yahut: git- sen ne kötü bir hatibsin" dedi. Ebû Dâvûd, I, 288, IV, 295, Şu kadar var ki; Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onun durak yapıp susmasının hatalı olduğunu belirtip de: "Sen ne kötü bir hatibsin" dedikten sonra, bütün sözlerini düzeltmiş olması ve: -Müslim'de olduğu gibi- "Kim de Allah'a ve Rasûlüne isyan ederse..." demiş olması ihtimali de vardır. Bu da onun "kim de onlara isyan ederse" ifadesi üzerinde durak yapmamış olduğu şeklindeki birinci görüşü desteklemektedir. İbn Abbâs ise: "Onun melekleri de" şeklinde; "Şüphesiz" edatı yokmuş gibi, Allah lâfza-i celalinin mahallen i'rabına göre atf ile merfu olarak okumuştur. Cumhûr ise, bu edatın mevcudiyetine göre atf ederek nasb ile okumuşlardır. "Ey mü’minler! Siz de ona salât ve selâm edin" âyeti ile ilgili açıklamalarımızı da beş başlık halinde sunacağız: 1- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Salât ve Selâm Getirmek Yükümlülüğü: "Ey mü’minler! Siz de ona salât ve selâm edin" âyeti ile yüce Allah, kullarına diğer peygamberler bir tarafa peygamberi Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a, onu teşrif maksİsmi ile salât ve selâm getirmelerini emretmiş bulunmaktadır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ömürde bir defa salât ve selâm getirmenin ve terkedilmesi, kendilerinden gafil kalınması, ancak hayırsız kimselerin yapabileceği bir iş olan, müekked sünnetler gibi gerekli olduğu hususunda görüş ayrılığı yoktur. ez-Zemahşerî dedi ki: Şayet: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmek farz mıdır, yoksa mendub mudur? diye soracak olursan, ben: Hayır farzdır, derim. Ancak hangi halde vacib olduğu hususunda görüş ayrılıkları vardır. Kimisi peygamberin anıldığı her seferinde ona salât getirmek vacibtir, demiştir. Hadiste de şöyle denilmektedir: "Her kimin yanında anıldığım halde bana salât getirmezse, o kimse cehenneme girer ve Allah onu (benden) uzaklaştırır." Yakın lâfızlarla: el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 165, el-Heysemînin "Ravileri arasında tanımadığım kimse(ler) var" kaydıyla ve Taberanî, el-Evsat, IV, 162. "...burnu yere sürtülsün (zelil olsun)" anlamında: İbn Hibban, Sahih, III, 189; Hakim, Müstedrek, I, 734; Tirmizî, V, 550; "... o kimse cimridir" anlamında: Tirmizî, V, 551; İbn Hibban, Sahih, III, 189; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, X, 164. Rivâyet olunduğuna göre ona ey Allah'ın Rasûlü aziz ve celil olan Allah'ın: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'e salât ederler" âyeti hakkında ne dersin? diye sorulmuş, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Bu örtülüp gizli tutulmuş ilimdendir. Şayet siz bu hususta bana sormamış olsaydınız, bu hususu ben size haber vermezdim. Yüce Allah, benim için iki melek görevlendirmiştir. Bir müslümanın yanında anılıp da o bana salât getirecek olursa, mutlaka o iki melek: Allah sana mağfiret buyursun, derler. Yüce Allah ve melekleri de bu iki meleğe cevab olarak: Amin derler. Bir müslümanın yanında adım anıldığı halde, o da bana salât getirmeyecek olursa, mutlaka o iki melek: Allah sana mağfiret etmesin derler. Yüce Allah ve melekleri de o iki meleğe amin diye cevab verirler." Taberanî, el-Kebri, III, 89; el-Heysemî, Mecmau'z-Zevaid, VIII, 93, "ravilerinden el-Hakem b. Abdullah b. HutaFin yalancı olduğu kaydıylaleyhisselâmözü geçen bu ravi Taberanînin kaydettiği sened zincirinde yer almaktadır. Bazı âlimler de şöyle demişlerdir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ismi defalarca anılsa dahi herbir mecliste bir defa ona salât getirmek vacibtir. Secde âyeti ile aksıran kimseye (elhamdülillah demesi üzerine) yerhamukellah demekte olduğu gibi. Aynı şekilde herbir duanın başında ve sonunda da hüküm böyledir. Ömürde bir defa farz olduğunu söyleyenler de vardır. Bu görüşte olanlar şehadet kelimesini açıktan getirmek de böyledir demişlerdir. Ancak ihtiyatın gereği peygamberin adının anıldığı her seferinde ona salât getirmektir. Bu hususta varid olmuş haberler bunun böyle olmasını gerektirmektedir. 2- Peygamber Efendimiz'e Nasıl Salât Getirilir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a nasıl salât getirileceği hususunda farklı rivâyetler gelmiştir. Malik'in rivâyetine göre Ebû Mes'ûd el-Ensarî şöyle demiştir: Sa'd b. Ubade'nin meclisinde bulunduğumuz bir sırada Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza geldi. Beşir b. Sad ona şöyle dedi: Allah bize sana salât getirmemizi emretti ey Allah'ın Rasûlü! Biz sana nasıl salât getirelim? Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) öyle sustu. O kadar ki, keşke ona bu soruyu sormasaydı, diye temenni ettik. Daha sonra Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Deyiniz ki: "Allahım, Muhammed'e ve Muhammed'in aile halkına, İbrahim'e salât getirdiğin gibi salât getir. Muhammed'e ve Muhammed'in aile halkına İbrahim'e ve İbrahim'in aile halkına âlemlerin arasında bereketler ihsan ettiğin gibi bereketler ihsan et. Şüphesiz ki Sen her hamde lâyık olansın, şanı yüce olansın." Selâm getirmek ise, bildiğiniz gibidir." Muvatta’, I, 165; Müslim, I, 305; Tirmizî, V, 359; Dârimi, I, 356; Ebû Dâvûd, I, 258; Nesâî, III, 45, 47; Müsned, V, 273- Bu hadisi Nesâî de Talha'dan bunun gibi rivâyet etmiş, ancak "âlemler arasında" ifadesi ile "selâm da bildiğiniz gibidir" ifadesi orada yoktur. Yine bu hususta Ka'b b. Ucre'den, Ebû Humeyd es-Saidî'den, Ebû Said el-Hudrî'den, Ali b. Ebî Tâlib'den, Ebû Hüreyre'den, Bureyde el-Huzaî'den, Zeyd b. Harice'den -b. Harise, de denilir- de rivâyetler gelmiştir. Bunları hadis İmâmları kitablarında rivâyet etmişlerdir. Tirmizî, Ka'b b. Ucre'nin hadisinin sahih olduğunu belirtmiştir. Müslim de bu hadisi Sahih'inde Ebû Humeyd es-Saidî yoluyla gelen hadisle birlikte rivâyet etmiştir. Ebû Ömer (b. Abdi’l-Berr) dedi ki: Şu'be ve es-Sevrî, el-Hakem b. Abdi'r-Rahmân b. Ebi Leylâ'dan, o Ka'b b. Ucre'den şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: Yüce Allah'ın: "Ey mü’minler! Siz de ona salât ve selâm edin" âyeti nazil olunca, bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek şöyle dedi: Ey Allah'ın Rasûlü, sana selâmı nasıl getireceğimizi biliyoruz. Peki salât nasıl olur? Peygamber şöyle buyurdu: "Allahım Muhammed'e ve Muhammed'in aile halkına, İbrahim'e salât getirdiğin gibi salât getir. Muhammed'i ve Muhammed'in aile halkını, İbrahim'i ve İbrahim'in aile halkını mübarek kıldığın gibi mübarek kıl. Şüphesiz ki Sen her türlü hamde lâyıksın, şanın pek yücedir." İşte bu es-Sevrî yoluyla gelen hadisin lâfzıdır. Şu'be yoluyla gelen hadisin lâfzı değildir. Bu hadis Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a isnad ile rivâyet edilen yüce Allah'ın: "Şüphesiz Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey mü’minler, siz de ona salât ve selâm edin" âyetine dair tefsirin kapsamı içerisindedir. Böylelikle Peygamber kendisine nasıl salât getirileceğini açıklamakta ve tahiyatta da kendisine nasıl selâm getirileceğini onlara öğretmektedir. Bu da; "Selâm sana ey Peygamber! Allah'ın rahmeti ve bereketleri de." demekle olur. İbn Abdi’l-Berr, et-Temhid, XVI, 185. el-Mes'ûdî, Avn b. Abdullah'tan, o Ebû Fahite'den, o el-Esved'den, o Abdullah'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirdiğiniz zaman ona güzel bir şekilde salât getirin. Çünkü siz bilemiyorsunuz belki bu salâtınız ona arzedilir. Bunun üzerine: Bize öğret, dediler. O da dedi ki: "Deyiniz ki: "Allah'ım, salâtların, rahmetlerin, bereketlerin rasûllerin efendisi, müttakîlerin önderi, peygamberlerin sonuncusu, kulun, peygamberin, rasûlün, hayrın önderi, hayrın lideri ve rahmetin rasûlü üzerine olsun. Allah'ım, sen onu öncekilerin de, sonrakilerin de kendisi sebebiyle ona gıbta edecekleri Makam-ı Mahmud'a gönder. Allah'ım, İbrahim'e ve onun aile halkına salât ettiğin gibi, Muhammed'e ve onun aile halkına da salât eyle. Şüphesiz ki Sen Hamid'sin, Mecid'sin. Allah'ım, İbrahim'e ve onun aile halkına bereketler ihsan ettiğin gibi, Muhammed'e ve onun aile halkına da bereketler ihsan et. Şüphesiz ki sen Hamid'sin, Mecid'sin. " Ebû Yala, Müsned, IX, 175; Taberani, el-Kebir, IX 115. Biz muttasıl isnad ile Kâdı Iyâd'a ait "eş-Şifa" kitabındaki şu rivâyeti kaydettik: Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'dan dedi ki: Bunları Resûlüllah elimde saydı ve dedi ki: "Bunları Cebrâîl elimde saydı ve dedi ki: Bunlar izzetin Rabbı Allah'tan böylece indirilmiştir: Allah'ım, İbrahim'e ve İbrahim'in aile halkına salât getirdiğin gibi, Muhammed'e ve Muhammed'in aile halkına salât getir. Şüphesiz ki Sen Hamid'sin, Mecid'sin. Allah'ım, İbrahim'i ve İbrahim'in aile halkını mübarek kıldığın gibi Muhammed'i ve Muhammed'in aile halkını da mübarek kıl. Şüphesiz ki Sen Hamid'sin, Mecid'sin. Allah'ım, İbrahim'e ve İbrahim'in aile halkına rahmetler ihsan ettiğin gibi; Muhammed'e ve onun aile halkına da rahmetler ihsan buyur. Şüphesiz ki Sen Hamid'sin, Mecid'sin. Allah'ım, İbrahim'e ve onun aile halkına şefkat ettiğin gibi, Muhammed'e ve onun aile halkına da şefkat eyle. Şüphesiz ki Sen Hamid'sin, Mecid'sin." İbnu'l-Arabî dedi ki: Bu rivâyetlerin bazısı sahihtir, bazısı değildir. Bunların en sahih olanı ise, Malik'in kaydettiği rivâyettir, onu esas alınız. Malik'in dışındaki rivâyetlerde yer alan salât ile birlikte rahmet ve başka ilaveler pek sağlam değildir. İnsanlara düşen tıpkı mallarını kollayıp gözettikleri gibi, dillerini de kollayıp gözetmeleridir. İnsanlar alış-verişte kusurlu bir dinar (altın para) almazlar. Onlar sağlam ve iyi olanı seçerler. Aynı şekilde Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan gelen rivâyetlerden de senedi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan bize sahih olarak ulaşan rivâyetler alınır, tâ ki Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a yalan söyleme sınırına girilmemiş olsun. Bu durumdaki bir kimse fazileti elde edeyim derken, eksikliğe yakalanmış olur, hatta apaçık hüsrana dahi uğrayabilir. 3- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Salât Getirmenin Fazileti: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmenin fazileti hususunda onun şöyle buyurduğu sabit olmuştur: "Kim bana bir defa salât getirirse, ona karşılık yüce Allah ona on defa salât getirir." Müslim, I, 288, 306; Tirmizî, II, 354, 355; Ebû Dâvûd, I, 144; Nesâî, II, 25; Müsned, II, 372. Sehl b. Abdullah dedi ki: Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmek ibadetlerin en faziletlisidir. Çünkü böyle bir işi bizzat yüce Allah ve O'nun melekleri üzerlerine almışlar, sonra bunu mü’minlere emretmiştir. Sair ibadetler ise, böyle değildir. Ebû Süleyman ed-Darânî dedi ki: Yüce Allah'tan bir ihtiyacının karşılamasını dileyecek olan bir kimse önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât ile başlamalı, sonra ihtiyacını Allah'tan istemeli, yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirerek sözlerini bitirmelidir. Çünkü yüce Allah o iki salâtı kabul eder. İkisi arasındakini reddetmeyecek kadar da kerimdir. Said b. el-Museyyeb'in, Ömer b. el-Hattâb (radıyallahü anh)'dan rivâyetine göre şöyle demiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirilmedikçe yapılan duanın semaya yükselmesi perdelenir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât geldi mi dua yükselir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) da şöyle buyurmuştur: "Bir mektubta (ya da yazılı belgede) bana salât getiren bir kimseye benim ismim orada yazılı kaldığı sürece melekler o kişiye salât getirirler." Taberanî, Evsat, II, 232; İbn Kesîr, III, 17, "bu hadis çeşitli bakımlardan sahih değildir" deyip bu cihetleri açıklamaktadır. Münzirî, et-Tergib, I, 62'de Taberanî ve başkaları tarafından rivâyet edilmiş olmakla birlikte Ca'fer b. Muhammed'e mevkuf bir söz olarak da zikredildiğini belirtip bunun doğru olma ihtimalinin daha yüksek olduğunu belirtmektedir. 4- Namaz Esnasında Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Salât Getirmenin Hükmü: Namazda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmenin hükmü hususunda ilim adamlarının farklı görüşleri vardır. Büyük topluluğun ve pek kalabalık cumincrun kabul ettiği görüş, bunun namazın sünnet ve müstehablarından olduğu şeklindedir. İbnu'l-Münzir dedi ki: Bir kimsenin kıldığı herbir namazda Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmesi müstehabtır. Bir kimse bunu terkedecek olursa, Malik'in mezhebine, Medinelilere, Süfyan es-Sevrî'ye, Rey ashabından Kûfelilere ve diğerlerine göre namazı geçerlidir. İlim ehlinin büyük çoğunluğunun görüşü de budur. Malik ve Süfyan'dan nakledildiğine göre son teşehhüdde Peygamber'e salât getirmek müstehabtır, teşehhüdde salât getirmeyi terk eden uygun bir iş yapmamış olur. Şâfiî istisna olarak namazda salâtı terkeden kimselerin namazlarını iade ermelerini vacib kabul etmiştir. İshak ise, unutarak değil de kasten salât getirmeyi terkedenin namazını iade etmesini vacib kabul etmiştir. Ebû Ömer (b. Abdi’l-Berr) dedi ki: Şâfiî der ki: Son teşehhüdde, teşehhüd getirdikten sonra ve selâm vermeden önce Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmeyen kimse namazını iade eder. Şayet bundan önce salât getirecek olursa, bu Yeterli değildir. Bu Şâfiî'den, Harmele b. Yahya'nın naklettiği bir görüştür. Hemen hemen bu görüş Harmele'nin ondan yaptığı rivâyet dışında, Şâfiî'den böylece tesbit edilememektedir. Harmele ise, Şâfiî'nin kitabını yazan onun ileri gelen ashabındandır. Şâfiî mezhebine mensup kimseler bu görüşü kabul etmiş, bu görüşe meyletmiş ve bu hususta tartışmalar yapmışlardır. Onlara göre mezhebinden çıkan sonuç da budur. Tahavî'nin iddia ettiğine göre ise, ilim ehlinden ondan başka herhangi bir kimse bu görüşü ileri sürmemiştir. Şâfiî mezhebi âlimlerinden olan el-Hattabî de şöyle demiştir: Namazda salât getirmek vacib değildir. Bu Şâfiî dışında bir fukaha topluluğunun görüşüdür. Ancak bu hususta ben Şâfiî'nin kendisine uyduğu bir kimse olduğunu da bilmiyorum. Salât getirmenin namazın farzlarından olmadığının delili de Şâfiî'den önce selef-i salihin uygulaması ve bu hususta icma etmiş olmalarıdır. Bu meselede onun aleyhine oldukça ileri derecede tenkitlerde bulunulmuştur. İşte Şâfiî'nin tercih ettiği İbn Mes ud'un rivâyet ettiği teşehhüd ortadadır. Peygamber'in (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ona öğrettiği teşehhüd de budur. Namazda ise, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmek bu teşehhüdde zikredilmemiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan teşehhüdü rivâyet eden herkes de böyledir. İbn Ömer dedi ki: Ebubekir minberden bize teşehhüdü tıpkı sizlerin Küttab'da (Kur'ân mekteblerinde) çocuklara öğrettiğiniz gibi öğretiyordu. Aynı şekilde Ömer de minber üzerinde teşehhüdü öğretmiştir. Bu teşehhüdde ise, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmekten sözedilmemektedir. Derim ki: Namazda Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a salât getirmenin vacib olduğunu ~~r-ı 1-Ksssar ile Abdu'l-Vehhab'ın naklettiklerine söre bizim (Maliki) mezhebimize mensub ilim adamlarımızdan Muhammed İbnu'l-Mevvâz da kabul etmiştir. Bu husustaki şu sahih hadis dolayısıyla İbnu'l-Arabî de bunu tercih etmiştir: Allah bizlere sana salât getirmemizi emretmiştir. Sana nasıl salât getirelim? Peygamber efendimiz namazı ve namaz vaktini de öğretmiştir. Bu suretle de namaz keyfiyet ve vakit itibariyle tayin ve tesbit edilmiş olmaktadır. Darakutnî'nin naklettiğine göre Ebû Ca'fer Muhammed b. Ali b. el-Huseyn şöyle demiştir: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ve onun Ehl-i beytine salât getirmeden bir namaz kılacak olursam, kanaatimce o namaz tamam olmaz. Darakutnî, I, 355 ancak her ikisi de Muhammed b. Ali'nin Ebû Mes'ûd el-Ensarî'ye mevkuf bir rivâyeti olarak; Beyhakî, es-Sünenü'l-Kübra, II, 379, 356. Yine ondan, onun da İbn Mes'ûd'dan, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'tan merfu olarak da rivâyet edilmiştir. Ancak doğrusu bunun Ebû Ca'fer'in sözü olduğudur. Bunu Darakutnî söylemiştir. Darakutnî, I, 355. "Doğrusu bunun Ebû Ca'fer'in sözü olduğudur" ibaresi yok. 5- Peygamber'e Selam Getirmek: "Ve selâm edin" âyeti ile ilgili olarak Kadı Ebubekr b. Bukeyr dedi ki: Bu âyet-i kerîme Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a nazil oldu ve bununla yüce Allah, Peygamber'in ashabına, Peygamber'e selâm getirmelerini emretti. Aynı şekilde onlardan sonra gelenler de kabrinin huzurunda bulunduklarında ve ismi anıldığında ona selâm getirmekle emrolunmuşlardır. Nesâî'nin rivâyetine göre Abdullah b. Ebi Talha'nın babasından naklettiğine göre Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) bir gün sevinç ifadeleri yüzünden okunarak geldi. Ben: Bizler yüzünde sevinç ifadelerini görüyoruz, dedim. Şöyle buyurdu: "Melek bana gelip dedi ki: Ey Muhammed, Rabbin buyuruyor ki: Bir kişi sana salât getirecek olursa, mutlaka Ben de ona on defa salât getireceğim, bir kişi sana selâm getirecek olsa, mutlaka Ben de ona on selâm getirecek olsam, seni razı etmez mi? dedi." İbn Hibban, Sahih, III, 196; Dârimî, II, 408; Nesâî, III, 50; müsned, IV, 29, 30. Muhammed b. Abdurrahman'dan gelen rivâyete göre de Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ben öldükten sonra sizden herhangi bir kimse bana selâm getirecek olursa, mutlaka onun selâmı Cebrâîl ile beraber bana gelir: Ey Muhammed! İşte filan oğlu filan sana selâm söylüyor, der. Ben de: Selam, Allah'ın rahmet ve bereketleri onun üzerine olsun, derim." el-Azimabadi, Avnu'l-Ma'bud, VI, 21'de bu hadisi kaydettikten sonra geniş açıklamalarda bulunmakta ve hadisin çeşitli bakımlardan tenkide tabi olduğunu belirtmektedir. Bk. VI, 21 vd. Yine Nesâî'nin rivâyetine göre Abdullah (b. Mes'ûd) şöyle demiştir: Resûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şüphesiz Allah'ın yeryüzünde seyahat eden melekleri vardır. Ümmetimden bana getirilen selâmları bana ulaştırırlar. " Nesâî, III, 43; İbn Hibban, Sahih, III, 195; Dârimî, II, 409. el-Kuşeyrî dedi ki: Selam getirmek (teslim): "Selâmun aleyke" demektir. |
﴾ 56 ﴿