10

O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle.

"O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle" âyetinin anlamı şudur: Ey Muhammed! Sen, bu kâfirlere semadan apaçık bir dumanın geleceği günü bekle. Bu açıklamayı Katade yapmıştır.

Şu anlama geldiği de söylenmiştir: Sen onların bu sözlerini iyice belle ki, gökyüzünde apaçık bir dumanın geleceği günü onlara karşı şahitlik edesin. İşte bundan dolayı "hafız (bekçi, koruyucu)"e "rakîb: gözetleyici" "Rakîb: Gözetleyici"; mealini: "bekle" diye verdiğimiz "fe'rtekih" emri ile aynı köktendir denilmiştir.

"Duman: duhan" ile ilgili üç görüş vardır:

1- Bu duman kıyâmetin alametlerinden olup henüz gelmemiştir. O yeryüzünde kırk gün süre ile kalacak ve gök ile yer arasını dolduracaktır. Mü’min bundan dolayı nezleli gibi olacak, kâfir ve günahkarların burunlarına girerek, onların kulaklarını delecek, nefeslerini daraltacaktır. Bu kıyâmet gününde cehennemin bırakacağı etkilerdendir. Dumanın henüz ortaya çıkmadığını söyleyenler arasında Ali, İbn Abbâs, İbn Ömer, Ebû Hüreyre, Zeyd b. Ali, el-Hasen b. Ebi Müleyke ve başkaları da vardır.

Ebû Said el-Hudrî merfu olarak (yani Hz. Peygambere isnad ile) bu dumanın insanları kıyâmet gününde etkileyeceğini, mü’minin bundan ötürü nezleli gibi olacağını rivâyet etmiştir. Kâfirin de kulaklarından çıkıncaya kadar içine sızacaktır. Bunu da el-Maverdî zikretmiş bulunmaktadır Maverdi, Nüket, V, 247; İbn Kesîr, IV, 140.

Müslim'in, Sahih'inde yer alan rivâyete göre Ebû't-Tufayl, Huzeyfe b. Esid el-Ğıfarî'den şöyle dediğini nakletmektedir: Biz kendi aramızda konuşmakta iken Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) yanımıza çıkageldi ve: "Neden söz ediyorsunuz?'" diye sordu. Oradakiler: Kıyâmetten sözediyoruz, dediler. Şöyle buyurdu: "Kıyâmet, öncesinde on alamet görmediğiniz sürece asla kopmayacaktır. -Aralarında şunları zikretti-: Duman, Deccal, Dabbetu’l-arz, güneşin batından doğması, Meryem oğlu Îsa'nın inmesi, Ye'cuc ile Me'cuc'un çıkması ve biri doğuda, biri batıda, biri Arap yarımadasında olmak üzere üç büyük kara parçasının yerin dibine geçmesidir. Bunların sonuncusu ise Yemen'den çıkacak ve insanları mahşerlerine doğru kovalayacak bir ateştir." Huzeyfe'den gelen bir diğer rivâyette de şöyle denilmektedir: "On tane alamet ortaya çıkmadıkça kıyâmet kopmayacaktır: Doğuda bir kara parçasının yere geçmesi, batıda bir kara parçasının yere geçmesi, Arap yarımadasında bir kara parçasının yere geçmesi, duman, Deccal, Dabbetu’l-arz, Ye'cuc ve Me'cuc, güneşin batıdan doğması ve Aden'in iç taraflarından çıkıp insanları öne katıp yürüten bir ateş." Müslim, IV, 2226; Ebû Davud, IV, 114; Tirmizi, IV, 477; İbn Mace, II, 1347; Müsned, IV, 67.

Bu hadisi es-Sa'lebî de Huzeyfe'den gelen bir rivâyet olarak zikretmiş bulunmaktadır. Buna göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "İlk ortaya çıkacak alamet Deccal, Meryem oğlu Îsa'nın inmesi ile Ebyen Aden'inin iç taraflarından çıkacak ve insanları mahşere doğru sürükleyecek bir ateş. Onlar nerede geceyi geçireceklerse onlarla birlikte geceler. Nerede öğlen vakti dinlenmeğe çekilirlerse, onlarla birlikte dinlenir. Sabahı ederlerse onlarla birlikte sabah eder, akşamı ederlerse onlarla birlikte akşamı eder." Ey Allah'ın peygamberi ya duman nedir? diye sordum. O: Şu âyettir, dedi.

"O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle!" Bu duman doğu ile batı arasını dolduracak, kırk gün kırk gece kalacaktır. Mü’min bundan dolayı bir çeşit nezleli gibi olacak, kâfir ise sarhoş gibi olacaktır. Duman ağzından, burun deliklerinden, gözlerinden, kulaklarından ve dübüründen çıkacaktır. Taberani, Tefsir, XXV, 114, "Ben bu hadisin sahih olduğuna tanıklık etmem" demekte ve delil olarak kabul etmediğini ifade etmektedir; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 140'cle İbn Cerir'in bu hadisin sıhhatinden emin olmadığını kaydetmektedir.

Bu birinci görüş.

2- Duman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bedduası dolayısı ile Kureyş'in karşı karşıya kaldığı açlıktan ötürü başlarına gelen olaylardır. Öyle ki kişi gök ile yer arasında bir duman görecek hale gelmişti. Bu görüş İbn Mes’ûd'un görüşüdür. O şöyle der: Yüce Allah bu azâbı üzerlerinden kaldırmıştır. Eğer bu kıyâmet günü(nden önceki bir alamet) olsaydı, onların üzerinden bu azâbı kaldırmazdı. Bu hususta ondan gelen hadis Sahih-i Buhârî, Müslim ve Tirmizî'de yer almaktadır. Buharî dedi ki: Bana Yahya anlattı, dedi ki: Bize Ebû Muaviye anlattı. O el-A'meş'ten, o Müslim'den, o Mesrûk'tan dedi ki: Abdullah (b. Mesud) dedi ki: Bunun olmasının sebebi Kureyşlilerin Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a karşı isyanda direnmesi üzerine onlara, Yusuf (aleyhisselâm)'ın dönemindeki (kıtlık) yılları gibi yıllarla karşılaşmaları için (bed)dua etti. Bunun üzerine kıtlık ve açlık musibeti ile başbaşa kaldılar. Öyle ki kemikleri dahi yediler. Birisi semaya bakınca, kendisi ile sema arasında aşırı bitkinlikten ötürü duman gibi bir şey görürdü. Yüce Allah:

"O halde gökyüzünde besbelli bir dumanın geleceği günü bekle! İnsanları bürüyecektir o. Bu pek acıklı bir azaptır" âyetlerini indirdi. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelinerek: Ey Allah'ın Rasûlü! Allah'tan Mudarlılar için yağmur iste. Çünkü Mudarlılar helâk oldular, denildi. Peygamber: "Mudar (diyorsun ha) sen çok cüretkar bir kimsesin." Bunun üzerine Peygamber yağmur diledi, onlara yağmur yağdırıldı. Bu sefer de:

"Fakat şüphesiz siz yine geri dönenlersiniz" (ed-Duhan, 44/15) âyeti indi. Derken bolluğa eriştiler. Fakat yine bu bolluk içinde eski hallerine geri döndüler. Yüce Allah da:

"En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün, şüphe yok ki Biz intikam alıcılarız" (Duhân, 44/16) âyetini indirdi. (İbn Mes’ûd) dedi ki: Bununla Bedir gününü kastetmektedir. Buhârî, I, 341, 346, IV, 1791, 1809, 1823, 1824, 1825; Müslim, IV, 2155, 2156; Müsned, I, 380, 341.

Ebû Ubeyde dedi ki: "(.........): Duhan (duman), cedb yani kuraklık" demektir. el-Kutebî der ki: (Kuraklığa) Duhan (duman) adının verilmesi, yer kuraklıktan kuruyunca, ondan duman gibi bir şeyin yukarıya doğru yükselmesinden ötürüdür.

3- Kasıt, Mekke'nin fethedildiği gündür. Çünkü o gün yükselen bir toz, duman semayı örtmüştü. Bu da Abdurrahman el-Arec'in görüşüdür.

10 ﴿