9

Hem Biz, onların önlerinden bir sed ve ardlarından da bir sed çektik. Gözlerini de perdeledik. Artık onlar görmezler.

"Hem Biz, onların önlerinden bir sed ve ardlarından da bir sed çektik"

âyeti hakkında Mukâtil şöyle demektedir: Ebû Cehil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a elini uzatamayıp taş da elinden düşmüş olduğu halde arkadaşlarının yanına geri dönünce Mahzumoğullarından bir başka kişi taş alıp: Ben onu bu taşla öldüreceğim, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a yaklaşınca, Allah gözlerini kör etti, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı göremedi. Arkadaşlarına geri döndüğünde onlar kendisine sesleninceye kadar onları farkedemedi. İşte âyet-i kerimenin manası budur.

Muhammed b. İshak da bu husustaki rivâyetinde şunları söylemektedir: Rabia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe ile Ebû Cehil ile Ümeyye b. Halef, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a eziyet etmek için sürekli gözetleyip duruyorlardı. Yâsîn Sûresi'ni okuyarak onların bulundukları yere geçti. Elindeki toprağı üzerlerine attı ve:

"Hem Biz, onların önlerinden bir sed ve ardlarından bir sed çektik" âyetlerini okudu. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanlarından geçip gidinceye kadar başlarını .jrinden kaldırmadılar. Bu husus daha önceden İsra Sûresi'nde (17/45. âyetin tefsirinde) geçtiği gibi

"sed"e dair açıklamalar da daha önceden (18/94. âyet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. "Sed" kelimesinin, "sin" harfi ötreli (süd şeklinde) ile üstün (sed şeklinde) olarak söylenmesi iki ayrı söyleyiştir.

"Gözlerini de perdeledik." Yani gözlerini örttük. Bakara Sûresi'nin baş taraflarında (2/7. âyet, 9. başlıkta) buna dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır.

İbn Abbâs, İkrime ve Yahya b. Ya'mer "gözlerini de perdeledik" anlamındaki âyeti; "Gece körlüğü gibi onların gözlerini zayıflattık" anlamında "ğayn" ile değil de "ayn" ile okumuşlardır. Şair de şöyle demiştir:

"Ne zaman onun yanına gidersen,

Onun ateşinin ışığı dolayısıyla göremez olursun."

Yüce Allah da:

"Kim Rahmân'ın zikrini görmezlikten gelirse..." (ez-Zuhruf, 43/36) diye buyurmaktadır. Her iki okuyuşun da anlamı birbirine yakındır, anlam da onları kör ettik şeklindedir. Nitekim şair şöyle demiştir:

"Bunca musibetlerden ötürü -babasız kalasıca- yeryüzü,

Bana karşı hep sedlerle doluverdi.

Oradaki tepecik bir yeri bulamıyorum,

el-Uzeyb ile Murad toprakları arasında."

"Artık onlar" Katade'nin açıklamasına göre hidayeti

"göremezler." Bir diğer açıklamaya göre de onu öldürmek için kendi aralarında karar aldıklarında Muhammed'i göremezler, demektir. Bu açıklamayı es-Süddî yapmıştır.

ed-Dahhak dedi ki:

"Hem Biz, onların önlerinden" dünyada

"bir sed ve ardlarından" âhirette

"de bir sed çektik." Yani onlar hem öldükten sonra dirilişi göremediler, hem dünyada şer'î hükümleri kabul etmeyecek şekilde körleştiler. Yüce Allah, şöyle buyurmaktadır:

"Biz, onlara yakın arkadaşlar kıldık. Onlar da önlerinde ve arkalarında olanı kendilerine süslediler." (Fussilet, 41/25) Yani onlara dünyayı süslü gösterdiler ve âhireti yalanlamaya çağırdılar.

Şöyle de açıklanmıştır: Buna göre; "hem Biz, onların önlerinden bir sed" yani dünya aldanışı "ve ardlarından da bir sed" âhireti yalanlayışı "çektik" demek olur. Bir başka açıklamaya göre: "Önlerinden" âhirette demektir, "ardlarından" da dünyada demektir.

9 ﴿