11

Şimdi sor onlara: Yaratılış itibarı ile kendileri mi daha güçlüdür, yoksa yarattıklarımız mı? Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık.

"Şimdi sor onlara" yani Mekkelilere. Buradaki:

"Sor onlara" ifadesi, "Müftüye fetva sormak" tabirinden alınmıştır.

"Yaratılış itibarı ile kendileri mi daha güçlüdür, yoksa yarattıklarımız?"

Mücahid'e göre; yarattığımız gökler, yer, dağlar ve denizler "mi?" daha güçlüdür, demektir.

Bir görüşe göre bunun kapsamı içerisine melekler ve daha önce geçmiş ümmetler de girmektedir. Buna da, onlar hakkında: "kimseler" diye haber vermiş olması delalet etmektedir. Said b. Cübeyr dedi ki: Maksad meleklerdir. Başkası ise buradaki:

"Kimseler"den kasıt geçmiş ümmetlerdir. Bu geçmiş ümmetler Mekkelilerden yaratılış itibarı ile daha güçlü oldukları halde, helâk edilmişlerdir.

Bu âyet-i kerîme Ebû’l-Eşed b. Kelede hakkında inmiştir. Ona Ebû'l-Eşed denilmesi, şiddetle yakalayışı ve güçlü oluşundan ötürüdür. İleride bundan, Beled Sûresi'nde (90/5- âyetin tefsirinde) sözedilecektir.

Bu âyet-i kerimenin bir benzeri de yüce Allah'ın şu âyetleridir:

"Göklerle yerin yaratılması -yemin olsun ki- insanların yaratılışından daha büyüktür." (el-Mu'min, 40/57);

"Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü mü?" (en-Naziat, 79/27)

"Biz onları yapışkan bir çamurdan yarattık." İbn Abbâs buradaki: lâfzını, yapışkan, yapışıcı diye açıklamıştır. Ali (radıyallahü anh)'ın şu beyitinde de bu anlamdadır:

"Şunu öğren ki; yüce Allah seni geniş imkanlara sahip kılmıştır,

Ve hayırlı bir ahlaka; hepsi sana yapışıktır."

Katade ve İbn Zeyd de bunu: "Yapışıcı" diye açıklamışlardır. el-Maverdî de şöyle demektedir: ("Yapışkan" anlamı verilen kelimenin açıklaması olarak belirtilen) lasık ile lazık arasındaki fark şudur: Lasık birbirine yapıştırılmış olan demektir. Lazık ise, kendisine değen şeye yapışan demektir.

İkrime: "lazib: yapışkan" kelimesi birbirini tutan, birbirine yapışan demektir, demiştir. Said b. Cübeyr de güzel, sıcak, ele yapışan demektir, der. Mücahid de lazım (yapışan) diye açıklamıştır. Araplar "lazib bir çamur ve lazım bir çamur" diyerek be yerine "mim"i kullanırlar. Nitekim "be"yi, "mim"e değiştirmek esası üzere latib ve lazim de derler. Lazim, sabit olan şey demektir. Mesela; "Filan şey sabit ve değişmezin bir vuruşu gibi oldu" denilir. Bu da "lazım"dan daha fasihtir.

Şair en-Nabiğa şöyle demiştir:

"Sakın hayırdan sonra şer gelmeyecek sanmayın,

Kötülüğü de ayrılmayan, yakayı bırakmayan bir vuruş saymayın."

el-Ferrâ'', Arapların "tînun latıb" tabirini "lazım" anlamında kullandıklarını nakletmektedir. Latıb ise sabit demektir. Buradan hareketle Araplar: "Sabit oldu. olur, sabit olmak" derler. "Yapıştı, yapışır -müzarisinin ikinci harfi olan "ze" ötrelidir- yapışmak" gibidir. Ebû'l-Cerrah "latıb"in kullanılışına örnek olmak üzere şu beyitleri zikretmektedir:

"Eğer bu içmiş olduğum bir nebizden dolayı ise,

Artık şüphesiz ben tevbe ediyorum nebiz içmekten.

Bir başağnsı, kemiklerde bir halsizlik ve bir durgunluk.

Ayrılıp gitmeyen (latib) içteki bir hıçkırıkla beraber, bir de keder."

Latib aynı zamanda tıpkı lazib gibi lasık (yapışan) anlamında da kullanılır. el-Cevherî bunu el-Esmaî'den nakledilmiş olarak zikreder. es-Süddî ve el-Kelbî de (âyet-i kerimede yapışkan anlamı verilen) lazibin katıksız ve halis anlamına geldiğini söylemişlerdir. Mücahid ile ed-Dahhak ise kokuşmuş demek olduğunu söylemişlerdir.

11 ﴿