146

Üzerine kabak türünden bir ağaç bitirdik.

Yüce Allah'ın:

"Üzerine kabak türünden bir ağaç bitirdik." âyetine gelince, buradaki

"Üzerine" yanında demektir. Allah'ın:

"Onların bana isnad ettikleri bir suç da vardır" (eş-Şuara, 26/14) âyeti gibidir ki; burada da "benim yanımda" anlamındadır.

Buradaki bu lâfzın: “Onun için" anlamında olduğu da söylenmiştir.

"Kabak türünden bir ağaç" âyetinde geçen: "el-yaktîn" kabak bitkisi demektir. Başkası olduğu da söylenmiştir. Bu açıklamayı İbnu'l-A'rabî zikretmiştir. Haberde: "Kabak ve kavun cennettendir" denilmektedir. Biz bunu "et-Tezkire" adlı eserimizde de zikretmiş bulunuyoruz.

el-Muberred dedi ki: Gövdesi olmayıp yaprağı yerin üzerinde yayılan herbir bitkiye "yaktîne" denilir. Kabak, kavun ve Ebû cehil karpuzu gibi. Eğer bitkinin kendisini ayakta tutan gövdesi (ve sapı) var ise buna sadece "şecere (ağaç)" denilir. Eğer kökleri bulunup etrafa yayılıyor ise buna da "necme" denilir, çoğulu ise "necm" ...diye gelir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Gövdesiz bitkiler de, ağaçlar da (Allah'a) secde ederler." (er-Rahmân, 55/6) Buna yakın bir açıklama İbn Abbâs, el-Hasen ve Mukâtil 'den de rivâyet edilmiştir. Onlar derler ki: Uzayıp giden ve yer üzerinde yayılarak dik duramayan, sapı da bulunmayan acur, kavun, kabak, Ebû cehil karpuzu gibi herbir bitkiye "yaktın" denilir.

Said b. Cübeyr dedi ki: Biten, sonra da aynı senede ölen herşeye denilir. Muz da bunun kapsamına girer.

Derim ki: Yaktın sapı olmayan bitkilerdendir. el-Cevherî dedi ki: Yaktın kabak ve buna benzer bitkiler gibi sapı olmayan bitkilerdir. ez-Zeccâc dedi ki: Yaktînin türediği kök "bir yerde ikamet etti" anlamındaki: ifadesidir. Buna göre yaktin "yef'il" veznindedir.

Bunun Arapça olmayan bir isim olduğu da söylenmiştir. Özellikle "yaktin"in anılmasının sebebinin ona sinek konmayışı olduğu söylendiği gibi, şöyle de denilmiştir: Orada yaktin yoktu. Yüce Allah onu anında bitiriverdi.

el-Kuşeyrî dedi ki: Âyet-i kerimede bu ağacın, gölgesinin olduğuna delil teşkil edecek bir ifade şekli vardır.

es-Sa'lebî dedi ki: Bu bitki onu gölgelendiriyordu. Onun yeşilliğini görünce onu beğendi. Bu sefer kuruyuverdi, onun için üzülmeye koyuldu. Ona şöyle denildi: Ey Yûnus! Yaratan da sen değilsin, sulayan da sen değilsin, bitiren de sen değilsin. Niye bir ağaç için üzülüyorsun? Yüzbin insanı veya daha fazlasını yaratan Ben olduğum halde, Benden bir anda onları toptan imha etmemi istiyorsun. Halbuki onlar tevbe etmiş, Ben de onların tevbelerini kabul etmiş bulunuyorum. Benim rahmetim nerede kaldı ey Yûnus? Ben erhamu'rrahimînim.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan da rivâyet edildiğine göre o etli tiridi ve kabağı yer, kabağı sever ve: "Bu, kardeşim Yûnus'un bitkisidir" dermiş.

Enes de dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a kabak parçalarının bulunduğu sulu bir yemek ile kurutulmuş et sunuldu. O da kabın etrafındaki kabakları topluyor (ve yiyordu). Enes dedi ki: İşte o günden itibaren ben kabağı seviyorum. Bu hadisi hadis İmâmları rivâyet etmişlerdir. Darımı, II, 138; Müsned, III, 108.

146 ﴿