9

(O mu) yoksa âhiretten korkarak, Rabbinin rahmetini umarak, gece saatlerinde kıyamda durarak, secde ederek, itaatte bulunan kimse mi (hayırlıdır)? De ki: Hiç bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu? Ancak özlü akıl sahibleri öğüt alır.

"(O mu) yoksa... gece saatlerinde kıyamda durarak... kimse mi (hayırlıdır)?" Yüce Allah, mü’minin az önce sözü edilen kâfir gibi olmadığını açıklamaktadır.

el-Hasen, Ebû Amr, Âsım ve el-Kisaî

"yoksa" anlamındaki âyeti "mim" harfini şeddeli olarak diye okumuşlardır. Nafî', İbn Kesîr, Yahya b. Vessab, el-A'meş ve Hamza ise nida anlamını vermek üzere şeddesiz olarak Ey o kimse" diye okumuştur. Sanki: Ey itaatte bulunan kimse! denilmiş gibidir.

el-Ferrâ'' dedi ki: Elif "ya" konumundadır. Mesela "ya Zeyd" denildiği gibi "ya" yerine hemze getirilerek de nida yapılabilir. Bu Sîbeveyh'den ve bütün nahivcilerden böylece nakledilmiştir. Nitekim Evs b. Hacer de şöyle demiştir:

"Ey Lubeynaoğulları, sizler bir el değilsiniz,

Olsa olsa ancak pazusu olmayan bir elsiniz."

Bir başkası yani Zu'r-Rimme şöyle demektedir:

"Ey Hüzva'da bulunan o ev, gözüm yaşlarını harekete getirdin,

O sevgi suyu (gözyaşı) ardı arkasına düşüyor yahutta parıldayarak aktığı görülüyor."

Buna göre âyet-i kerimenin takdiri şöyle olur: "De ki küfrünle biraz eğlenedur. Muhakkak sen cehennemliklerdensin." Ey itaatte bulunan kimse, şüphesiz sen de cennetliklerdensin.

Nitekim konuşma esnasında şöyle denilir: Filan kişi ne namaz kılar, ne oruç tutar. Ey namaz kılıp oruç tutan kimse müjdeler olsun sana. Burada ifadenin buna delâleti dolayısıyla hazfedilmiştir.

"Yoksa... kimse mi"deki "elifin istifham (soru elifi) olduğu da söylenmiştir.

"Yoksa... gece saatlerinde... itaatte bulunan kimse mi" üstündür, hayırlıdır? Allah'a ortak koşan kimse mi? demek olur. İfadenin takdiri de: İtaatte bulunan kimse hayırlıdır, anlamındadır.

"Kimse mi" şeklinde "nun" harfini şeddeli okuyanların kıraatine göre de anlam şöyle olur: Az önce sözü geçen isyankârlar mı hayırlıdır?

"Yoksa... itaatte bulunan kimse mi?" Buna göre:

"Yoksa"nın karşılığında gelmesi gereken cümle hazfedilmiştir. Aslı da şeklinde olup "mim"ler idgam edilmiştir.

en-Nehhâs dedi ki:

"Yoksa" burada "Bilakis, hayır" anlamındadır. "Kimse" de; anlamındadır, ifadenin takdiri de: Hayır itaatte bulunan kimse, sözü edilen kimseden daha üstündür, şeklindedir.

"Kanit: İtaat eden" dört türlü açıklanmıştır:

1- Bundan kasıt itaatkâr kimsedir. Bu açıklamayı İbn Mes’ûd yapmıştır.

2- Namazında huşu duyan kimsedir. Bu açıklamayı İbn Şihab yapmıştır.

3- Namazında kıyamda duran kimse demektir. Bu açıklamayı Yahya b. Sellam yapmıştır.

4- Rabbine dua eden kimsedir.

İbn Mes’ûd'un açıklaması bütün bunları toplamaktadır.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Kur'ân'da geçen bütün "kunut" lâfızları aziz ve celil olan Allah'a itaat anlamındadır.' Taberani, Evsat, II, 224.

Cabir'den rivâyete göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a hangi namaz daha faziletlidir diye sorulmuş, o da: "Kunutu uzun olan" diye cevab vermiştir. Müslim, I, 520; Tirmizi, II, 229; Nesâî, V, 58; İbn Mace, I, 456; Müsned, III, 302, 314, 391, 411, IV, 385 (Cabir'den ve başkalarından).

İlim ehlinden bir takım kimseler bunu kıyamın uzun olması diye yorumlamışlardır.

Abdullah'ın, Nafî'den, onun İbn Ömer'den rivâyetine göre İbn Ömer'e kunutun ne demek olduğu sorulmuş, o da: Benim bildiğim kunut namazda kıyamı uzun tutmak ve Kur'ân okumaktan başka bir şey değildir, demiştir.

Mücahid dedi ki: Rüku'un uzunca yapılması ve gözün başka yerlere bakmaktan alıkonulması kunutun kapsamı içerisindedir.

İlim adamları namaza durdular mı gözlerini sağa sola bakmaktan alıkoyar ve hu'du' ile hareket eder (boyun bükerek durur), namazlarında etrafa bakınmazlar. Bir yerleriyle oynamaz ve unutmaları hali dışında- dünya ile ilgili bir şeyi hatırlarına getirmezlerdi.

en-Nehhâs dedi ki: Bunun asıl anlamı kunutun itaat demek olduğudur. Bu hususta yapılmış bütün açıklamaların hepsi de yüce Allah'a itaati anlatır. Bunların hepsi ve hatta bunlardan da fazlası itaatin kapsamı içerisine girer. Nitekim Nafî' şöyle demiştir: İbn Ömer bana: Kalk namaz kıl dedi. Ben de kalkıp namaz kıldım. Üzerimde de eski püskü bir elbise vardı. Beni çağırdı ve bana: Ben seni bir işi görmek üzere gönderecek olsam, bu şekilde mi giderdin diye sordu. Ben, hayır güzel elbiselerimi giyinir, süslenirdim, dedim. Bu sefer bana: Huzuruna güzelce giyinip çıkmak, başkalarından çok Allah'a yakışır.

Burada sözü geçen

"kanit (itaat eden)"in muayyen olarak kim olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Yahya b. Sellam'ın naklettiğine göre bu Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. ed-Dahhak'ın kendisinden yaptığı rivâyete göre de İbn Abbâs bu Ebû Bekir ve Ömer -Allah ikisinden de razı olsun- dirler, demiştir.

İbn Ömer de: Bu Osman (radıyallahü anh)'dır demiştir. Mukâtil , Ammar b. Yasir'dir. el-Kelbî, Süheyb, Ebû Zerr ve İbn Mes’ûd'dur demiştir. Yine el-Kelbî'den nakledildiğine göre bu, bu durumda olan herkes hakkında geçerli bir nitelemedir, demiştir.

"Gece saatlerinde" âyeti ile ilgili olarak el-Hasen şöyle demiştir: Gecenin saatleri başı, ortası ve sonudur. İbn Abbâs'tan ise

"gece saatleri" gecenin ortası, yarısı demektir, dediği nakledilmiştir. İbn Abbâs da şöyle demiştir: Kıyâmet gününde mevkıfte beklemenin Allah tarafından kendisine hafifletilmesini, kolaylaştırılmasını isteyen kimseyi Allah gece karanlığında secde ederken, ayakta durup namaz kılarken, âhiretten korkarak ve Rabbinin rahmetini umarak görsün.

Gece saatlerinin akşam ile yatsı arası olduğu da söylenmiştir. Bununla birlikte el-Hasen'in açıklaması umumi bir açıklamadır.

"Âhiretten korkarak" âyetini Said b. Cübeyr âhiret azabından korkarak diye açıklamıştır.

"Rabbinin rahmetini umarak" cennet nimetlerini umarak... demektir.

el-Hasen'den rivâyet edildiğine göre o masiyetleri işleyip duran ve bununla birlikte Rabbinin rahmetini uman kimse hakkında soru sorulmuş da, o da: Böylesi olmayacak temennilerde bulunan bir kimsedir, diye cevab vermiştir.

"Yoksa... itaatte bulunan kimse mi" anlamındaki âyetin "mim" harfini şeddesiz olarak: "Ey itaatte bulunan kimse" anlamında nida ile okuyan bir kimse "Rabbinin rahmetini" âyeti üzerinde vakıf yapmaz, çünkü yüce Allah'ın:

"De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?" âyeti ona bitişiktir. Ancak ifadede hazfedilmiş bir lâfız takdir edilmesi müstesnadır. Bu ise daha önceden açıklandığı üzere daha kolay bir yoldur.

ez-Zeccâc dedi ki: Yani nasıl bilenlerle bilmeyenler bir değil ise aynı şekilde itaat eden ile isyankâr kimse de eşit değildir.

Başkası ise şöyle demektedir: Bilenler, bildiklerinden istifade edenler ve gereğince amel edenlerdir. Bildiğinden faydalanmayan ve gereğince amel etmeyen bir kimse, bilmeyen kişi konumundadır.

"Ancak özlü akıl sahipleri" yani mü’minlerden akıl sahibi olan kimseler

"öğüt alır."

9 ﴿