14

O zaman Biz, onlara iki elçi göndermiştik de onlar bu ikisini de yalanlamıştı. Biz de üçüncü bir kişi ile (onları) desteklemiştik. Hep birlikte: "Elbette biz size gönderilmişizdir" dediler.

"O zaman Biz, onlara iki elçi göndermiştik" âyetinde anlatılan budur. Bu âyette yüce Rabbimiz göndermeyi kendisine nisbet etmektedir. Çünkü Îsa (aleyhisselâm) bu iki elçiyi Rabbin emriyle göndermiştir. Bu da Îsa (aleyhisselâm)'ın semaya yükseltildiği sırada olmuştur.

"...de onlar bu ikisini de yalanlamıştı." Denildiğine göre bu iki peygamberi dövmüşler ve hapse atmışlardır.

"Biz de üçüncü bir kişi ile desteklemiştik." Yani o elçilik görevini üçüncü birisi ile güçlendirmiş ve pekiştirmiştik.

Ebû Bekr'in rivâyetine göre Âsım:

"Biz de üçüncü bir kişi ile desteklemiştik" âyetindeki birinci "ze"yi şeddesiz okumuş, diğerleri ise şeddeli okumuşlardır.

el-Cevherî der ki: Yüce Allah'ın:

"Biz de üçüncü bir kişi ile desteklemiştik" âyetinde "ze" harfi hem şeddeli, hem şeddesiz okunabilir. Güçlerini pekiştirdik, güçlendirdik, demektir. el-Esmaî der ki: Ebû Amr b. el-Alâ bu hususta bana el-Mütelemmis'in şu beyitini okumuştur:

"Ona yük vurulduğunda zayıftır ama eti de güçlü ve sağlamdır.

Yükleri kösele uzunca iplerle bağlandığında da (o deve) böğürmez."

Buna göre her iki okuyuş da aynı anlamdadır.

Şeddesiz okuyuşun "galib geldik, yenik düşürdük" anlamında olduğu da söylenmiştir.

"Ve söz söylemede de beni yendi" (Sad, 38/23) âyetinde de bu anlamdadır. Şeddeli okuyuş ise güçlendirdik ve çoğalttık anlamına gelir.

Kıssalarda nakledildiğine göre; Îsa (aleyhisselâm) onlara önce iki elçi göndermişti. Bunlar birkaç koyununu otlatan yaşlıca bir adamla karşılaştılar. Bu kişi Yâsîn Sûresi'nde sözü edilen şahıs olan Habib en-Neccar idi. Onu Allah'ın dinine davet ettiler ve: Bizler Îsa'nın elçileriyiz. Seni Allah'a ibadet etmeye davet ediyoruz, dediler. Onlardan bir mucize isteyince, biz hastaları şifaya kavuştururuz, dediler. Deli bir oğlu vardı, yatakta yatan hasta bir oğlu vardı diye de söylenmiştir. Ellerini ona sürdüler, yüce Allah'ın izniyle sağlıklı bir şekilde ayağa kalktı. Adam da Allah'a îman etti.

Yine denildiğine göre; şehrin uzakça bir yerinden koşarak gelen kişi odur. O, onların durumunu etrafa anlattı. Bir çok hastayı şifaya kavuşturdular. Putlara tapan kralları onlara elçi göndererek soru sormasını emretti. Her ikisi de: Biz Îsa'nın elçileriyiz, dediler. Kendilerine: Peki âyetiniz (mucizeniz, deliliniz) nedir? diye sorunca, biz anadan doğma körü, abraşı ve hasta kimseleri Allah'ın izni ile iyileştirir, seni de bir ve tek olarak Allah'a ibadet etmeye çağırırız. Kral onları vurmak istedi. Vehb'in dediğine göre kral onları hapsetti ve onlara yüzer sopa vurdurdu. Durum Îsa (aleyhisselâm)'a ulaşınca üçüncü bir elçi gönderdi.

Denildiğine göre, bu havarilerin başı olan Şemun es-Safa idi. Onu bu iki kişiye yardımcı olsun diye göndermişti. Şemun hükümdarın yakınları ile oturup kalktı ve nihayet onlar arasında önemli bir yeri oldu. Onlar da ona alıştılar. Durumunu hükümdara anlattıklarında o da ona güven duydu ve dininde ona uyduğunu açıkladı. Hükümdar gidişini beğendi. Şemun günün birinde hükümdara şöyle dedi: Bana ulaştığına göre sen, seni Allah'a davet eden iki kişiyi hapse atmıştın. Onların durumunun ne olduğunu sana sorsak? Şöyle dedi: Kızgınlığım onların istediklerini gerçekleştirmeme engel oldu. Şemun: Onları huzura getirsen deyince, o da huzura getirilmelerini emretti. Şemun onlara: İddianızın doğruluğuna dair deliliniz nedir? diye sordu. İki elçi: Biz anadan doğma körü ve abraşı iyileştiririz, dediler. Anadan doğma, gözleri kör bir çocuk getirildi. Gözlerinin bulunduğu yeri tıpkı alnı gibi dümdüz idi. İki elçi Rabblerine dua ettiler. Gözlerinin yeri açıldı, çamurdan iki fındık kadar bir parça alıp onun gözlerinin yerine koydular. Bu iki çamur parçası hemen göz oluverdi ve onlarla görmeye başladı. Kral bu işe hayret etti ve şöyle dedi: Burada yedi günden beri ölmüş bir çocuk vardır. Babası gelinceye kadar onu defnetmiyeceğim. Rabbiniz bunu diriltebilir mi? Elçiler açıkça Allah'a dua ettiler, Şemun da gizlice dua etti. Ölmüş olan çocuk dipdiri ayağa kalktı ve insanlara şöyle dedi: Ben yedi gün önce öldüm. Müşrik olduğum görüldü, bu bakımdan ateş dolu yedi vadiye girdirildim. İçinde bulunduğunuz halden sizi sakındırıyorum, Allah'a îman ediniz. Daha sonra semanın kapıları açıldı. Bu üç kişiye Şemun'a ve iki arkadaşına şefaat eden güzel yüzlü genç bir delikanlı gördüm ve nihayet Allah beni diriltti. Şehadet ederim ki Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. Bir ve tektir, ortağı yoktur. Yine şehadet ederim ki Îsa Allah'ın ruhu ve kelimesidir ve şehadet ederim ki bunlar da Allah'ın elçileridir.

Ona: Bu Şemun da aynı şekilde onlarla birlikte midir? dediler. O: Evet, hem de o onların en üstünleridir, dedi. Şemun da bunun üzerine Mesih'in kendilerine gönderdiği elçi olduğunu onlara söyledi. Sözleri hükümdarı etkiledi ve hükümdarı Allah'a davet etti. Hükümdar pekçok kimseyle birlikte îman etti, başkaları da inkâr etti.

el-Kuşeyrî'nin naklettiğine göre hükümdar îman etmekle birlikte kavmi îman etmedi. Cebrâîl bir çığlık attı ve bu çığlık dolayısıyla aralarından kalan bütün kâfirler oluverdi.

Rivâyete göre Îsa, elçilere o kasabaya gitmelerini emredince, onlar: Ey Allah'ın Peygamberi! Bizler onların dillerini bilmiyoruz, konuşamıyoruz deyince, Îsa (aleyhisselâm) onlar için Allah'a dua etti. Oldukları yerde uykuya daldılar, uyandıklarında melekler onları taşıyıp Antakya topraklarına bırakmışlardı. Herbirisi de diğeri ile o gittikleri toplumun dilleri ile konuşmaya başladı. İşte yüce Allah'ın:

"Onu Ruhu'l-Kudüs ile destekledik" (el-Bakara, 2/87) âyetinde anlatılan budur. Onlar da hep birlikte:

"Elbette biz size gönderilmişizdir, dediler."

14 ﴿