2Ayn, Sîn, Kâf. Yüce Allah'ın: "Hâ, Mîm, Ayn, Sîn, Kâf" âyeti hakkında Abdu'l-Mu'min şöyle demektedir: Ben el-Huseyn b. el-Fadl'a şunu sordum: Niçin "Hâ, Mîm" âyeti "Ayn, Sîn, Kâf"den ayrı olarak yazıldı da buna karşılık: "Kef, He, Yâ, Ayn, Sâd", "Elif, Lam, Ra" ile "Elif, Lanı, Mim, Sad" ayrı yazılmadılar? Şu cevabı verdi: Çünkü "Ha, Mim, Ayn, Sin, Kâf" âyeti "Ha, Mim" ile başlayan birtakım sûreler arasında yer almaktadır. Bundan ötürü gerek kendisinden önce, gerek kendisinden sonra kendisine benzeyen sûreler gibi (baştarafı) yazılmıştır. Sanki "Ha, Mim" mübteda, buna karşılık "Ayn, Sin, Kâf" da onun haberi gibidir. Ayrıca burada bu harfler iki ayrı âyet olarak sayılmışken buna benzer fakat bir arada yazılan âyetler tek bir âyet olarak sayılmışlardır. Bir diğer görüşe göre; bütün harfler açıklamanın temeli, söz söylemenin dayanağı olmaları bakımından aynı durumdadır. Bu açıklamayı da el-Cürcanî zikretmiştir. "Hâ, Mîm, Ayn, Sîn, Kâf" birbirinden ayrı, buna karşılık; "Kef, He, Ya, Ayn, Sâd" bitişik yazılmıştır. Çünkü "Hâ. Mîm" denildiğine göre; "Olacak olan hükme bağlandı" demektir. Bundan dolayı yazılışında fiil takdir edilen ile takdir edilmeyen harfleri ayrı yazmış olmaktadırlar. Diğer taraftan bu ayrı yazılsa, öteki de bitişik yazılsa yine caizdir. Bu açıklamayı da el-Kuşeyrî nakletmiştir. İbn Mes’ûd ile İbn Abbâs'ın kıraatinde "Ha, Mim, Sin, Kâf şeklindedir. İbn Abbâs dedi ki: Ali da) bunlar ile fitneleri (meydana gelecek karışıklıkları) biliyordu. Ertae b. el-Munzir dedi ki: Bir adam yanında Huzeyfe b. el-Yeman bulunduğu sırada İbn Abbâs'a şöyle sordu: Bana yüce Allah'ın: "Hâ, Mîm, Ayn, Sîn, Kâf" âyetinin tefsirinin ne olduğunu haber ver, dedi. İbn Abbâs ona iltifat etmedi. Bu sorusunu ona üç defa tekrarladığı halde yine ondan yüz çevirdi. Bu sefer Huzeyfe b. el-Yeman şöyle dedi: Onun tefsirini ben sana haber vereyim: Ben senin soruna niçin cevab vermediğini biliyorum. Bu âyet-i kerîme Abdu’l-İlah ya da Abdullah diye anılan onun yakınlarından birisi hakkında inmiştir. Bu kişi doğudaki nehirlerden birisi üzerinde konaklayacak ve bu nehir kıyısında iki şehir inşa edecek, nehir bu iki şehrin ortasını yarıp geçecek. Allah onların mülklerinin son bulmasını, devletlerinin ardı arkasının kesilmesini murad edeceği vakit, bu şehirlerden birisi üzerine geceleyin bir ateş gönderecek, sabahı simsiyah ve kararmış olarak edecektir. Sanki orada böyle bir şey yokmuş gibi yanacaktır. Diğer şehir ise buna; bu şehir nasıl bu hale geldi, diye hayret edecek. O aynı günün aydınlığında her zorba ve inatçı orada toplanıp biraraya gelecek, sonra da yüce Allah o şehri ve bu inatçı ve zorbaları birlikte yerin dibine geçirecek. İşte yüce Allah'ın "Ha, Mim, Ayn, Sin, Kâf" âyetinin açıklaması budur. Yani; bu yüce Allah'ın hükme bağladığı kararlarından ve hükmü verip, bitirdiği fitne ve kazalarından birisidir. İşte burada "Ha, Mim": " Hükme bağlandı" demektir. "Ayn" ondan adaletle; "Sin" olacaktır, "Kâf" bu iki şehirde vukua gelecektir, demektir. Bu tefsirin bir benzeri de Cerir b. Abdullah el-Becelî'den gelen rivâyettir. O şöyle demiştir: Ben Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı şöyle buyururken dinledim: "Dicle, Duceyl, Kutrabbu ve es-Sarat arasında bir şehir inşa edilecektir. Bu şehirde yeryüzünün zorbaları toplanıp bir araya gelecektir, hazineler oraya getirilecek ve orası yerin dibine geçirilecektir. -Bir rivâyette ahalisi ile birlikte de denilmektedir.- Bu yerin dibine geçirilen şehrin yerin içinde yol alması yumuşak bir arazide oldukça güzel bir kazığın girmesinden daha hızlı olacaktır." Hatib Bağdadi, Tarihu Bağdat, I, 28, 29, 30... İbn Abbâs da "Hâ, Mîm, Sin, Kâf" diye "Ayn'sız olarak okumuştur. Taberî'nin nakline göre Abdullah b. Mesud'un Mushaf'ında da böyledir. Nafî'nin, İbn Abbâs'tan rivâyet ettiğine göre (o şöyle demiştir): "Ha" Allah'ın hilmi, "Mim" O'nun vecdi, "Ayn" O'nun ilmi. "Sin" O'nun nuru ve aydınlığı, "Kâf" ise kudretidir. Yüce Allah bunlara yemin etmektedir. Muhammed b. Ka'b'dan da şöyle dediği nakledilmiştir: Yüce Allah hilmine, vecdine, yüceliğine, nuruna ve kudretine, kalbinden ihlâs ile la ilahe illallah'a sığınan kimseleri azablandırmayacağına yemin etmektedir. Cafer b. Muhammed ile Said b. Cubeyr de şöyle demişlerdir: "Ha" rahmandan, "Mim" mecidden, "Ayn" alimden, "Sin" kuddüsten, "Kâf" da kaahirdendir. Mücahid de şöyle demiştir: Bunlar sûrelerin başlangıcı olan harflerdir. Abdullah b. Bureyde de şöyle demiştir: Bu dünyanın etrafını kuşatan dağın adıdır. Lâfız es-Sa'lebî'nin olmak üzere el-Kuşeyrî'nin zikrettiğine göre bu âyet-i kerîme nazil olunca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın üzülüp kederlendiği yüzünden anlaşılmıştı. Ona: Ey Allah'ın Rasûlü, seni üzen nedir? diye soruldu. Şöyle buyurdu: "Ümmetimin başına inecek yerin dibine geçirilmek, semadan bir şeyler atılması, onları bir yerlere toplayacak bir ateş, denize doğru sürükleyecek bir rüzgar ve Îsa'nın inişi ile Deccal'in çıkışının hemen ardından gelecek biri diğerinin akabinde ortaya çıkacak birtakım belgeler, alametler bana haber verildi." Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Yine denildiğine göre bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ilgilidir. Buna göre "ha" onun ümmetinin etrafında toplanacağı havzıdır. "Mim" uçsuz bucaksız mülkü, "ayn" onun izzeti, "sin" onun görülen aydınlığı, "kâf" onun Makam-ı mahmudda ayakta durması ve mutlak melik (herşeyin sahibi) ve ma'budun huzurunda şan ve şerefiyle yakınlığı demektir. |
﴾ 2 ﴿