SAD SÛRESİRahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile İcma’ ile Mekke'de indiği belirtilmiştir. Seksenaltı âyettir, seksensekiz âyet olduğu da söylenmiştir. Rahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile; 1Sâd. Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun. "Sâd" âyetinde vakıf yapar gibi "dal" harfi cezm (sükun) ile okunmuştur. Çünkü bu da "elif, lanı, mim" ile "elif, lam, mim, ra" gibi heca harflerinden bir harftir. Ubeyy b. Ka'b, el-Hasen, İbn Ebi İshak ve Nasr b. Âsım tenvinsiz olarak "dal" harfi esreli: diye okumuşlardır. Bu kıraatin iki açıklaması vardır. Buna göre: ": Karşı çıktı, çıkar"dan gelmektedir ki: " Sen ona yöneliyorsun" (Abese, 80/6): Onun karşısında duruyorsun, demektir: Karşıda durmak, karşı çıkmak" demektir. Boş yerlerde sesin yankılanıp geri dönmesi (yankı) demek olan "sadâ" da buradan gelmektedir. Buna göre: Sen amelinle Kur'ân'a karşılık ver, demektir. Yani sen amelinle ona karşı dur, amelinle ona karşılık ver. Emirlerinin gereğini yap yasaklarından uzak dur. en-Nehhâs dedi ki: Bu açıklama el-Hasen'den rivâyet edilmektedir. Ondan gelen bu kıraatini, bu şekilde tefsir ettiğine dair rivâyet, sahih bir rivâyettir. Yine ondan gelen bir başka rivâyete göre: Kur'ân'ı oku ve onu okumaya taarruz et (kalkış), demektir. Diğer görüşe göre eğer "dal" harfi de sakin okunursa, iki sakin arka arkaya gelmiş olacağından dolayı "dal" harfi kesreli okunmuştur. Îsa b. Ömer ise: "Sâde" diye "dal" harfini üstün olarak okumuştur,"Kâfe" ile "(oy): Nüne" şeklinde son harflerinin üstün okunması da buna benzemektedir. Bu şekildeki okuyuşunun üç türlü açıklaması yapılabilir: Birincisine göre bu: "Oku!" anlamında olur, ikincisine göre arka arkaya iki sakin gelmesi dolayısıyla üstün okumuştur. Bu durumda üstünü itbâ' (önceki harfe uygunluk) olması için tercih etmiş ve üstünü harekelerin en hafifi olmasından dolayı benimsemiştir. Üçüncü açıklamaya göre ise yemin harfi kullanılmaksızın yemin olması dolayısıyla nasb ile gelmesidir. Bir kimsenin: Allah'a yemin ederim ki mutlaka yapacağım" demesine benzer. Bunun iğra (teşvik) olmak üzere nasbedildiği de söylenmiştir. Anlamının şöyle olduğu da söylenmiştir: Muhammed, insanların kalblerini kendisine îman edinceye kadar avladı ve kendisine doğru meylettirdi. Yine İbn Ebi İshak; "dal" harfini esre ve tenvinli olmak üzere: şeklinde yemin harfinin hazfedilmiş olması esasına göre mecrur okumuştur. Ancak böyle bir okuyuş -Sîbeveyh böylesini câiz kabul etse dahi- uzak bir ihtimaldir. Söylenme imkanı bulunamayan seslere ve daha başkalarına benzetilmiş olması da mümkündür. Harun b. el-A'ver ile Muhammed b. es-Semeyka': Sadu",: Kâfu" ile: "( ây ): Nûnu" şeklinde sonları ötreli olarak okumuşlardır. Çünkü çoğunlukla mehili (irab dolayısıyla son harekeleri değişmeyen) kelimelerde bilmen şekil budur: ...den beri, hiçbir, önce, sonra" kelimelerinde olduğu gibi. "Sâd" harfi sûrenin ismi kabul edilecek olursa, munsarıf olmaz. Nitekim müennes bir varlığa, müzekker ismi verilecek olursa -harfleri az olsa dahi-munsarıf değildir. İbn Abbâs ile Cabir b. Abdullah'a "Sâd" hakkında soru sorulduğunda: Bizler ne olduğunu bilemiyoruz, diye cevab vermişlerdir. İkrime de şöyle demiştir: Nafî. el-Ezrak, İbn Abbâs'a "Sâd'ın mahiyeti hakkında soru sormuş, o da şöyle demiştir: "Sâd" Mekke'de bir deniz idi. Onun üzerinde Rahmân'ın Arşı vardı. O sırada da ne gece vardı, ne de gündüz. Said b. Cübeyr dedi ki: "Sâd" yüce Allah'ın, iki defa sûra üfürme arasındaki sürede kendisi ile ölüleri dirilteceği bir denizin adıdır. ed-Dahhak dedi ki: Sadakallahu (Allah doğru söylemiştir), demektir. Yine ondan gelen rivâyete göre "sad" yüce Allah'ın kendisi ile yemin ettiği bir kasemdir ve bu, onun isimlerindendir. es-Süddî de böyle demiştir, İbn Abbâs'tan da böyle dediği rivâyet edilmiştir. Muhammed b. Ka'b dedi ki: Bu, yüce Allah'ın Samed, masnuatın Sânii (sanat olarak var edilmişlerin yapıcısı) ve Sadiku’l-va'd (sözünü yerine getiren) isimlerinin başıdır. Katade dedi ki: Sâd, Rahmân'ın isimlerinden birisidir. Yine ondan gelen rivâyete göre bu, Kur'ân'ın isimlerindendir. Mücahid dedi ki: Sâd, bu sûrenin başıdır. Bunun yüce Allah'ın bilgisini kendisine ayırmış olduğu hususlardan olduğu da söylenmiştir. Birinci görüşün ihtiva ettiği anlam da budur. Bütün bu açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/1. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. "Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun" âyetindeki: "Kur'ân'a yemin olsun" âyeti yemin maksadıyla kullanılan "be"nin yerine kullanılan "kasem (yemin) vavV ile mecrur gelmiştir. Yüce Allah, değerinin üstünlüğüne dikkat çekmek üzere Kur'ân'a yemin etmektedir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'de herşeye dair açıklama, kalblerdeki rahatsızlıklara şifa vardır ve o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bir mucizesidir. "Çok şerefli" anlamındaki âyet da sıfat olmak üzere cer ile gelmiştir. Mecrur olmasının alameti ise lâfzındaki "ye" harfidir, bu da illetli (son harfi illet harflerinden) olan bir isimdir. Aslı ise "feale" vezninde şeklindedir. İbn Abbâs ve Mukâtil dedi ki: "Çok şerefli" açıklayıcı olması demektir. ed-Dahhak dedi ki: "Çok şerefli" ona îman eden kimse için her iki yurtta da şeref veren demektir. Yüce Allah'ın: "Yemin olsun ki Biz size, sizin için bir şan ve şeref kaynağı (zikrukum) olan bir kitab indirdik" (el-Enbiya, 21/10) âyetine benzemektedir. Burada geçen "zikrukum" sizin için şeref anlamındadır. Aynı şekilde Kur'ân-ı Kerîm, mucize oluşu ve başka kitabların ihtiva etmediği şeyleri ihtiva etmesi dolayısı ile de bizatihi oldukça şerefli bir kitabtır. "(Çok şerefli anlamı verilen): zi'z-zikir"in şu anlama geldiği de söylenmiştir: O kitapta din ile ilgili gerek duyulan herşey zikredilmiştir. Orada yüce Allah'ın isimleri zikredilmekte ve şanı yüceltilmektedir, anlamında olduğu söylendiği gibi, öğüt ve zikir t. hatırlarma) sahibi (ihtiva eden) anlamında olduğu da söylenmiştir Yeminin cevabı hazfedılmıştir. Cevabının ne olduğu hususunda farklı görüşler vardır: Yeminin cevabının "Sâd" olduğu söylenmiştir. Çünkü o "hak" anlamındadır. Buna göre yüce Allah'ın: "Kur'ân'a yemin olsun ki" âyetinin cevabıdır, Nitekim: Allah'a yemin ederim ki, o bir haktır, Allah'a yemin ederim inmiştir. Allah'a yemin ederim vacib olmuştur, demeye benzer. Bu açıklamaya göre yüce Allah'ın: "Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun" âyeti üzerinde vakıf yapmak güzel olur büyüklük taslamakta ve muhalefet etmektedirler" âyeti üzerinde de tam bir vakıf yapılır. Bu açıklamayı İbnu'l-Enbarî yapmıştır. Bu anlamdaki açıklamayı es-Sa'lebî de el-Ferrâ'dan nakletmiştir. Yeminin cevabının: "Aksine kâfirler büyüklük taslamakta ve muhalefet etmektedirler" âyeti olduğu da söylenmiştir. Çünkü "Aksine" lâfzı önceki bir hususu nefyetmek, onun dışındakinin de isbatı (olumlu anlatımı) içindir. Bu açıklamayı el-Kulebî yapmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuş gibidir: "Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun ki, aksine kâfirler büyüklük taslamakta ve" hakkı kabul etmekten uzakta ve Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'a düşmanlık yapmak suretiyle "muhalefet etmektedirler." Yahut da: "Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun ki" durum onların söyledikleri gibi değildir, sen yalan söyleyen bir sihirbaz değilsin. Çünkü onlar senin doğru sözlü ve güvenilir bir kimse olduğunu çok iyi biliyorlar. Aksine onlar hakkı kabul etmeyip büyüklenmektedirler. Bu da yüce Allah'ın: "Kaf, çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki, bilakis... hayret ettiler..." (Kaf, 50/1-2) âyetine benzemektedir. Bir başka görüşe göre cevab: "... nice nesiller helâk ettik" âyetidir. Şöyle denilmiş gibidir:"Kur'ân'a yemin olsun ki... nice nesiller helâk ettik." Burada: "Nice" lâfzı nisbeten sonraları geldiğinden, başından "lam" harfi hazfedilmiştir. Yüce Allah'ın: "Yemin olsun güneşe ve aydınlığına" (eş-Şems, 91/1) diye buyurduktan sonra: "Muhakkak felâh bulmuştur" (eş-Şems, 91/9) diye buyurmuştur ki; bu da: Yemin olsun felâh bulmuştur" demek olur. el-Mehdevî dedi ki: el-Ferrâ'nın görüşü de budur. İbnu'l-Enbarî dedi ki: Bu bakış açısına göre yüce Allah'ın: "Kâfirler büyüklük taslamakta ve muhalefet etmektedirler" âyeti üzerinde vakıf lamam olmaz. el-Ahfeş dedi ki: Yeminin cevabı: "Onların herbiri rasûlleri yalanladılar. Bu sebeple azabım hak oldu" (Sâd, 38/14) âyetidir. Bunun benzeri de yüce Allah'ın: "Allah'a yemin olsun ki, biz gerçekten apaçık bir sapıklıkta idik" (eş-Şuara. 26 99) âyeti ile: "Yemin olsun göğe ve tarıka... üzerinde hiçbir gözetleyicinin bulunmadığı hiçbir nefs yoktur" (et-Târık, 86/1-4) âyetidir. İbnu'l-Enbari dedi k: Ancak bu pek güzel olmayan bir açıklamadır, çünkü kasem ile cevabı arasındaki ifadeler oldukça uzamış, âyetler ve kıssalar oldukça fazlalaşmış bulunmaktadır. el-Kisaî dedi ki: Yeminin cevabı yüce Allah'ın: "Cehennem ehlinin bu davalaşmaları hiç şüphesiz bir gerçektir" (Sâd, 38/64) âyetidir. İbnu'l-Enbari dedi ki: Bu ise birincisinden daha da çirkin bir açıklamadır. Çünkü burada yemin ile cevabı arasındaki ifadeler daha da uzamış bulunmaktadır. Yeminin cevabının: "İşte muhakkak bu bizim rızkımızdır. Tükeneceği yoktur" (Sâd, 38/54) âyeti olduğu da söylenmiştir. Katade dedi ki: Cevab hazfedilmiştir, cevabın takdiri de: "Çok şerefli Kur'ân'a yemin olsun" ki muhakkak sizler öldükten sonra diriltileceksiniz, gibi bir ifadedir. |
﴾ 1 ﴿