56Ta ki kimse: "Allah'a karşı işlediğim kusurlardan dolayı vay benim halime ve gerçekten ben alay edenlerdendim" demesin. "Taki... demesin" âyetindeki " ...me..." nasb mahallindedir. Yani böyle demesi hoşuna gitmeyeceğinden böyle de(yecek duruma düş)mesin demektir. Kûfelilere göre ise: " Demesin" şeklinde; Basralılara göre ise: "Söyler diye korksun" takdirindedir. Şöyle de açıklanmıştır: "Ta ki kimse... de"mesinden önce... demektir. Çünkü bundan önce de: "Azâb size gelmezden önce" diye buyurulmuştur. ez-Zemahşerî dedi ki: Şayet "kimse" anlamındaki lâfız niçin nekre (belirtisiz) gelmiştir diye soracak olursan, derim ki: Çünkü bundan maksat bazı kimselerdir, bu da kâfirin nefsi (kâfir)dir. Bununla birlikte diğer kimselerden ayrı bir kimsenin kastedilmesi de mümkündür. Bunun kastedilmesi ise ya aşırı derecedeki küfründen ötürüdür, veya göreceği büyük azabtan dolayıdır. Bununla çokluk ve fazlalığın kastedilmiş olma ihtimali de vardır. el-A'şa'nın şu beyitinde olduğu gibi: "Nice ağaçlık yer var ki eğer içine doğru seslenecek olsam, Bana başını silkeleyen öfkeli ve şerefli (pekçok kimse) gelir." O bu sözleriyle şerefli tek bir kimseyi değil, kendisine yardım edecek kalabalıklar halinde şerefli kimselerin geleceğini kastetmektedir. Bunun benzeri de: " Nice ülkeler katettim, nice kahramanla çarpıştım" ifadeleridir. Bununla anlatılmak istenen çokluktan başkası değildir. Vay benim halime" âyetinin aslı şeklindedir, ye'nin yerine "elif gelmiştir. Çünkü hem daha hafiftir, hem de istiğasede (yardım istemek halinde) sesi uzatmak imkânını daha çok verir. Kimi zaman bundan sonra bir "he" harfi getirdikleri de olur. el-Ferrâ'' şu beyiti nakletmektedir: "Çok hızlı koşan bir eşeğe merhaba, O geldi mi hemen onu su taşımaya yaklaştırırım." Bazan "eliften sonra izafete delâlet etmek üzere "ye" harfini kattıkları da olur. Nitekim Ebû Cafer: …diye okumuştur. Burada sözü edilen "hasret" pişmanlık demektir. "Allah'a karşı işlediğim kusurlardan dolayı" âyeti ile ilgili olarak el-Hasen: Allah'a itaat hususundaki (kusurlarımdan dolayı) diye açıklamıştır, ed-Dahhak yüce Allah'ı anmaktaki kusurlarımdan dolayı diye açıklamış ve şöyle demiştir: Bundan da maksat Kur'ân-ı Kerîm ve gereğince amel etmektir. Ebû Ubeyde dedi ki: "Allah'a karşı" Allah'ın mükâfatı hususundaki "kusurlarımdan dolayı" demektir. el-Ferrâ'' da dedi ki: "Cenb (mealde karşı): yakınlık ve civarında bulunmak" demektir. Mesela: " Filan kişi filanın civarında yaşar" demektir. " Yakın komşuya" (en-Nisa, 4/36) âyetinde de bu kökten gelen lâfız kullanılmıştır. Âyet: Yüce Allah'ın yakınlığını ve komşuluğunu aramaktaki kusurlarından dolayı anlamındadır ki; bu da cenneti istemekteki kusurdur. ez-Zeccâc da şöyle demiştir: Yüce Allah'ın beni kendisine davet ettiği ve Allah'ın yolunun kendisi olan o yolu izlemekteki kusurlarımdan dolayı hasretler olsun bana (vay benim halime)! demektir. Çünkü Araplar da bir şeye götüren, ulaştıran yola ve sebebe de "cenb" ismini verirler. Mesela: "Senin için, senin hoşnutluğun için ben hiç de yutulmayacak lokmaları sıkıntı ile yuttum" denilir. "Allah'a karşı" âyetinin, yüce Allah'ın rıza ve sevabına ulaştıran cihet ve tarafta, anlamına geldiği de söylenmiştir. Araplar: " Cihet ve tarafa" da bu ismi verirler. Nitekim şair şöyle demiştir: "Bundan ötürü kalb bitkin bir şekilde bölündü, İnsanlar bir tarafta, emir bir tarafta." Bununla insanların ayrı bir cihette, emirin ayrı bir cihette bulunduğunu kastetmektedir. İbn Arafe dedi ki: Bununla Allah'ın emirlerini terkettiğinden dolayı... demek istemektedir. Nitekim: "Ben bu işi ihtiyacım yanında (ihtiyacımdan dolayı) yapmadım" denilir. Şair Küseyyir de şöyle demiştir: "Senin için yanan, parça parça olan bir ciğeri bulunan, Bir aşık hakkında Allah'tan korkmaz mısın?" Mücahid de böyle demiştir. Allah'ın emirlerinden zayi ettiklerimden (yerine getirmediğimden) ötürü... demektir, diye açıklamıştır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan da şöyle dediği rivâyet edilmektedir: "Bir adam bir mecliste oturur, bir yerde yürür, bir yerde yatar uzanır da orada aziz ve celil olan Allah'ın ismini anmayacak olursa, mutlaka bu onun aleyhine kıyâmet gününde bir hasret (sebebi) olacaktır." Ebû Davud, IV, 264; Tirmizi, V, 461; Müsned, II, 432, 446, 453, 481, 484. Bu hadisi Ebû Dâvûd bu manada rivâyet etmiştir. İbrahim et-Teymî dedi ki: Kıyâmet gününde duyulacak hasletlerden (vay halime, dedirtecek şeylerden) birisi de kişinin Allah'ın dünya hayatında kendisine vermiş olduğu malı, başkasının mizanında görmesidir. Başkası o malı ondan miras almış ve o malı hak ile kullanmıştır. O bakımdan o malın ecrini o kimse almış, diğeri de onun günahını yüklenmiş olacaktır. Yine hasret duyma sebeplerinden birisi de kişinin dünyada iken Allah'ın kendi hizmetine vermiş olduğu kölesinin yüce Allah'a daha yakın bir konumda olduğunu görmesi veya dünyada iken kör diye bildiği bir adamın kıyâmet gününde görüyor olduğunu görüp kendisinin ise kör kılınmış olmasıdır. "Ve gerçekten ben alay edenlerdendim." Ben ancak dünyada iken Kur'ân ile Rasûl ile Allah'ın gerçek dostları ile alay eden kimselerden idim. Katade dedi ki: Böyle bir kimse yüce Allah'a itaati elden kaçırmakla kalmayarak itaat ehli ile alay dahi eder. " Gerçekten ben...dim" hal olarak nasb mahallindedir. Ben alay ediyorken kusurlu hareket ettim veya alay etme halinde kusurlu hareket etım. demiş gibidir. Şöyle de açıklanmıştır: Ben ancak alay, oyun, eğlence ve batıl içinde idim. Yani benim bütün yaptıklarım ancak yüce Allah'tan başkasına ibadet yolunda idi. |
﴾ 56 ﴿