14"Ve esasen biz muhakkak Rabbimize döneceğiz." "Ta ki onların sırtlarına binip" âyetindeki zamirin müzekker gelmesinin sebebi, yüce Allah'ın: "bineceğiniz şeyleri" âyetine ait olmasından ötürüdür. Bu açıklamayı Ebû Ubeyd yapmıştır. el-Ferrâ'' da şöyle demiştir: Yüce Allah "sırtlar" âyetini tekil bir zamire izafe etmiştir. Çünkü bundan kasıt cinstir. Dolayısıyla mana itibariyle tekil olan bu zamir, çoğul anlamındadır. Tıpkı "ceyş ve cund: ordu ve asker" lâfızları gibidir. Bundan dolayı zamir müzekker gelmiş "sırtlar" kelimesi de çoğul gelmiştir. Bu türün sırtları üzerinde... demek olur. 2- Bu Âyetteki "Hayvanlar: el-En'am" İle Kastedilenler: Said b. Cübeyr dedi ki: Burada "el-en'am"dan kasıt, deve ve inek türüdür. Ebû Muaz ise sadece deve türüdür, demiştir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu âyeti dolayısıyla sahih olan da budur: "Bir adam bir seferinde bir ineğin sırtına binmiş iken inek ona: Ben bunun için yaratılmadım, ben ancak toprağı sürmek için yaratıldım, dedi. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Buna ben, Ebû Bekir ve Ömer îman ettik." Buhârî, III, 1339; Müslim, IV, 1857; Tirmizi, V, 615; Tayalisi, Müsned, I, 309. Halbuki o sırada ikisi de (Ebû Bekir ve Ömer) orada değillerdi. Buna dair yeterli açıklamalar en-Nahl Sûresi'nin baş taraflarında (16/7. âyet, 2. başlık ve devamında) geçmiş bulunmaktadır. Cenab-ı Allah'a hamdolsun. "Ta ki onların sırtlarına binip kurulasınız" âyetinde, az önce sözünü ettiğimiz âyetin da gösterdiği gibi, özellikle develeri kastetmektedir. Çünkü gemilerin içine binilir. Ancak yüce Allah âyetin başlarında her ikisini sözkonusu ettikten sonra sonra geleni onlardan birisine atfetmiş bulunmaktadır. Bununla birlikte "sut"inin, onun içi olarak kabul edilme ihtimali de vardır. Çünkü su, onun sırtını örter ve kapatır, iç tarafı ise dışarda kalır. Çünkü geminin içi oraya binenler için açığa çıkar ve görenler tarafından da görünür. 4- Bineklere Binerken Allah'ın Nimetini Hatırlamak: "Sonra onların üzerine yerleşince" yani üzerlerine binince "Rabbinizin nimetini hatırlayasınız..." Nimetin hatırlanması karada ve denizde bunları bizim emrimize verdiği için Allah'a hamdetmektir. Ve şöyle diyesiniz: "Bunları bizlere müsahhar kılan" bu bineği emrimize verip, bize itaatkar kılan "eksiklikten münezzehtir." Ali b. Ebî Tâlib'in kıraatinde: "...an" lâfzı şeklindedir. "Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi." İbn Abbâs ve el-Kelbî'nin açıklamasına göre buna takat getiremezdik. el-Ahfeş ve Ebû Ubeyde: bunları zabt-u rabt edemezdik, diye açıklamıştır. "Güç ve kuvvetleri bakımından birbirine denk" anlamından alındığı da söylenmiştir. Nitekim Araplar bir kimse kuvvet bakımından diğerinin benzeri ise: "O filanın dengidir" derler. Aynı şekilde: "Filan kişi filanı zabt u rabt altına alır" denildiği gibi: " Şuna güç yetirdim" demektir. " Ona güç yetirdi" böylece sanki: " Onun dengi oldu" denilmiş gibidir. Yüce Allah da: "Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi." Buna takat getiremezdik diye buyurmuştur. Kutrub, Amr b. Ma'dî Kerib'in şu beyitini de zikretmektedir: "Kabileler bilirler ki Ukayl(lılar) Bize musibet zamanlarında denk değildirler. (Bize güç yetiremezler.)" Bir başkası da şöyle demiştir: "Büyüklenerek ve zalimlik ederek zorluğumda karşı çıktınız, Halbuki sizler zorluklarda bize karşı koyamaz, güç yetiremezsiniz." Aynı zamanda "sahib olduğu davarların hakkından gelemeyen kimse" demektir. Böyle birisinin deve yahut koyunları olmakla birlikte, bu hususta ona yardım edecek kimsesi de yoktur. Yahut develerine su vermekle birlikte onları sağa sola dağılmaktan alıkoyacak kimsesi bulunmayan kişi demektir. İbnu's-Sikkit dedi ki: Bu kelimenin aslı hakkında iki görüş vardır: 1- Bu kelime "güç yetirmek" anlamı ile: 'den alınmış olabilir. Mesela: "Güç yetirdi, yetirir" denilir. " Buna güçyetirdimve onu zabt u rabt altına aldım" demektir. Böylece halat demek olan: (oy)'e sağlamca bağlamış gibi olur. 2- Bu lâfız yürüyüş esnasında birini diğerine bağlamak demek olan:alınmış olabilir. Bu anlamda: "Bunu şuna bağladım, bir araya getirdim" denilir. 5- Bineklere ve Gemilere Binme Adabı: Şanı yüce Allah bu âyetle bineklere bindiğimiz takdirde neler söyleyeceğimizi, bir başka âyet-i kerimede de Nûh (aleyhisselâm)'ın söylediklerini bizlere aktarmak suretiyle gemilere binecek olursak, neler diyeceğimizi öğretmiş bulunmaktadır. Sözkonusu âyet-i kerîme yüce Allah'ın: "Dedi ki: Binin içerisine! Onun akması da, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz Rabbin günahları bağışlayandır, Rahîmdir" (Hud, 11/41) âyetidir. Nice hayvana binmiş kimse vardır ki, bineği tökezlemiş, yahut serkeşlik etmiş ya da onu sırtından yüzüstü atmış, yahut sırtından düşüp ölüp gitmiştir. Nice gemiye binmiş kimse vardır ki, gemi bir yerlerden çatlamış ve bundan dolayı suda boğulup gitmişlerdir. Binmek (Allah mubah kılmadan, esasen) yasak bir işe başlamak ve telef olmak sebeplerinden bir sebeb ile ilişkili olduğundan dolayı, bu ilişkiye geçmesi esnasında yüce Allah, helâk olacağı günü unutmamasını ve kaçınılmaz olarak mutlaka öleceğini hatırlamasını emretmiştir. Çünkü mutlaka yüce Allah'a dönecek, O'nun hükmünden kurtulamayacaktır. Bunu kalbiyle, diliyle söylemeyi terketmemelidir; ta ki kendi nefsini ıslah etmek suretiyle Allah'a kavuşmaya hazırlıklı olsun. Onun bu şekilde bineğe binmesi yüce Allah'ın bilgisi gereği ölümünün sebeblerinden birisi iken, kendisi sakın bundan gafil kalmasın. Süleyman b. Yesar’ın naklettiğine göre bir topluluk, bir yolculukta iken bineklerine bindiklerinde: "Bunları bizlere müsahhar kılan eksiklikten münezzehtir, yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi" diyorlardı. Aralarında ise oldukça zayıf ve güçsüz olduğu için yerinden hareket edemeyen bir dişi devesi olan birisi vardı. Bunun üzerine ben zaten bu deveye güç yetirebilen birisiyim, dedi. Fakat devesi serkeşlik ederek onu sırtından attı ve boynu kırıldı. Rivâyete göre bir bedevi, bir erkek devesine binmiş ve: Benim buna Birincisini el-Maverdî, ikincisini de İbnu'l-Arabî zikretmiştir. (İbnu’l-Arabî) dedi ki: Herhangi bir kulun onu söylemeyi terketmemesi gerekir. Bununla birlikte bunu dille söylemek vacib değildir. O bineğine ne zaman binerse, özellikle de yolculuk esnasında hatırına geldiği takdirde: "Bunları bizlere müsahhar kılan, eksiklikten münezzehtir. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi ve esasen biz muhakkak Rabbimize döneceğiz. Allah'ım, yolculukta sahibimiz, ailemiz ve malımız üzerinde halifemiz Sensin. Allah'ım yolculuğun zorluk ve sıkıntılarından hoş olmayan geri dönüşten, işlerimin bir araya gelişinden sonra dağınıklığımdan, ailemi ve malımı kötü bir halde görmekten Sana sığınırım." Amr b. Dinar dedi ki: Ebû Cafer ile birlikte Müdrike diye bilinen bir bahçedeki toprağına gitmek üzere bindim. O zabtedilmesi oldukça güç bir deveye bindi. Kendisine: Ey Ebû Cafer! Bunun seni yere yıkmasından korkmaz mısın? dedim. O şöyle dedi: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Herbir devenin sırtında bir şeytan vardır. Siz ona bindiğiniz vakit, Allah'ın size emrettiği şekilde Allah'ın ismini anınız, sonra da onları kendiniz için kullanınız. Şüphesiz taşıyan (onların sırtında taşınmanızı sağlayan) Allah'tır." Hakim, Müstedrek, I, 612; Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, X, 131; Müsned, IV, 221. Ali b. Rabia dedi ki: Ali b. Ebî Tâlib'i bir gün bir bineğe binerken gördüm. Ayağını özengiye koyduğunda "bismillah" dedi. Bineğin sırtına kurulunca "elhamdülillah" dedi, sonra da: "Bunları bizlere müsahhar kılan, eksiklikten münezzihtir. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi ve esasen biz muhakkak Rabbimize döneceğiz" âyetlerini okudu. Sonra da: -üç defa- elhamdülillah vallahu ekber, dedi. (Devamla): "Allah'ım, Senden başka hiçbir ilâh yoktur. Ben kendi nefsime zulmettim. Sen bana günahlarımı bağışla, çünkü şüphesiz Senden başka günahları bağışlayan olmaz." dedi, sonra da güldü. Ben kendisine: Ne diye güldün? dedim. Şöyle cevab verdi: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı benim yaptığım gibi yaparken gördüm ve benim dediğimi söyledi, sonra da güldü. Ben de kendisine: Ey Allah'ın Rasûlü! Ne diye güldün? diye sorduğumda şu cevabı verdi: "Kul Allah'tan başka günahları bağışlayan kimse olmadığını bildiği halde: "Allah'ım Senden başka hiçbir ilâh yoktur, ben kendime zulmettim. Bana günahımı bağışla, çünkü günahları Senden başka bağışlayacak yoktur der. -Ya da demesine hayret edilir-" diye buyurdu. Bu hadisi Ebû Davud et-Tayalisî Müsned'inde İbn Hibban, Sahih, VI, 415; Tirmizi, V, 501 ile Ebû Abdillah Muhammed b. Huveyzimendad (Ahkamu'l-Kur’ân)'ında zikretmiştir. es-Sa'lebî de buna yakın bir rivâyeti muhtasar olarak Ali (radıyallahü anh)'dan rivâyet etmiştir. Onun Ali'den rivâyet ettiği lâfız şöyledir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ayağını özengiye koyduğu vakit: "Bismillah" derdi. Bineğin sırtına kurulduğunda da: "Her halimiz dolayısıyla Allah'a hamdolsun. Bizlere bunları müsahhar kılan eksiklikten münezzehtir. Yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi. Esasen biz muhakkak Rabbimize döneceğiz" diye buyururdu. Gemiden ve bineklerin sırtından indiğiniz vakit de: "Allah'ım sen bizi mübarek kılınmış bir yerde konaktandır. Sen konaklandırıcıların en hayırlısısın" deyiniz. Taberi, XXV, 54 (Katade'nin sözü olarak) İbn Ebi Necih de Mücahid'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Her kim bineğe binip de: "Bunları bizlere müsahhar kılan eksiklikten münezzehtir, yoksa bizim bunlara gücümüz yetmezdi" demeyecek olursa, şeytan ona: Şarkı söyle der. Eğer bunu beceremezse, bu sefer ona: Haydi temennilerde bulun, der. Bunu en-Nehhâs zikretmiştir. Yakın arkadaşlarına: Geliniz atlar üzerinde yahut bir kayıkta gezinti yapalım, diyen ve beraberlerinde içki kaplarını, çalgı aletlerini taşıyarak binen kimselerin konumuna düşmekten Allah'a sığınır. Böyleleri içmeye devam ederler. Nihayet onlar bineklerinin sırtında yahut gemilerinin içinde yol alırlarken içkileri de tükenir. Şeytandan başkasını hatırlamazlar. Onun emirlerinden başkasına uymazlar. ez-Zemahşerî dedi ki: Bana ulaştığına göre sultanlardan birisi aralarında bir aylık mesafe bulunan bir yerden bir yere gitmiş ve bu arada içki içip durmuş. Evine varıp yerleşinceye kadar ayılıp kendisine gelmemiş. Aldığı yolu farketmeksizin almış ve hiç de hissetmemiş. İşte bu şekilde binekleri sırtında yolculuk yapanların işi ile, Allah'ın bu âyet-i kerimede verdiği emir arasında ne kadar büyük bir fark vardır! |
﴾ 14 ﴿