34İyilikle kötülük bir olmaz. Sen en güzel olan ile (kötülüğü) defet. O zaman seninle kendisi arasında düşmanlık olan kimse, sanki candan bir dost oluverir. "İyilikle kötülük bir olmaz." el-Ferrâ'' dedi ki: İkinci: olumsuzluk edatı sıladır (fazladan gelmiştir). Âyet " İyilikle, kötülük bir olmaz" takdirindedir. Daha sonra şu beyiti zikretmektedir: "Rasûlullah onların yaptıklarını beğenmiyordu. O çok iyi iki insan Ebû Bekir de, Ömer de." Şair araya olumsuzluk edatı sokmaksızın Ebû Bekir ve Ömer de demek istemiştir. Âyet şu demektir: Senin kabul ettiğin tevhid ile müşriklerin kabul ettikleri şirk bir olmaz. İbn Abbâs dedi ki: İyilik (hasene); la ilahe illallah'tır, kötülük (seyyie) ise şirktir. İyiliğin itaat, kötülüğün şirk olduğu da söylenmiştir. Bu da birinci görüşün aynısıdır. İyilik idare etmektir, kötülük ise kabalıktır, diye açıklanmıştır. İyiliğin affetmek, kötülüğün ise intikam almak olduğu da söylenmiştir. ed-Dahhak dedi ki: İyilik ilimdir, kötülük ise çirkin söz ve işlerdir. Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh) da şöyle demiştir: İyilik Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın âlini sevmektir, kötülük ise onlara buğzetmektir. "Sen en güzel olan ile defet" âyeti kılıç âyeti ile neshedilmiştir. Fakat bu âyetin kapsamından müstehab olmak üzere geriye: Güzel geçim, sıkıntılara katlanmak ve kusurları görmemek kalmıştır. İbn Abbâs dedi ki: Yani halim (kötülüğe kötülükle karşılık vermemek) olmak suretiyle sana karşı cahillik edenlerin cahilliğini defet. Yine ondan rivâyete göre: Bu bir kişiye sövüp de, kendisine sövülen diğer kişinin: Eğer söylediklerin doğru ise Allah beni bağışlasın. Eğer söylediklerin yalan ise Allah seni bağışlasın, diye cevap vermesidir. Yine rivâyete göre Ebû Bekir es-Sıddîk (radıyallahü anh) bunu kendisine kötü söz söyleyen bir adama söylemiştir. Mücahid: "En güzel olan ile" kendisine düşmanlık eden kimse ile karşılaştığı vakit ona selam vermek diye açıklamıştır. Atâ da böyle açıklamıştır. Kadı Ebû Bekir İbnu'l-Arabî'nin "Ahkâm(u'l-Kur'ân)"ın da zikrettiği üçüncü bir görüş de musafahalaşmak (tokalaşmak)dır. Nitekim rivâyette: "Mûsafaha yapınız, bu (kalplerdeki) kini giderir." denilmektedir. Muvatta’, II, 908 (mürsel bir rivâyet olarak). Malik, musafaha yapılacağı görüşünde değildi. Süfyan ile bir araya gelmişler, musafahayı söz konusu ettiklerinde Süfyan şöyle demiş: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Habeşistan'dan geldiği vakit Cafer ile musafaha etmişti. Bunun üzerine Malik ona: Bu ona hastır, demişti. Bu sefer Süfyan ona şöyle demişti: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) için has olan bir şey bizim için de hastır, onun için genel olan bir şey bizim için de geneldir. Mûsafaha yaptığı ise sabittir, onu inkâr etmenin anlamı yoktur. Katade de rivâyetle şöyle demektedir: Ben Enes'e: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabı arasında musafaha var mıydı? diye sordum. O: Evet, dedi ve bu, sahih bir hadistir Buhârî, V, 2311. Diğer taraftan "elele tutmak (musafahalaşmak) muhabbetin kemalindendir." denildiği rivâyet edilmiştir. Önder İmâmlardan birisi olan Muhammed b. İshak'ın ez-Zührî'den, onun Urve'den, onun da Âişe'den rivâyetine göre Âişe (radıyallahü anha) şöyle demiştir: Zeyd b. Harise Medine'ye geldi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da benim odamda idi. Zeyd kapıyı çalınca, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) elbisesini arkasından sürükleyerek çıplak olarak ayağa kalktı. -Allah'a yemin ederim, ne ondan önce, ne de daha sonra onu çıplak olarak görmedim.- Onunla kucaklaştı ve onu öptü. Derim ki: Malik'ten musafahanın câiz olduğu görüşü de rivâyet edilmiştir. İlim adamlarından bir topluluk da bu kanaattedir. Bu hususa dair açıklamalar daha önce Yusuf Sûresi'nde (12/100. âyet, 3- başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Ayrıca orada el-Bera b. Azib'in rivâyet ettiği şu hadisi de zikretmiştik: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "İki müslüman birbirleriyle karşılaşır da biri arkadaşının elinden sevgi ve samimiyet ile tutacak olursa, mutlaka aralarından günahları dökülür." Tirmizi, V, 74; Ebû Davud, IV, 354; İbn Mace, II, 1220; Müsned, IV, 289, 30 "O zaman seninle kendisi arasında düşmanlık olan kimse sanki candan bir dost oluverir." Çok yakın bir arkadaş oluverir. Mukâtil dedi ki: Bu Ebû Süfyan b. Harb hakkında inmiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a eziyet eden birisi idi. Önceleri onun düşmanı iken, sonraları kendisi ile Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) arasında meydana gelen sihri akrabalık sebebiyle (peygamber onun kızı Um Habibe ile evlenmişti. Bundan dolayı) onun yakın bir dostu olmuştu. Daha sonra İslâm'a girmiş ve İslâm'da da akrabalık sebebiyle candan sıcak bir dost oluvermişti. Bu âyet-i kerimenin Ebû Cehil b. Hişam hakkında indiği de söylenmiştir. Ebû Cehil, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a eziyet ediyordu. Yüce Allah ona karşı sabredip onu affetmesini emretti. Bunu el-Maverdî zikretmektedir. Birincisini ise es-Sa'lebî ile el-Kuşeyrî zikretmişlerdir. Daha kuvvetli görünen görüş odur. Çünkü yüce Allah: "O zaman seninle kendisi arasında düşmanlık olan kimse sanki candan bir dost oluverir" diye buyurmaktadır. Bir diğer görüşe göre bu, cihad emri verilmeden önce idi. İbn Abbâs dedi ki: Yüce Allah bu âyet-i kerîme ile kızgınlık esnasında sabretmesini, cahillik edilmesi halinde tahammül ile karşılaşmasını, kötülük yapılması halinde affetmesini emretmektedir. İnsanlar bu şekilde davrandıkları takdirde yüce Allah onları şeytana karşı korur, düşmanları da onlara boyun eğer. Rivâyet edildiğine göre bir adam Ali b. Ebî Tâlib'in azadlısı Kanber'e sövmüştü. Ali (radıyallahü anh) ona: Ey Kanber! Sana söven kimseyi bırak. Başka şeylerle oyalan, böylelikle Rahmânı razı etmiş, şeytanı öfkelendirmiş olursun. Sana söven kimseyi de cezalandırmış olursun. Çünkü ahmaka suskunlukla cevab vermek gibi bir ceza verilmiş değildir. Şöyle bir beyit zikredilmektedir: "Yemin olsun ki aşağılık kimsenin sövmesini alçalmamak düşüncesiyle terketmek, O kimseye sövülmesinden daha büyük bir zarar verir." Bir başkası da şöyle demektedir: "Beyinsiz bir kimse daha çok sevmez hiçbir şeyi, Asaletli kimseye sövdüğü vakit kendisine cevap verilmesinden. Beyinsizi cevapsız terkedip bırakmak, Ona sövmekten daha ağırdır." Mahmud el-Verrak da şöyle demektedir: "Nefsimi her kusurluyu affetmeye mecbur kılacağım, Onun bana karşı suçları çok olsa bile. Çünkü insanlar şu üç kişiden birisidir, Şerefli bir kimse, şerefi daha az ve karşı duran denk birisi. Benden yüksek olan kimsenin kadrini bilirim. Ona karşı hakka uyarım, hakka uymak da gereklidir. Benden daha aşağıda olana gelince, söz söyleyecek olursa korurum haysiyetimi, Ona cevap vermekten; isterse kınayan kınayıversin. Benim dengim olana gelince, ayağı kayar ya da yanılırsa, Ona karşı faziletli davranırım, çünkü Mim ile birlikte faziletli davranmak, hakim olmaktır." |
﴾ 34 ﴿