8

Şüphe yok ki Biz, onların boyunlarına çenelerine varan demir halkalar koyduk. O bakımdan başlarını kaldırmış haldedirler.

"Şüphe yok ki Biz, onların boyunlarına... demir halkalar koyduk." Denildiğine göre bu âyet Ebû Cehil b. Hişam ile Mahzumoğullarına mensub iki arkadaşı hakkında inmiştir. Şöyle ki Ebû Cehil eğer Muhammed'i namaz kılarken görecek olursa, mutlaka başını taş ile yaracağına dair yemin etmişti. Onu görünce ona atmak üzere bir taş kaldırmaya eğildi. Ancak bu işi yapmak üzere davranınca eli boynuna doğru gitti ve taş da eline yapıştı. Bu açıklamayı İbn Abbâs, İkrime ve başkaları yapmıştır. Buna göre bu ifade bir temsildir, yani o eli boynuna zincir ile bağlanmış bir kimse durumundadır. Ebû Cehil daha sonra arkadaşlarının yanına geri dönünce gördüklerini onlara haber verdi. İkinci adam olan el-Velid b. el-Muğire: Başını ben yaracağım dedi. O da peygamber namaz kılarken ona taş atmak üzere gitti, yüce Allah gözlerini kör etti. Peygamberin sesini işittiği halde onu görmez oldu. Arkadaşlarının yanına geri döndü, ancak onları göremiyordu. Nihayet ona seslendiklerinde şöyle dedi: Allah'a yemin ederim, ben onu görmedim, sadece onun sesini duydum. Üçüncüleri de: Allah'a yemin ederim ki, onun başını ben yaracağım dedi. Sonra da eline taş alıp gitti. Bu sefer gerisin geri dönmeye başladı ve nihayet sırtüstü baygın olarak yere yıkıldı. Ne oluyorsun? diye sorulunca, başıma çok büyük bir iş geldi, dedi. Ben adamı gördüm fakat ona yaklaşınca kendisinden daha büyüğünü asla görmediğim bir devenin benimle onun arasında durup kuyruğunu salladığını gördüm. Lat ve Uzza adına yemin ederim ki, eğer ona yaklaşacak olsaydım, bu erkek deve beni yiyecekti.

İşte bunun üzerine yüce Allah:

"Şüphe yok ki Biz, onların boyunlarına çenelerine varan demir halkalar koyduk. O bakımdan başlarını kaldırmış haldedirler." âyetini indirdi.

İbn Abbâs: "Şüphe yok ki Biz, onların sağ ellerine... koyduk" diye okumuştur. ez-Zeccâc dedi ki: Bu ifadeler Biz onların ellerine... koyduk" diye de okunmuştur. en-Nehhâs der ki: Bu okuyuş(lar) bir tefsirdir. Mushafa muhalif olan şekilde kıraat olmaz.

Cemaatin benimsediği kıraate göre ifadede hazfedilmiş lâfızlar vardır. İfadenin takdiri şöyledir: Biz, onların boyunlarına ve ellerine zincirler koyduk. Bunlar onların çenelerine kadar ulaşmaktadır. O halde burada kasıt boyunlar değil ellerdir. Araplar bu gibi anlatımlarda (bu tür lâfızları) hazfederler. Bunun bir benzeri de:

"Sizi sıcaktan koruyacak elbiseler" (en-Nahl, 16/81) âyetidir. Bu: ...ve bir de soğuktan koruyacak elbiseler takdirinder ki, bu hazfedilmiştir. Çünkü sıcağa karşı koruyan, soğuğa karşı da koruyucudur. Diğer taraftan zincirler eğer boyuna vurulacak olursa, ellerin de zincire vurulmuş olması kaçınılmaz bir şeydir. Özellikle burada yüce Allah:

"çenelerine varan" diye buyurmaktadır ki, bununla ellerin de zincire vurulmasının kastedildiği anlaşılmış olmaktadır.

"O bakımdan başlarını kaldırmış haldedirler." Yani onlar başlarını eğemeyecek şekilde kaldırmış bulunuyorlar. Çünkü elleri çenesinin altında zincire vurulmuş bir kimsenin başı yukarı doğru kalkar. Abdullah b. Yahya'nın rivâyetine göre Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh) onlara "başları kaldırma" şeklini; ellerini çenesinin altına getirip onları birbirine yapıştırarak başını yukarı doğru kaldırarak göstermiştir.

en-Nehhâs der ki: Bu, bu hususta gelmiş rivâyetlerin en değerlileridir. Bu el-Esmaî'nin anlattıklarından alınmıştır. O şöyle demektedir: Atın başını kaldırmak maksadıyla dizginlerini çekmeyi anlatmak üzere; " Atın dizginlerini çektim" denilir.

en-Nehhâs der ki: Burada "kaf" harfi mahreç itibariyle yakınlığından ötürü "kef'den bedel getirilmiştir. Nitekim (kâf ve kef harfleriyle): "Onu kahrettim" denilir. el-Esmaî der ki: Başı yukarı doğru dikilsin diye atın boynunu çekmeyi anlatmak için; "Atın boynunu (dizginlerini) çektim" denilir. Şairin şu sözleri de bu türdendir:

"Ve baş(ı) ise yukarı kalkıktır."

"Dizginlerini çekerek başını yukarı doğru kaldırdım" denilir ve bu kullanımların sadece sonuncusu elifsizdir. Bu açıklamalar el-Esmaî'den nakledilmiştir.

tabiri "devenin havuzun yakınında iken başını kaldırıp su içmemesi"ni anlatmak için kullanılır. Bunu yapan deveye: "Başını sudan çeken deve" denilir. Yine; ifadeleri "susamadığı için içmeyerek başını kaldıran deve" hakkında kullanılır. "Develerin suya gitti fakat su içmeyip -herhangi bir rahatsızlık ya da soğuk dolayısıyla- başını yukarı doğru kaldırdı" denilir. Bu şekilde davranan develer için; denilir. Böyle olan tekil erkek deve için; dişi deve hakkında da; denilir. Çoğulu için kıyasa uygun olmayarak; "Su içmeyip başını kaldıran develer" denilir. Bişr bir gemiyi nitelendirirken şöyle der:

"Ve biz o geminin kenarlarında oturuyor,

Başlarını yukarı doğru kaldırmış develer gibi gözlerimizi kapatıyorduk."

"Gözleri kapatıp başı kaldırmak" demektir. "Demir halka (tasma) dar olduğundan dolayı başını yukarıda tuttu" denilir. son derece soğuk iki ay, anlamındadır. Bu soğuk iki ay ise iki kânun (kânun-i evvel ve kânun-i sanî) ayları olup onlara bu isim verilmiştir. Çünkü develer suyun soğukluğu dolayısıyla rahatsız olduklarında başlarını yukarı doğru kaldırırlar. "Seviki (kavrulmuş unu) avuçlayarak ağzıma attım" tabiri de buradan gelmektedir.

Bir başka açıklamaya göre; bu yüce Allah'ın onların hidayetten yüz çevirişlerini anlatmak üzere verdiği bir misaldir. Onların bu yüz çevirişleri tıpkı zincire vurulmuşun yüz çevirişi gibidir. Bu açıklamayı Yahya b. Sellam ile Ebû Ubeyde yapmıştır. Nitekim: "filan kişi bir eşektir" denilince, o hidayeti görmez denilmek istenir. Şair de şöyle demiştir:

"Onların doğruya gelmelerini engelleyen bukağılan ve zincirleri vardır."

Nakledildiğine göre Ebû Züeyb, cahiliye döneminde bir kadını seviyordu. İslama girdikten sonra bu kadın kendisini yanına davet edince, bunu kabul etmeyerek şu beyitleriyle ona cevab vermişti:

"Ey Malik'in annesi, artık durum eskisi gibi değil,

Ama boyunlarımızın etrafını zincirler kuşatmıştır.

Artık genç delikanlı yaşını başını almış gibidir ve o asla söylemez, âdil olmayan bir sözü

Bundan dolayı; genç ve güzel kadınlar, ondan yana rahata kavuşmuştur."

O bu sözleriyle; İslâm'ın getirmiş olduğu yasaklar dolayısıyla biz zina etmekten ve fasıklıktan alıkonulduk, demek istemektedir.

el-Ferrâ'' da şöyle demektedir: Bu bir misaldir. Yani Biz onları Allah yolunda infak etmekten alıkoyduk. Bu da yüce Allah'ın:

"Elini (zincire vurulmuş gibi) boynuna bağlanmış kılma" (el-İsra, 17/29) âyetine benzemektedir. ed-Dahhak da böyle açıklamıştır.

Yine denildiğine göre bunlar, hakka karşı büyüklenmeleri itibariyle eli zincire vurulmuş ve boynuna bağlanmış kimse gibidirler. Bu kişi böylece başını yukarıya doğru kaldırmış ve aşağıya indiremez olur. Gözünü de açmaksızın yummuş olur. Büyüklük taslayan kimse de boynunu yukarı doğru kaldırmak ile nitelendirilir.

el-Ezherî der ki: Elleri boyunlarına bağlanınca zincirler çenelerini ve başlarını -tıpkı başlarını yukarıya kaldıran develer gibi- yukarı doğru kaldırmalarına sebep olur.

Bu engelleme, kâfirlerin kalblerinde küfrü yaratmak suretiyle olur. Bazılarına göre ise küfürlerine bir ceza olmak üzere îman etme başarısının onlardan alıkonulması ile olur.

Bir başka açıklamaya göre; bu âyet-i kerîme, yarın cehennem ateşinde birtakım kimselere verilecek ceza, boyunlarına takılacak tasmalar ve zincirlere işarettir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"O zaman boyunlarında tasmalar ve zincirler bulunacak." (el-Mu'min, 40/71) Yüce Allah, onların bu halleri hakkında (kesin olarak gerçekleşeceğinden) mazi kipiyle haber vermiştir.

"O bakımdan başlarını kaldırmış haldedirler" âyetine dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Mücahid der ki: "Başlarını kaldırmış haldedirler" âyeti, onlar her türlü hayrı işlemekten yana zincire vurulmuşçasına alıkonulurlar, demektir.

8 ﴿