15Takva sahiplerine vaadolunan cennetin durumu şudur: Orada kokusu, tadı değişmeyen sudan nehirler, tadı değişmeyen sütten nehirler, içenlere lezzetli gelen şarabtan nehirler, süzülmüş baldan nehirler vardır. Onlar İçin orada meyvelerin her türlüsünden ve Rabblerinden bir mağfiret dahi vardır. (Bunlar) ateşte ebediyyen kalıcı ve bağırsaklarını paramparça eden kaynar sudan içirilen kimseler gibi midir? Yüce Allah: "Şüphesiz ki Allah îman edip salih amel işleyenleri... cennetlere sokar" (Muhammed, 47/12) diye buyurduktan sonra "takva sahiplerine vaadolunan cennetin durumu şudur" âyeti ile bu cennetlerin niteliklerini bildirmektedir. Yani takva sahipleri İçin hazırlanmış olan cennetin niteliği şudur... Bu hususa dair açıklamalar daha önce er-Ra'd Sûresi'nde (13/35. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. Ali b. Ebî Talib: "Durumu" anlamı verilen lâfzı diye okumuştur. "Orada kokusu, tadı değişmeyen sudan nehirler... vardır" âyetinde geçen ve; "kokusu, tadı değişmeyen" anlamı verilen aynı anlamdadır. "Suyun kokusu değişti, değişir, değişmek" demektir. Aynı şekilde de aynı anlamdadır. Her ikisinde de fiilin ikinci harfi kesreli olarak diye de kullanılabilir. Bu açıklamayı el-Yezidî yapmıştır. "Adam kuyuya girdi, kuyunun yahutta başka bir şeyin kötü kokusu ona isabet ettiğinden ötürü bayıldı ya da başı döndü, bayılır, başı döner" anlamındaki kullanım ise sadece (mazisinde) "sin" harfi kesreli olarak kullanılır, başka türlü kullanılmaz. Şair Züheyr de şöyle demiştir: "Rakibimi parmak uçları sararmış olarak bıraktığım olur. Kuyuya su almak için inip, üzerine pis kokular bulaştığından başı donenin döndüğü gibi, mızrak onun içinde olduğu halde kıpırdanır, durur." Bu beyitin son kelimesi "Kuyunun kötü kokusundan dolayı baygın düşmüş kimse" şeklinde de rivâyet edilir (ki bu da aynı kelimenin bir söyleyişidir). "Su (tadı, kokusu) değişti" demektir. Ebû Zeyd dedi ki: "Hastalandı ve gecikti" demektir. Ebû Amr dedi ki: " Kişi babasının huyunu aldı" demektir, el-Lahyanî: Ona benzemesi halinde bu tabir kullanılır, demiştir. Genel olarak: "Değişen" şeklinde "elif" med ile okunmuştur. İbn Kesîr ve Humeyd ise medsiz. Olarak diye okumuş olup, bunlar iki ayrı söyleyiştir. Tıpkı; ile lâfızlarının aynı anlamda; sakınan, çekinen, tetikte bulunan) gibi. el-Ahfeş dedi ki: Medsiz kullanımda şimdiki hal (zaman) kastedilir. Medli kullanımda ise gelecek (geniş zaman) kastedilir. "Tadı değişmeyen sütten nehirler" yani dünyadaki sütler ekşiyerek tadı değiştiği gibi, uzun süre kaldığından dolayı ekşimeyen sütten nehirler "içenlere lezzetli gelen şaraptan nehirler" yani dünya şarabı gibi (meyvesi sıkılırken) ayaklarla kirletilmemiş ve ellerin bulandırmadığı, dolayısıyla tadı da lezzetli, içmesi hoş ve içenlere tiksinti vermeyen "şaraptan nehirler"; "Lezzetli şarap" demektir, de aynı anlamdadır. "Onu lezzetli buldu" anlamındadır. "Süzülmüş baldan nehirler..." Bal arının akan salyası demektir. "Süzülmüş" ise mumdan ve diğer yabancı maddelerden arıtılmış demektir. Allah balı bu şekilde yaratmıştır. Bu bal ne ateş üzerinde arıtılmış olacak, ne de arılar tarafından kirletilmiş olacak, Tirmizî'de Hakim b. Muaviye'den, o babasından, o da Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyete göre peygamber şöyle buyurmuştur: "Cennette su denizi, bal denizi, süt denizi, şarap denizi vardır: Bundan sonra da ondan nehirler ayrılır." (Tirmizî) dedi ki: Hasen, sahih bir hadistir. Tirmizi, IV, 699; Müsned, V, 5 Sahihi Müslim'de de Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği nakledilmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Seyhan, Ceyhan, Nil ve Fırat'ın hepsi de cennet ırmaklarındandır." Müslim, IV, 2183; Müsned, II, 289, 440. Ka'b dedi ki; Dicle ırmağı cennetliklerin su ırmağıdır, Fırat süt ırmakları, Mısır ırmağı şarab ırmağı, Seyhan da onların bal ırmağıdır, Bu dört nehir Kevser ırmağından çıkarlar. "Bal" hem müzekker, hem müennes olarak kullanılır. İbn Abbâs dedi ki: "Süzülmüş baldan" arıların karnından çıkmamış olan baldan, demektir, "Onlar için orada meyvenin her türlüsünden" âyetindeki; .den" lekid için fazladan gelmiştir. "Ve Rabblerinden" günahlarına "bir mağfiret dahi vardır." "(Bunlar) ateşte ebediyyen kalıcı... kimseler gibi midir?" el-Ferrâ'' dedi ki: Yani hiç bu nimetler arasında ebedi kalacak kimse cehennem ateşinde ebediyyen kalacak kimse gibi olur mu? ez-Zeccâc dedi ki; Hiç Rabbinden gelmiş apaçık bir delil üzere olup kendisine bu şeylerin verildiği kişi, kötü ameli kendisine süslü gösterilip cehennemde ebedi kalacak kimse gibi midir? Buna göre "kimse gibi" anlamındaki lâfız, yüce Allah'ın: "Kotu ameli kendisine süslü gösterilen" âyetinden bedeldir. İbn Keysan dedi ki: Bu meyve ve ırmakların bulunduğu cennetin misali, hiç Hamim (kaynar su)yun ve Zakkumun içinde bulunduğu ateşin misali gibi olur mu? Hiç ebedi nimetler içerksinde bulunan cennetlikler, kalıcı azâb içerisinde bulunan cehennemlikler gibi olur mu? "Ve bağırsaklarını paramparça eden kaynar sudan içirilen kimse gibi midir?" Son derece kaynayıp coşan sıcak su, kendilerine yaklaşıldığı vakit yüzlerini yakar ve perçemleri dökülür. O suyu içtikleri takdirde bağırsaklarını paramparça eder ve arka yollarından çıkartır. " Bağırsaklar" lâfzı (........)'in çoğulu olup bunun tesniyesi -ikili-; şeklinde gelir. Karın boşluğundaki bütün bağırsaklara bu ad verilir. |
﴾ 15 ﴿