10Meğer ki hızlıca hırsızlayıp bir şey kapan olsun. Hemen arkasından parlak delici bir alev ona yetişir. "Meğer ki hızlıca hırsızlayıp bir şey kapan olsun" âyeti daha önce geçen "ve her taraftan sürülüp atılırlar" âyetinden bir istisnadır. Buradaki istisnanın vahyin dışındaki şeylerden olduğu da söylenmiştir. Çünkü yüce Allah: "Çünkü onlar işitmekten kesinlikle uzak tutulmuşlardır" (eş-Şuara, 26/212) diye buyurmaktadır. Bunun sonucunda onlardan herhangi birisi, meleklerin kendi aralarında dünyada olacak şeyler ile ilgili konuşmalarından -yeryüzündekiler bunu bilmeden- birşeyleri hırsızlayarak işitebilir. Bu, şeytanların cisimlerinin hafifliğinden ötürüdür. Onlar da bunu işittikleri vakit parlak ve delici alevler ile taşlanır, kovalanırlar. Bu hususta sahih birtakım hadisler de rivâyet edilmiştir ki; bunların muhtevası şudur: Şeytanlar semaya doğru çıkar ve dinlemek maksadıyla biri diğerinin üstüne çıkardı. En cesurları semaya doğru ilerlerdi, daha sonra ondan sonraki, sonra da diğeri gelirdi. Yüce Allah yer işleri ile ilgili bir emir verir. Semadakiler bunu sözkonusu eder ve semaya en yakın şeytan bu sözü işitirdi. İşittiği bu sözü kendisinin altındakine telkin ederdi. Dinlediği bu sözü diğerine telkin etmiş iken bazan gelen alevli bir ateş onu yakardı, bazan da -önceden de açıkladığımız gibi- onu yakmazdı. İşte bu söz kâhinlere kadar iner, onlar buna yüz yalan daha katardı. O çaldıkları kelime doğru olarak çıkar, bunun neticesinde ise cahiller -önceden el-En'am Sûresi'nde (6/59- âyet, 2. başlıkta) açıkladığımız gibi- kâhinlerin söylediklerinin hepsinin doğru olduğuna inanırlardı. Yüce Allah İslâm'ı gönderince, bu sefer sema sıkı bir şekilde koruma altına alındı. Bir söz işitmiş, hiçbir şeytan kurtulamaz oldu. İşte kovalamak üzere atılan yıldızlar insanların kayıyor gördükleri yıldızlardır. en-Nekkaş ve Mekkî dedi ki: Bunlar semada akan (hareket eden, sabit olmayan) gezegenler değildir. Zira hareket eden bu gezegenlerin hareketi görülmez. Kovalamak üzere atılan bu yıldızların hareketi ise bize yakın olduklarından ötürü görülebilmektedir. Bu hususta yeterli açıklamalar daha önce el-Hicr Sûresi'nde (15/17-18. âyetlerin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca Sebe' Sûresi'nde (34/23- âyetin tefsirinde) Ebû Hüreyre'nin bu husustaki hadisini de zikretmiş bulunuyoruz. O hadiste de şu ifadeler yer almaktadır: "... Şeytanlar da biri diğerinin üstündedir." Tirmizî de bu hadis hakkında: Hasen, sahih bir hadistir demiştir Buhârî, IV, 1736, 1804; Tirmizî, V, 362; ibnMace, I, 69. Yine Tirmizî'de, İbn Abbâs'tan şöyle dediği kaydedilmektedir: "Şeytanlar gizlice dinledikleri sözü kaparlar, bunu diğerlerine telkin ederler. Sonra da bu sözü kendi dostlarına bırakıverirler. İşte doğru şekliyle söyledikleri haktır. Fakat onlar hem bunu tahrif ederler, hem de daha başka şeyler ilave ederler." (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir Tirmizî, V, 362; Ahmed b. Şuayb en-Nesâî, es-Sünenü'l-Kübra, VI, 374. (Hadîs-i şerîfte geçen (ve hızlıca kapmak, almak anlamı verilen): "Bir şeyi hızlıca almak" demektir. "Hızlıca aldı" şekillerinde kullanılır. Şeddeli kullanımlarında asıl; şeklidir. Burada "te" ile "ti" harfleri mahreçlerinin yakınlığı dolayısıyla idgam edilmişlerdir. "Hı" harfinin üstün okunması ise "te" harfinin üstün olan harekesinin ona verilmesi dolayısıyladır. "Hı"yı esreli okuyanlar ise iki sakinin arka arkaya gelmesinden ötürü böyle okurlar. "Ti" harfini esreli söyleyenler ise kesreleri arka arkaya (itba1) getirmiş olurlar. "Hemen arkasından parlak, delici bir alev ona yetişir." ed-Dahhak, el-Hasen ve başkaları ışık saçıcı (bir alev) diye açıklamışlardır. Ateş yıldızların, onları denize düşürünceye kadar takip ettiğinin anlatılmak istendiği de söylenmiştir. İbn Şihab da burada sözü edilen "parlak, delici alev" hakkında şöyle demektedir: Bu alev öldürmeksizin onları yakar. İnsanlar üzerine düşen alevli yıldızlar ise sabit yıldızlardan değildir. Buna da onların hareket ettiklerinin görülmesi delildir. Sabit yıldızlar ise akıp gitmekle birlikte uzaklıklarından ötürü hareketleri görülemez. Buna dair açıklamalar daha önceden geçmiştir. "Parlak alev"in çoğulu şeklinde gelir. Bunun azlık çoğulu kıyasa göre: şeklinde gelmesi gerekmekle birlikte, bu şeklin Araplar tarafından kullanıldığı işitilmemiştir. Parlak (mealde delici) demektir. Bu açıklamayı el-Hasen, Mücahid ve Ebû Miclez yapmışlardır. Şairin şu mısraı da bu anlamdadır: "Senin çakmak taşın ise onun çakmak taşlarından daha parlaktır." Daha ışık saçıcıdır, demektir. el-Ahfeş bu kelimenin çoğul şeklinin: "Parlak yıldızlar" diye kullanımları nakletmektedir. el-Kisaî de şunu nakletmektedir: "Ateş alev aldı, alır, ateş alev almak" denilir. "Ben ateşi alevlendirdim" anlamındadır. Zeyd b. Eslem de; 'in alev saçan anlamında olduğunu söylemiştir. Bu da Arapların: "Çakmağını alevlendir" yani ateşini yak, tabirlerinden alınmıştır. Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmış ve şairin şu beyitini de zikretmiştir: "Kişi ışık saçan parlak bir alev iken, Zaman ışığını (şimşeğini) çakar da o da sönüverir." |
﴾ 10 ﴿