24

Dediler ki: "O, dünya hayatımızdan başka bir şey değildir. Ölürüz ve ditiliriz ve bizi ancak zaman helâk etmektedir." Halbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Onlar ancak zanda bulunuyorlar.

"Dediler ki: O, dünya hayatımızdan başka bir şey değildir. Ölürüz ve diriliriz" âyeti onların ahireti inkar ettiklerini, öldükten sonra dirilişi yalanlayıp amellerin karşılığının görülmesini kabul ekmediklerini göstermektedir.

"Ölürüz ve diriliriz" âyeti da biz ölüyoruz, çocuklarımız da diriliyor demektir. Bu açıklamayı el-Kelbî yapmıştır, " Diriltiliriz" diye "nun" harfi ötreli olarak da okunmuştur.

Kimimiz ölüyor, kimimiz diriliyor, diye de açıklanmıştır. İfadede takdim ve tehir olduğu ve bunun diriliriz ve ölürüz anlamında olduğu da söylenmiştir ki, bu şekil aynı zamanda İbn Mes’ûd'un kıraatidir.

"Ve bizi ancak zaman helâk etmektedir." Mücahid dedi ki; Yıllar ve günler demektir. Katade, yaşadığımız ömür diye açıklamıştır. Anlamları birdir. "Ancak geçip giden zaman" diye de okunmuştur.

İbn Uyeyne dedi ki: Cahiliye insanları, asıl bizi helâk eden zamandır. Bize hayat verip bizi öldüren de odur, diyorlardı. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme indi.

Kutrub da: Bizi helâk eden ancak Ölümdür diye açıklamış ve Ebû Züeyb'in şu beyitini zikretmiştir:

"Sen ölümden ve zamanın getirdiği musibetlerden mi rahatsız oluyorsun?

Halbuki zaman (dehr) gelen musibetlere karşı sabırsızlık gösterenleri hoşnut etmez."

İkrime: Allah'tan başka bizi kimse helâk etmiyor, diye açıklamıştır.

Ebû Hüreyre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle buyurduğunu rivâyet etmektedir: "Cahiliye-dönemi insanları bizi gece ve gündüzden başkası helâk etmiyor. Bizi helâk eden, öldüren ve bize hayat veren odur, diyorlar ve dehre sövüyorlardı. Yüce Allah da şöyle buyurmaktadır:

"Âdemoğlu dehre (zamana) söverek bana eziyet veriyor. Halbuki dehr Benim, iş Benim elimdedir. Geceyi ve gündüzü ben evirip çeviririm." Taheri. Tefsir, XXV, 152; İbn Kesîr, Tefsir, IV. 152

Derim ki: Peygamber Efendimizin: "Allah buyuruyor ki..." ifadesinden itibaren sonuna kadar Buharî'nin zikrettiği şekilde ve lâfzı iledir. Bunu aynı zamanda Müslim ve Ebû Davud da rivâyet etmiştir. Müslim, IV, 1762; Buhârî, IV, 1825. VI, 2722; Ebû Davud, LV, 369; Müsned, II, 238. Muvatta’'dd Ebû Hüreyre'den kaydedilen rivâyete göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Sizden herhangi bir kimse sakın zaman kahrolsun demesin. Çünkü Allah dehrin kendisidir. " Muvatta’,II, 984; Müslim, IV, 1763; Buhari, V. 22«6; Müsned, II, 259, 272, 275, 394.

Dehr, Allah'ın isimlerindendir diyenler de bu hadisi delil göstermiş ve şöyle demişlerdir: İlim adamlarından bunu Allah'ın isimlerinden birisi olarak kabul etmeyenlerin bu yaklaşımları, Arapların cahiliye dönemindeki tutumlarını reddetmek ile açıklanabilir. Çünkü onlar, yüce Allah'ın bu âyet-i kerîme ile haklarında haber verdiği şekilde, asıl failin zaman olduğuna inanıyorlardı. O bakımdan onlara herhangi bir zarar, sıkıntı ya da hoşlanmadıkları bir şey gelip çattığında bunu zamana nisbet ediyorlar, bu hususta kendilerine: Siz dehre (zamana) sövmeyiniz. Çünkü Allah zamanın kendisidir. Yani sizin zamana izafe ettiğiniz bu işlerin faili yüce Allah'ın kendisidir. Dolayısıyla bu sövme -haşa- O'na gider denildi ve bu sebepten bu tutumları yasaklanmış oldu.

Bu kanaatin doğruluğunun delili de Ebû Hurcyre'nin zikrettiği hadisteki şu ifadelerdir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Şanı yüce ve mübarek Allah buyurdu ki: "Âdemoğlu Bana eziyet veriyor..." hadisidir.

Ebû Ali es-Sakafî'nin şu beyitleri ne kadar güzeldir:

"Ey başına bir musibet geldi mi zamana sitem eden kişi!

Şana gadrettiğinden ötürü zamanı kınama,

Çünkü zaman, bir memurdur, amiri vardır onun

Ve zaman da o amirin emrine boyun eğer.

Nice kâfir vardır ki pek çoktur serveti,

Küfrüne rağmen kat kat artıp durmaktadır.

Nice mü’min de vardır ki, bir dirhemi yoktur dabi,

Fakirliğine rağmen imanı artıp durmaktadır."

Rivâyete göre Salim b. Abdillah b. Ömer zamanı çokça sözkonusu ettiğinden dolayı babası onu azarlayarak: Zamanı böyle diline dolamaktan sakın evladım, demiş ve şu beyitleri söylemişti:

"Zaman, hiçbir zaman, hiçbir cinayeti işleyen değildir,

Ne de bir belayı getirendir; o batımdan sövme zamana.

Fakat yüce Allah ne zaman bir şeyler gönderirse,

Bir topluluğun üzerine; onların kolaylıklarını zorluk kılar."

Ebû Ubeyd dedi ki: İnkarcılardan birisi ile tartışırken şöyle dedi; Sen "Allah dehrin (zamanın) kendisidir" dediğini hiç duymadın mı? Ben de dedim ki: Zaman boyunca hiç yüce Allah'a söven bir kimse olmuş mudur? Aksine onlar el-Aşa'nın dediği gibi diyorlardı:

"İster konaklamış ol, ister yolculukta bulun,

Ve şüphesiz yolculuk yaptıklarında hayırda bir ileri gidişleri vardır.

Vefayı ve adaleti kendine ayırmıştır yüce Allah,

Kınamayı da kişiye ayırmıştır,"

Ebû Ubeyd dedi ki: Musibet ve çaresiz bırakan olaylar karşısında zamanı yermek, Arapların adetlerindendir. O kadar ki, onu gürlerinde sözkonusu ettiler ve olayları kendisine nisbet ettiler. Amr b. Kamia dedi ki:

"Görmediğim yerden ok attı bana zamanın kızları,

Kendisi atış yapmadığı halde atışa maruz kalanın hali ne olur!

Eğer atılanlar ok olsaydı korunurdum onlardan,

Fakat bana oksuz atış yapılıyor.

Kimi zaman iki avucum üzerinde, kimi zaman da sopa üzerinde,

Bu atışlardan sonra, öyle ayağa kalkabiliyorum."

Arap şiirinde benzeri pek çoktur. Onlar bunu zamana nisbet eder ve ona izafe ederler. Halbuki mutlak Fail yüce Allah'dır, O'ndan başka Rab yoktur. Muvatta’,II, 984; Müslim, IV, 1763; Buhari, V. 22«6; Müsned, II, 259, 272, 275, 394.

"Halbuki onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur." Buradaki:zaiddir. Yani onlar bu sözlerini şüphe içinde söylediler.

"Onlar ancak zanda bulunuyorlar." Onlar ancak zanna dayalı olarak konuşuyorlar.

Müşrikler çeşit çeşit idi. Bir kesimi bunlardı. Bir kesimi de yaratıcıyı kabul eder, öldükten sonra dirilişi inkâr ederdi. Kimisi Öldükten sonra diriliş hakkında şüphe eder, kat'i olarak inkâr etmezdi. İslâm döneminde ise birtakım kimseler ortaya çıktı ki, bunlar müslümanlardan korktukları için öldükten sonra dirilişi inkâr etmek imkanını bulamıyorlardı. Bundan dolayı da tevile saparak kıyâmeti bedenin ölümü olarak kabul ediyor, mükâfat ve cezayı da -iddialarına göre- ruhların gördükleri birtakım hayaller (rüyalar) olarak değerlendiriyorlardı. Böylelerinin kötülüğü bütün kâfirlerin kötülüğünden daha fazladır. Çünkü bunlar hakkı karıştırıyor ve onların bu karıştırmalarına aldananlar bulunuyor. Şirkini açıkça ortaya koyan müşrikten müslüman sakınabilir.

Bir açıklamaya göre: Biz ölürüz, geriye bıraktığımız eserler hayatta kalır, demektir. İşte anılmak suretiyle ayakta kalmak budur. Bu sözleriyle tenasühe işaret ettikleri de söylenmiştir. Yani kişi ölür, ruhu birtakım ölülere (cansızlara) verilir ve onunla hayat bulur. Burada sözü edilen dehr ve zaman Türkçede Felek olarak karşılanmaktadır. Nitekim halk arasında ve birçok şiirde de felekten, Arapların dılmlen Gözettiği gibi sözedildiği görülmektedir.

24 ﴿