4

(Hem de) müjdeleyici ve korkutucu olmak üzere (indirilmiştir). Ama onların çoğu yüz çevirmişlerdir. Bundan dolayı onlar işitmezler.

"Müjdeleyici ve korkutucu olmak üzere" buyrukları

"âyetleri" âyetinden haldir. Bunda âmil ise

"gereği gibi açıklanmış" anlamındaki fiildir.

Bunların Kur'ân'ın sıfatları olduğu da söylenmiştir. Allah'ın dostları için

"müjdeleyici ve" onların düşmanları için de

"korkutucu olmak üzere (indirilmiş bir kitaptır)."

"Müjdeleyici ve korkutucu olmak üzere" anlamındaki âyetler

"kitab"ın sıfatı olmak üzere:

"Müjdeleyici ve korkutucudur" diye de okunmuştur. Bu şekilde hazfedilmiş bir mübtedânın haberi de olabilir. Yani "(bu kitab) müjdeleyici ve korkutucudur" demek olur.

"Ama onların" Mekkelilerin

"çoğu yüz çevirmiştir. Bundan dolayı onlar" faydalanacakları bir şekilde

"işitmezler."

Rivâyete göre er-Reyyan b. Harmele şöyle demiştir: Kureyşlilerden ileri gelenler ile Ebû Cehil, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın durumu bizim için içinden çıkılmaz bir hal aldı. Şiiri, kâhinliği ve büyüyü bilen bir adam araştırıp bulsanız da onunla konuşsa, sonra da gelip bize onun durumunu açıklasa, dediler.

Utbe b. Rabia dedi ki: Allah'a yemin ederim ben kâhinliği, şiiri ve büyüyü bilen birisiyim. Eğer böyle ise, onun durumu bana gizli kalmayacak şekilde bunları biliyorum. Bunun üzerine ona: Haydi ona git ve onunla konuş, dediler. O da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a giderek ona: Ey Muhammed dedi. Sen mi hayırlısın yoksa Kusey b. Kilab mı? Sen mi hayırlısın yoksa Haşim mi? Sen mi hayırlısın yoksa Abdulmuttalib mi? Sen mi hayırlısın yoksa Abdullah mı? Sen ne diye bizim ilâhlarımıza dil uzatıyorsun? Atalarımızın sapık olduğunu söylüyorsun. Bizi akılsızlıkla itham ediyorsun, dinimizi yeriyorsun. Şayet sen eğer bize başkan olmanın peşinde isen bütün sancaklarımızı senin emrine veririz ve hayatta kaldığın sürece bizim başkanımız olursun. Eğer evlenmek istiyor isen Kureyş kızlarından istediğin on tanesi ile seni evlendiririz. Şayet servet sahibi olmak istiyorsan, seni senden sonra gelecek olan soyunu sopunu zengin edecek kadar sana mal toplarız. Eğer sana geldiğini söylediğin şahıs cinlerden birisi olup seni etkisi altında almış ise, seni tedavi etmek için bu uğurda mallarımızı harcarız veya bu yolda kendimizi tüketiriz.

Bu arada Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) susmuş, sesini çıkarmıyordu. söyleyeceklerini bitirdikten sonra peygamber ona: "Ey Ebû'l-Velid! Söyleyeceklerini bitirdin mi?" diye sordu. O da: Evet deyince, Peygamber: "O halde kardeşimin oğlu beni dinle", dedi. : Dinleyeyim dedi, Peygamber şöyle buyurdu:

"Rahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile Hâ. Mim. (Bu kitab) rahman, Rahîm olan tarafından indirilmiştir. Bilen bir kavim için... Eğer yüz çevirirlerse sen de de ki: Ben Âd ve Semud'a gelen yıldırım gibi bir yıldırımla sizi korkutup uyarırım" (Fussilet, 41/1-13) âyetine kadar okudu.

Utbe ileri atılarak elini Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ağzına koydu. Allah hakkı için akrabalık bağı için susmasını ondan istedi. Utbe evine geri döndü, Kureyşlilerin yanına çıkmadı. Ebû Cehil ona gelerek: Muhammed'in dinine mi girdin? Yoksa onun yemeği hoşuna mı gitti? dedi.

Utbe bu işe kızdı ve ebediyyen Muhammed ile konuşmayacağına yemin etti, sonra şunları söyledi: Allah'a yemin ederim, siz de biliyorsunuz ki ben Kureyşliler arasında malı en çok olanlardan birisiyim. Fakat ben ona durumu arzedince bana öyle bir sözlerle cevab verdi ki, Allah'a yemin ederim o söz ne şiirdir, ne kâhinliktir, ne de büyüdür. Sonra onlara Muhammed'den duyduklarını

"Âd ve Semud'a gelen yıldırım gibi..." âyetine kadar okudu. (Devamla dedi ki): Sonra ben ağzını tuttum, akrabalık bağını hatırlatarak okumamasını ondan istedim. Siz de bilirsiniz ki, Muhammed bir şey söyledi mi yalan söylemez. Allah'a yemin ederim, üzerinize bir azâbın ineceğinden -yıldırımı kastediyor- korktum.

Bu haberi Ebû Bekir el-Enbarî de "er-Raddu (Alâ Men Halefe Mushafe Osmane)" adlı eserinde Muhammed b. Ka'b el-Kurazî'den diye rivâyet etmiştir. Orada belirtildiğine göre; sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) "Ha. Mim. Fussilet" sûresini secde âyetine varıncaya kadar okudu. Peygamber secdeye kapandı, Utbe ise arkadan ellerine dayanmış olarak söylediklerine kulak verip dinliyordu. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) okumasını bitirince ona: Ey Ebû'l-Velid dedi. Sana okuduklarımı dinledin, artık seni onlarla başbaşa bırakıyorum." Utbe mecliste bulunan Kureyşlilere gitti. Onlar da Allah'a yemin ederiz Ebû'l-Velid yanınızdan gittiğinden bir başka türlü yanınıza dönüyor. Sonra: Ne haberler getirdin? Ey Ebû'l-Velid, dediler. O da şöyle dedi: Allah'a yemin ederim Muhammed'den öyle bir söz duydum ki, onun benzerini asla duymuş değilim. Allah'a yemin ederim ondan duyduğum sözler ne şiirdir, ne kâhinliktir. Gelin, bu hususta bana itaat ediniz ve benim dediğimi kabul ediniz. Muhammed'i yapmak istediğinde serbest bırakınız, ona ilişmeyiniz. Allah'a yemin ederim, ondan duyduğum bu sözlerin haberleri mutlaka yankı getirecektir. Şayet Araplar onun başına bir iş açarlarsa, başkaları vasıtası ile ondan kurtulmuş olursunuz. Eğer bir kral yahut bir peygamber olursa, onun sebebiyle insanların en mutluları olursunuz, çünkü onun mülkü sizin mülkünüz, onun şerefi sizin şerefinizdir.

Bu sefer: Heyhat dediler, ey Ebû'l-Velid, Muhammed seni de büyüledi. Ebû'l-Velid de: Bu benim sizin lehinize ileri sürdüğüm görüşümdür, istediğinizi yapınız diye karşılık verdi.

4 ﴿