5

Gökler nerede ise üstlerinden çatlayacaklar. Melekler de Rabblerini hamd ile teşbih ederler, yeryüzünde olanlar için mağfiret isterler. Şunu bilin ki; muhakkak Allah günahları mağfiret edendir, çok çok rahmet edicidir.

"Gökler nerede ise" âyeti(nun ilk kelimesi) genel olarak "te" ile okunmuştur. Nafi’, İbn Vessab ve el-Kisaî "ye" ile okumuşlardır.

" Çatlayacaklar" anlamındaki âyeti Nafi’ ve başkaları (önce) "ye" ve (sonra) "te" ile "ti" harflerini de şeddeli olarak okumuştur. Genel olarakta böyle okunmuştur. Ancak Ebû Amr, Ebû Bekr, el-Mufaddal ve Ebû Ubeyd;

"Çatlayacaklar" şeklinde; " Çatlamak"dan gelen bir fiil olarak okumuşlardır.

Yüce Allah'ın:

"Gök yarıldığı zaman" (el-İnfitar, 82/1) âyetinde olduğu gibi. Buna dair açıklamalar daha önceden Meryem suresinde (19/90. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

İbn Abbâs dedi ki:

"Gökler nerede ise üstlerinden çatlayacak" yani müşriklerin:

"Allah evlat edindi" (el-Bakara, 2/116) sözleri dolayısı ile herbiri kendisine bitişik olan diğerinin üstünde nerede ise çatlayacak (ve üzerine düşecek) hale gelmiştir.

ed-Dahhak ile es-Süddî de şöyle demektedir:

"Çatlayacaklar" yani üstlerinde yüce Allah'ın azametinden dolayı çatlayacaklar.

"Üstlerinde" âyetinin, eğer akıl sahibi varlıklar olsalardı Allah'tan korktuklarından ötürü çatlayıp yer üzerine düşeceklerdi, anlamında olduğu da söylenmiştir.

"Melekler de Rabblerini hamd ile teşbih ederler." Onu nitelendirilmesi câiz olmayan ve celaline yakışmayan şeylerden tenzih ederler. Müşriklerin cesaretlerinden ötürü hayret ederler, diye de açıklanmıştır. Çünkü hayret edilen şeyler görüldüğünde teşbih ile zikir yapılır.

Ali (radıyallahü anh)'dan rivâyete göre o şöyle demiştir: Onların teşbihleri, müşriklerin Allah'ın gazabına maruz kalacak şekilde neler yaptıklarını görüp, hayret etmelerinden dolayıdır. İbn Abbâs da şöyle demektedir: Onların teşbihleri, gördükleri yüce Allah'ın azameti karşısında zilletle boyun eğmelerinden ötürüdür.

"Rabblerini hamd ile" âyeti da Rabblerinin emri ile, anlamındadır. Bu açıklamayı es-Süddî yapmıştır.

"Yeryüzünde olanlar için istiğfar ederler" âyetini ed-Dahhak yeryüzünde bulunan mü’minler için mağfiret dilerler diye açıklamıştır. es-Süddî de böyle demiştir. Bunun açıklaması da daha önce el-Mu'min Sûresi'nde geçen: "Mü’minlere de mağfiret dilerler" (el-Mu'min, 40/7) âyetinde zikredilmiştir. Buna göre burada meleklerden kasıt Arş'ın taşıyıcılarıdır. Semadaki bütün melekler olduğu da söylenmiştir, el-Kelbî'nin açıklamasının zahirinden anlaşılan budur. Vehb b. Münebbih ise şöyle demektedir: Bu âyet yüce Allah'ın:

"Îman edenlere de mağfiret dilerler" âyeti ile neshedilmiştir. el-Mehdevî şöyle demektedir: Doğrusu bunun neshedilmiş olmadığıdır, çünkü bu, bir haberdir (haberler nesholınaz) ve bu mü’minlere has bir özelliktir.

Ebû'l-Hasen el-Maverdî'nin el-Kelbî'den naklen belirttiğine göre; denenen ve yeryüzündeki insanlar arasında hükmetmek üzere gönderilip de Zühre (yıldızı)'ye kendilerini kaptıran ve -Nûh'un babası olan- İdris'e kaçıp da kendilerine dua etmesi için ondan istekte bulundukları sırada, diğer melekler Rabblerine hamd ile teşbihte bulundular ve Âdemoğulları için mağfiret dileğinde bulundular.

Ebû'l-Hasen İbnu'l-Hassar da dedi ki: Bir hususu farketmeyen bazı kimseler bu âyet-i kerimenin Harut ve Marut sebebiyle indiğini ve el-Mu'min Sûresi'ndeki âyet ile nesholduğunu sanmışlardır. Halbuki bunlar Arş'ın taşıyıcısı olan meleklerin özellikle mü’minlere mağfiret dilemek gibi bir hususiyete sahib olduklarını, diğer taraftan yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret dileğinde bulunan başka meleklerin bulunduğunu bilememişlerdir.

el-Maverdî dedi ki: Meleklerin yeryüzünde bulunan kimseler için mağfiret dileğinde bulunmaları ile ilgili olarak iki görüş vardır. Bu görüşlerden birisine göre günah ve hatalarından ötürü mağfiret dilerler. Mukâtil 'in görüşünden anlaşılan da budur. İkincisine göre ise bundan maksat, onlar için rızık talebinde bulunmak ve azıklarının genişletilmesini istemektir. Bu açıklamayı el-Kelbî yapmıştır.

Derim ki: Daha kuvvetli görülen görüş budur. Çünkü yer kâfir olanı da olmayanı da barındıran genel bir yerdir. Mukâtil 'in açıklamasına göre ise bunun kapsamına kâfir girmez. Bu hususta Âsım el-Ahvel'in rivâyet ettiği bir haber de nakledilmektedir. O Ebû Osman'dan onun da Selman'dan rivâyetine göre Selman şöyle demiştir: Şayet kul rahatlık ve bolluk zamanlarında Allah'ı anan birisi olup da ona bir sıkıntı gelip isabet ederse melekler şöyle derler: Bu Âdemoğlunun tanınan zayıf bir kimsenin sesidir. Bu, rahatlık zamanlarında Allah'ı zikreden birisi idi. İşte buna bir sıkıntı gelip çatmış bulunuyor. Bunun üzerine o kişiye mağfiret dilemeye koyuldular. Şayet bu şahıs eğer rahatlık zamanlarında Allah'ı zikretmeyen birisi olup da başına bir sıkıntı gelmiş ise bu sefer melekler: Bu, Âdemoğullarından daha önce tanımadığımız birisinin sesidir. Bu kişi rahatlık zamanlarında Allah'ı zikretmiyordu. Şimdi de başına bir sıkıntı gelmiş bulunuyor (derler) ve onun için Allah'tan mağfiret dilemezler.

Bu açıklama âyet-i kerimenin yüce Allah'ı darlık zamanlarında ve rahatlık zamanlarında zikreden kimse hakkında olduğunu göstermektedir. O halde bu âyet-i kerîme yeryüzünde bulunan bir takım mü’minler hakkında özeldir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

Meleklerin mağfiret dilemek ile yüce Allah'ın:

"Muhakkak ki Allah göklerle yeri zeval bulmasınlar diye tutar... Muhakkak o Halimdir, mağfiret edicidir." (Fatır, 35/41) âyetinde ve:

"Muhakkak senin Rabbin zulümlerine rağmen insanlara yine de mağfiret edendir" (er-Ra'd, 13/6) âyetinde sözü edilen Allah'ın hilmini ve bağışlayıcılığını taleb etmeyi kastetmeleri ihtimali vardır. Onlara hilm ile muamele edilmesinden maksat, onlardan intikam almayı çabuklaştırmamasıdır. Bu durumda âyet, umumi olmaktadır. Bu açıklamayı da ez-Zemahşerî yapmıştır.

Mutarrif dedi ki: Allah'ın kulları arasında Allah'ın kullarının en samimi şekilde iyiliklerini isteyenlerin melekler olduğunu görüyoruz. Allah'ın kulları arasında Allah'ın kullarını en çok aldatmaya çalışanların da şeytanlar olduklarını görüyoruz. Bu daha önceden (Fatır, 35/7. âyetin tefsirinde) de geçmiş bulunmaktadır.

"Şunu bilin ki, muhakkak Allah günahları mağfiret edendir, çok çok rahmet edicidir" âyeti ile ilgili olarak bir ilim adamı şöyle demiştir: Yüce Allah önceleri heybet ve ta'zim ile söze başladı, sonraları da lütfunu hatırlatıp müjde verdi.

5 ﴿