21

Yoksa kötülük İşleyenler kendilerini Îman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı ve hayatları ile ölümlerinin bir olacağını mı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar!

"Yoksa kötülük işleyenler" âyetindeki: "Kazananlar" demektir. "Kazanmak" anlamındadır.

"Avlayıcı hayvanlar" da buradan gelmektedir. Buna dair açıklamalar daha önce el-Mâide Sûresi'nde (5/4. âyet, 4. başlıkta) geçmiş idi.

"Kendilerini Îman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı... mı sandılar?" el-Kelbî dedi ki; Burada

"kötülük İşleyenler”den kasıt, Rabia'nın iki oğlu Utbe ve Şeybe ile el-Velid b. Utbe'dir.

"Îman edenler" ise Ali, Hamza ve Ubeyde b. el-Haris -r. anhum-dir. Bunlar az önce sözü geçen müşriklere karşı Bedir günü teketek çarpışmak üzere çıkmış ve onları öldürmüşlerdi.

Ayet-i kerimenin ahirette kendilerine mü’minlere verilenlerden daha hayırlı şeyler verileceğini söyleyen müşriklerden bir topluluk hakkında indiği de söylenmiştir. Nitekim böyleleri hakkında yüce Rabbimiz:

"Eğer Rabbime döndürülsem de şüphesiz benim için O'nun yanında iyilik vardır" (Fussilet, 41/50) âyetinde onlara dair haber vermektedir.

Yüce Allah'ın:

"Yoksa... mı sandılar" âyeti atfedilmiş bir soru olup inkar anlamını taşır. Arapça bilginleri, eğer hilab maksadı ile söz arasında geçmiş ise atıf edatı olmaksızın bu şekilde kullanmayı uygun kabul ederler. Kimileri de: Burada hazfedilmiş takdiri ifadeler vardır, demektedir. Yani; Allah takva sahiblerinin velisidir. Acaba müşrikler bunu biliyorlar mı? Yoksa bizim onları birbirlerine eşit kılacağımızı mı sanıyorlar?

Bir başka görüşe göre âyetin başındaki: munkatıadır. Hemze'nin anlamında da böyle bir şeyi zannetmelerinin inkar olunduğu (kabul edilmediği) anlamı vardır.

"Bir, eşit' anlamındaki lâfız genel olarak önceki bir mübtedanın haberi olmak üzere ref ile: diye okunmuştur. Yani onların hayatları ve ölümleri eşit(mi olacak)dır?

"Hayatları ve ölümleri"ndeki zamirler kâfirlere aittir, yani onların hayatları da kötü bir hayat, ölümleri de böyle olacaktır.

Hamza, el-Kisaî ve el-Ameş ise nasb ile diye okumuşlardır. Ebû Ubeyd de bu kıraati tercih etmiş olup şöyle demiştir: Biz onları eşit (mi) kılacağız; anlamındadır.

Yine el-Ameş ve Îsa b. Ömer, "ölümleri" anlamındaki âyeti şeklinde nasb ile hayatlarında ve ölümlerinde eşit (mi), anlamında okumuşlardır. Buradan cer edatı düşürülünce, bu lâfız da nasb ile okunmuştur.

"Hayatları ile ölümleri" lâfızlarının:

"Kendilerini... kılacağımızı" lâfzındaki zamirden bedel olması da mümkündür. Yani, onların hayat ve ölümlerini îman edenlerin hayat ve ölümleri ile aynı ve bir kılacağımızı mı zannettiler?

"Hayatları ile ölümleri" lâfzındaki zamirin aynı anda kâfirlere de, mü’minlere de ait olması da mümkündür.

Mücahid dedi ki: Mü’min, mü’min olarak ölür, mü’min olarak diriltilir. Kâfir de kâfir olarak ölür, kâfir olarak diriltilir.

İbnu'l-Mübarek şu rivâyeti kaydetmektedir: Bize Şu'be, Amr b. Murre'den haber verdi. O Ebû'd-Ouha'dan, o Mesrûk'tan dedi ki: Mekkelilerden bir adam dedi ki: Burası Temim ed-Darî'nin durduğu bir yerdir. Ben onu bir gece sabaha kadar yahutta sabaha yakın vakte kadar Allah'ın kitabından bir âyeti okuyup, rükua ve secdeye varıp ağlayıp durduğunu gördüm. O âyet:

"Yoksa kötülük işleyenler kendilerini îman edip salih amel işleyenler gibi kılacağımızı... mı sandılar?" âyetinin tamamıdır.

Beşir dedi ki: Bir gece er-Rabi' b. Haysem'in yanında kaldım. Kalktı, namaz kıldı, bu âyet-i kerimeye gelince, sabah oluncaya kadar bu âyetten ileri geçemedi. Bu arada da çok şiddetli ağlayıp durdu.

İbrahim b. el-Eş'as da dedi ki: Ben el-Fudayl b. İyad'ı gecenin başlangıcından sonuna kadar bu âyeti ve benzeri âyeti tekrarlayıp durduğunu çok kere görmüşümdür. Sonra da şöyle diyordu: Keşke ben bu iki kesimden hangisinden olduğumu bir bilebîlseydim.

Bu âyet-i kerîme abidlerin ağladığı âyet diye adlandırılırdı. Çünkü bu, muhkem bir âyettir.

21 ﴿