3Onlardan önce nice nesiller helâk ettik. Onlar da feryad ettiler. Halbuki kurtulma vakti değildi. "Onlardan önce" bunlardan daha güçlü, kuvvetli "nice nesiller" kavimler "helâk ettik." Bu âyetteki "Nice" çokluk ifade eden bir lafızdır. "Onlar da" yardım ve tevbe isteyerek "feryad ettiler." Bu âyetteki "nida (feryad etmek)" sesi yükseltmek demektir. (Ezan ile ilgili) gelen rivâyette geçen: "Sen onu Bilal'e öğret, onun sesi senden daha yüksektir." Beyhaki, es-Sünenül’l-Kübra,I, 399 hadisindeki: lâfzı "daha yüksektir" demektir ve aynı kökten gelmektedir. "Halbuki kurtulma vakti değildi" âyeti ile ilgili olarak el-Hasen dedi ki: Onlar tevbe diye seslerini yükselttiler fakat ne tevbe etmek zamanı idi, ne de amelde bulunmanın fayda vereceği bir zamandı. en-Nehhâs dedi ki: Bu ondan nakledilmiş yüce Allah'ın: "Halbuki kurtulma vakti değildi" âyeti ile ilgili bir tefsirdir. İsrail ise Ebû İshak'tan, o et-Temimî'den, o İbn Abbâs'dan "halbuki kurtulma vakti değildi" âyeti hakkında şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Bu koşmak ve kaçıp kurtulmak zamanı değildir. Hepsi de oldukları yerde zaptedildiler, alıkonuldular. el-Kelbî dedi ki: Savaş esnasında zor ve sıkıntı içerisinde kaldıklarında biri diğerine: "Kurtuluş!'" diye seslenirlerdi ki, geri dönüp kaçmaya, kurtulmaya bakınız, demektir. Azâb onlara geldiğinde yine aynı şekilde "kurtuluş!" dediler. Yüce Allah da: "Halbuki kurtulma vakti değildi" diye buyurdu. el-Kuşeyrî dedi ki: Buna göre ifadenin takdiri şöyle olur: Onlar kurtuluş diye seslendiler. Buradaki "seslendiler" lâfzı ifadenin geri kalan bölümlerinin delaleti dolayısıyla hazfedilmiştir. Yani bu zaman sizin birbirinize yüksek sesle söylediğiniz şeyin zamanı değildir. Bu ifadede bir çeşit tahakküm de vardır. Zira: Helâk olmuş bütün nesillerin hepsinin çaresizlik esnasında "kurtuluş!" diye seslenmiş olmaları uzak bir ihtimaldir. "Halbuki kurtulma vakti değildir" âyetinin: “Kurtuluş yoktur!" anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da başına: "Yoktur" lâfzının gelmesi dolayısı ile nasb mahallinde demektir. el-Kuşeyrî dedi ki: Ancak bu tartışılır, çünkü bu durumda: "Halbuki kurtulma vakti değildi" âyetindeki "vav (mealde; halbuki)"in anlamı olmaz. el-Cürcanî dedi ki:"Kurtuluşun olmayacağı bir zamanda seslendiler" demektir. Bu da kurtulmanın ve azaptan yakayı kurtarmanın sözkonusu olmayacağı bir zamanda (seslendiler) demek olur. İlahi âyette: "( Y) öne alınıp (ûr- ) de sonradan zikredilince, başa bir "vav'ın getirilmesi gerekmiştir. Tıpkı halin mübteda ve haber olması halinde olduğu gibi. Mesela: Zeyd binici olarak geldi" ifadesinde hâlâ mübteda ve haber şeklinde dile getirilirse, "vav" getirmek gerekir. “Zeyd binici olduğu halde bana geldi" demek gibi. Bu âyette Zaman" lâfzı "feryad ettiler" âyetinin zarfıdır,: Geri kalmak, kaçıp kurtulmak" manasınadır. Yani onlar kendileri için kurtuluşun sözkonusu olmayacağı bir zamanda kurtuluş istemek için feryad ettiler. el-Ferrâ'' dedi ki (İmruu’l-Kays dedi ki): "Senden uzak kaldı diye, Leyla'yı hatırlamaktan mı kaçıyorsun?" Kaçtı, uzaklaşıp gitti, kaçıp uzaklaşıp gider, kaçıp uzaklaşıp gitmek" denilir. en-Nehhâs dedi ki: Öne gelip yaklaşmayı anlatmak için de denilir. Derim ki: O takdirde bu fiil ezdad (zıt anlamlı) fiillerden olur. Yaban eşeği" demektir: Geri kaldı" anlamındadır. Bu açıklamayı da el-Cevherî yapmıştır. Nahivciler: Halbuki ...vakti değildi" üzerinde vakıf yapmak hususunda birtakım açıklamalarda bulunmuş, Ebû Ubeyd el-Kasım b. Sellam ise "Kitabu'l-Kıraat"de oldukça fazla açıklamalarda bulunmuş olmakla birlikte, çok cüzî kısımlar dışında bütün açıklamaları red olunmuştur. Sîbeveyh dedi ki: “Değildi(r)" lâfzı: “Değildir"e benzer bunda isim gizlidir. Bizim bu zamanlarımız kurtulma zamanı değildir" demektir. Onun naklettiğine göre Araplardan kimisi bu lâfız dolayısıyla sonrakini merfu olarak:” Halbuki bu kurtulma zamanı değildir" diye söylerler. Yine onun naklettiğine göre ref ile okuyuş azdır. Bu durumda haber de hazfedilmiş olur. Nasb halinde ismin hazfedilmiş olduğu gibi. Yani: " Bu bizim için bir kurtulma vakti değildir." Sîbeveyh ve el-Ferrâ'ya göre bu kelime üzerinde vakıf yapılacak olursa: ": Halbuki... değildir" şeklinde "te" ile yapılır, sonra da: “Kurtuluş vakti" diye okumaya başlanır. Aynı zamanda bu İbn Keysan ve ez-Zeccâc'ın da görüşüdür. Ebû'l-Hasen b. Keysan dedi ki: Doğrusu da Sîbeveyh'in dediği gibidir, çünkü o bunu: “Değildir" edatına benzetmiştir. Nasıl ki: denilebiliyor ise (oV) da denilebilir. el-Kisaî'ye göre ise bunun üzerinde vakıf yapılacak olursa "he" ile vakıf yapılarak: denilir. el-Muberred Muhammed b. Yezid'in görüşü de budur. Ali b. Süleyman'ın ondan naklettiğine göre. bu hususa delil de şudur: Bunun sonuna gelen "he (te)" kelimenin müennes kılınması içindir. Tıpkı: "Sonra ve nice" denilmesi gibi. el-Kuşeyrî de şöyle demiştir: Bazan: “Sonra" anlamında; "Nice"de anlamında kullanılabilir ;vinki onlar (âyet-i kerimenin açıklanan bu lâfzını da): (N )'nin sonuna ilave edip: demiş gibidirler. Tıpkı: "Sonra" lâfzını ( ilî) diye kullanıp vumi halinde bunun 'te'ye dönüşmesi gibi. es-Sa'lebî dedi ki: Dilciler dedi ki: Vakti değildi" lâfzı tek bir kelime imiş gibi her ikisi(nin son harfleri) de fethalıdır. Ancak bu sonuna "te" gelmiş "Değil" lâfzıdır. "Nice" anlamındaki: (lâfzının) şeklinde: "sonra" anlamındaki lâfzının da: seklinde söylenmesi gibi. Ebû Zubeyd et-Taî dedi ki: "Bizden barış istediler, halbuki zamanı değildi, Bu sebepten biz onlara (bu zaman) hayatta kalma zamanı değildir, diye cevab verdik." Bir başka şair de şöyle demiştir: "Leyla'nın sevgisini hatırla, bu ise zamanı değildir, (Çünkü) artık ağaran saçlar beraber olduğun arkadaşını senden koparmıştır." Araplardan bu edat ile (sonraki ismi) mecrur okuyanlar da vardır. el-Ferrâ'' şu beyiti zikretmektedir: "Yemin olsun tanıyacaksın çok güzel huyları, Ve yemin olsun pişman olacaksın; fakat o vakit pişmanlık zamanı değildir." el-Kisaî, el-Ferrâ'', el-Halil, Sîbeveyh ve el-Ahfeş: "Halbuki... vakti değildi" âyetindeki "te" harfinin: "Vakti" lâfzından ayrı olduğunu kabul ediyorlar ve buradaki anlamı şeklindedir, diyorlardı. Eski ve yeni mushaflarda da aynı şekilde "te" sonraki "hi" harfinden ayrı yazılmıştır. Ebû Ubeyde Ma'mer b. el-Müsenna da bu kanaatte idi. Ebû Ubeyd el-Kasını b. Sellam da şöyle demiştir: Bana göre bu kelime üzerinde vakıf yapılacak olursa: "Ve değildir" şeklinde yapılır, okumaya da: "Kurtulma vakti" diye başlanılır. Bu durumda "te" harfi "hı" harfi ile birlikte olur. Bazıları ise: "Değildir" diye vakıf yapılır, sonra da: Kurtulma vakti" diye okumaya başlar. el-Mehdevî dedi ki: Ebû Ubeyd'in belirttiğine göre "te" harfi mushafta sonraki kelimenin " harfine bitişik olarak yazılmıştır. Bu ise nahivcilere göre yanlışlıktır, müfessirlerin açıklamalarına da aykırıdır. Ebû Ubeyd delil olarak da şunları gösterir: Biz Arapların "te" harfini fazladan ancak: " Zaman, zamanlar ve şimdi, şu an" kelimelerinde fazladan getirdiklerini görüyoruz. Daha sonra Ebû Vecze es-Sa'dî'nin şu beyitini zikreder: "Şefkat edecek kimsenin olmadığı zamanda şefkat gösterenler, Yemek yediren nerede! (denildiği) zamanda yemek yedirenler..." Ebû Zübeyd et-Taî'nin de şu beyitini zikretmektedir: "Bizden barış istediler, zamanı değildi oysa, bunun için biz onlara; Şimdi hayatta kalma zamanı değildir, diye cevap verdik." Görüldüğü gibi burada: "Zaman" kelimesinin başına "le" harfi getirmiştir. Ebû Ubeyd dedi ki: "Şimdi" lâfzının başına "te" harfini getirmelerine örneklerden birisi de bir adamın Osman b. Affan (radıyallahü anh) hakkında İbn Ömer'e soru sorması üzerine onun üstün özelliklerini zikrettikten sonra ona: "Artık sen bunları öğrenmiş olarak şimdi git!" demiş olmasıdır. Şairin şu beyiti de böyledir: "Ey Cümane, evimden uzaklaşmadan önce bir bağışta bulun, Ve önceden söylediğin gibi haydi şimdi bizi gözet." Ebû Ubeyd dedi ki: Sonra ben bütün bunlarla birlikte kendisine "İmâm" ismi verilen -Osman (radıyallahü anh)'a aitmushafı(nı) iyice tetkik ettim. Ben burada "te" harfinin: Zaman" lâfzı ile birlikte: şeklinde yazıldığını gördüm. Ebû Cafer en-Nehhâs dedi ki: Ebû Vecze'ye ait olup (Ebû Ubeyd'in) zikrettiği ilk beyiti, dilbilginleri dört şekilde rivâyet etmişlerdir. Hepsi de onun naklettiği şekle uymamaktadır. Ebû'l-Abbas Muhammed b. Yezid'in rivâyet ettiği rivâyetlerin birisinde iki takdir sözkonusudur: "Şefkat edenler, şefkat eden kimsenin olmadığı bir zamanda." İkinci rivâyet: "Şefkat edenler, şefkat gösterme zamanı olmayan bir zamanda." Üçüncü rivâyeti ise İbn Keysan rivâyet etmiştir:"Şefkat edecek kimsenin olmadığı bir zamanda şefkat gösterenler." Görüldüğü gibi burada vakıf yapılacak olursa "he" (yuvarlak te'nin okunuşu); okuyup geçme (idrac) halinde de "te" olarak zikretmiştir. Ayrıca bunun müenneslik "he"si (te'si)ne benzetilerek harekesinin açığa vurulması için olduğunu ileri sürmüştür. Dördüncü rivâyet de şu şekildedir: "Şefkat gösterecek kimsenin olmadığı bir zamanda ona şefkat gösterenler." Bu rivâyette de iki takdir sözkonusudur. İsmail b. İshak'ın benimsediği görüş olan birinci takdire göre buradaki "he" nasb mahallindedir. Mesela. ": Zeyd'i vuranlar" denildiği vakit "Zeyd" yerine zamir kullanılarak: "Onu vuranlar" demeye benzer. Sîbeveyh de şiirde -"he"den önce düşmesi gereken "nun" harfi ilavesi ile-: Onu vuranlar" kullanımım câiz görmüştür. İşte burada İsmail (b. İshak) -Sîbeveyh'in benzerini câiz kabul eden görüşüne binaen- bu şekilde rivâyet etmiştir. İkinci takdire göre kelime " Şefkat gösterenler" şeklindedir ve sondaki "he" harekeyi açığa çıkarmak içindir. Nitekim vakıf yapmak halinde: " Müslümanlar bize uğradı" demek de böyledir. Daha sonra bu "he" vasıl halinde de tıpkı vakıf halinde olduğu gibi okunmuştur. Nitekim Medineliler: " Malımın bana faydası olmadı, saltanatım da beni bırakıp gitti" (el-Hakka, 69/28-29) âyetini böyle okumuşlardır. İkinci beyite (Ebû Zübeyd'in beytine) gelince, bunda da delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü: "Zamanı değildir" diye vakıf yapılır. Ancak bunda açıklanması nisbeten zor bir nokta vardır. Çünkü bu sondaki "nun" harfi kesreli olarak rivâyet edilir. Halbuki: (oV)'den sonra "ya" merfuyahuttamansub olarak gelmelidir. Her ne kadar Îsa b. Ömer'in: " Halbuki kurtulma vakti değildi" diye "te" ve "nun" harflerini kesreli okuduğu rivâyet edilmiş ise de bu böyledir. Çünkü ondan sağlam rivâyette bulunan kimselerin rivâyetine göre o, "te" harfini kesreli, ondan sonraki kelimenin "nun" harfini fetha ile okumuştur. Böylelikle: kesre üzerine; da fetha üzerine bina etmiştir. "Te"nin üstün, "nun" harfinin kesreli okunuşuna gelince, bunda da iki takdir sözkonusudur. el-Ahfeş dedi ki: Bunda hazfedilmiş bir lâfız vardır ki: " Bu vakti, zamanı değildir" anlamındadır. en-Nehhâs dedi ki: Ancak bu görüşün yanlış olduğu açıkça ortadadır. Diğer takdir ise Ebû İshak'tan gelmiş olup o şöyle demiştir: Bu ifadenin takdiri: Zamanımız... değildir" şeklinde olup muzafun ileyhi hazfedildiğinden irabı yapılamaz. Kesreli okunuşu ise iki sakinin arka arkaya gelişinden ötürüdür. Ayrıca Muhammed b. Yezid bunu (Ebû Zubeyd et-Taî'nin beyitini): " Zamanları... değildir" diye ref' ile de nakletmiştir. Üçüncü beyit (olan ve: evimden uzaklaşmadan önce... diye başlayan beyite) gelince, uydurma bir beyit olup kim tarafından söylendiği bilinmemektedir Kurtubî (XV, 147) naşirlerine göre beyit, Cemil b. Mamer, Taberî, (XXIII, 123, dn: 2) naşirlerine göre de Amr b. Ahmer el-Bahili'dir.) Delil olmaya elverişli bir tarafı da yoktur. Her ne kadar Muhammed b. Yezid bunu(n son kelimelerini): "Söylediğin gibi şimdi" diye rivâyet etmiş ise de. Başkası ise şöyle demişti: Sen şimdi söylediğin gibi" şeklinde olup:"Sen" lâfzındaki hemze ile "nun"u düşürmüştür. İbn Ömer'in soru soran adama Osman (radıyallahü anh)'in üstünlüklerini sözkonusu ettikten sonra ona:" Haydi bunları al, arkadaşlarına git" demiş olmasının da delil olacak bir tarafı yoktur. Çünkü bunu rivâyet eden kimse manası ile rivâyet etmiştir. Bunun delili de şudur: Mücahid, İbn Ömer'den bunu rivâyet etmekte ve onda şöyle dediğini belirtmektedir: " Haydi git ve bütün gayretini ortaya koy" Bir başkası ise:" Haydi şimdi bunları beraberinde alıp git" diye rivâyet etmiştir. Ebû Ubeyd'in bu lâfzın İmâm Mushafta: diye yazıldığını gördüğünü delil olarak ileri sürmesine gelince, bunda da delil olacak bir taraf yoktur. Çünkü "İmâm"ın anlamı mushafların İmâmı şeklindedir. Eğer diğer mushaflara muhalif ise onlara İmâm olmaz. Çünkü bütün mushaflarda: şeklinde olup "te" harfi "la"ya bitişiktir. Şayet bu hususta bunun dışında bir delil bulunmasaydı dahi, bu bile ikna edici olurdu. Kurtulma"nın çoğulu: ...diye gelir. |
﴾ 3 ﴿