3

Ve Allah seni çok üstün zafere erdirsin diye.

İbnu'l-Enbarî dedi ki: " Apaçık bir fetih," âyetinde vakıf tam değildir. Çünkü yüce Allah'ın:

"Allah geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın..." âyeti fetih ile alakalıdır. Sanki şöyle buyurmuş gibidir: Yüce Allah fetih ile birlikte günahlarını da bağışlasın diye gerçekten Biz sana apaçık bir fetih nasib ettik. Böylelikle Allah dünya ve ahirette senin için göz aydınlığı olacak şeyleri birarada vermiş olmaktadır.

Ebû Hatim es-Sicistanî de şöyle demiştir:

"Bağışlasın... diye" anlamındaki âyetin başında yer alan "lam" kasem tamıdır. Ancak bu bir yanlışlıktır. Çünkü kasem "lam'ı ne kesreli gelir, ne de başına geldiği muzari fiili nasbeder. Eğet bu böyle olabilseydi; ifadesinin; "Yemin olsun Zeyd kalkacaktır" anlamında olması mümkün olurdu.

ez-Zemahşerî dedi ki: Şayet; Mekke'nin fethini nasıl olur da mağfirete gerekçe kıldı, diye soracak olursan, şöyle cevap veririz: Mekke'nin fethini mağfirete gerekçe kılmış değildir, fakat mağfiret nimetin tamamlanması, dosdoğru yola iletmek ve üstün zaferden ibaret dört hususu birarada saydığından dolayı böyle ifade edilmiştir. Şöyle buyurulmuş gibidir: Biz sana Mekke'nin fethini kolaylaştırıp, düşmanına karsı sana yardım ettik ki, dünya ve ahiret izzeti, dünyanın ve ahiretin maksatları birarada sana verilmiş olsun. Mekke fethinin düşman ile dhad olması açısından günahların bağışlanmasına ve mükâfat ve sevabın elde edilmesine sebeb olarak görülmüş olması da mümkündür.

Tirmizî'de, Enes'ten şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a:

"Allah geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın" âyeti Hudeybiye'den dönüşünde peygamberin üzerine indi. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Yemin olsun bana öyle bir âyet indirildi ki, o benim için yeryüzü üzerindeki herşeyden daha sevimlidir." Sonra Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyeti ashaba okudu, onlar da: Ne mutlu sana, kutlu olsun sana, ey Allah'ın Rasûlü! Allah sana ne yapacağını açıklamış bulunuyor. Peki ya bize ne yapacak? Bunun üzerine ona:

"Mü’min erkeklerle mü’min kadınları altlarında nehirler akan cennetlere... soksun... İşte bu Allah'ın yanında büyük bir kurtuluştur" (el-Fetih, 48/5) âyeti nazil oldu. (Tirmizî) dedi ki: Bu hasen, sahih bir hadistir. Yine bu hususta Mücemmî' b. Cariye'den de gelmiş bir rivâyet vardır Tirmizi, V, 385; Müsned, III, 197; Tirmizi'nin işaret ettiği Mücemi hadisi ise az önce geçmişti.

Te'vil bilginleri

"Allah geçmiş ve gelecek günahını bağışlasın" âyetinin anlamı hakkında farklı açıklamalar yapmışlardır.

"Geçmiş" risaletten önce ve

"gelecek" ondan sonra

"günahını bağışlasın" demek olduğu söylenmiştir. Bu açıklamayı Mücahid yapmıştır. et-Taberî ve Süfyan es-Sevrî de buna yakın açıklamalarda bulunmuşlardır. Taberi der ki: Bu yüce Allah'ın:

"Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde... Çünkü o tevbeleri çok kabul edendir" (en-Nasr, 110/1-3) âyetine bağlı onunla ilgilidir.

"Allah geçmiş" risaletten önce

"ve gelecek" bu âyetin indiği vakte kadar gelecek

"günahını bağışlasın" demektir.

Süfyan es-Sevrî dedi ki:

"Allah geçmiş" sana vahiy gelmeden önce cahiliye döneminde işlediğin

"ve gelecek" henüz işlemediğin her tür

"günahını bağışlasın... diye" demektir. el-Vahidî de böyle açıklamıştır.

Peygamberlerin küçük günah işlemelerine dair açıklamalar daha önce el-Bakara Sûresi'nde (2/35. âyet, 12. başlıkta) geçmiştir. Bu, bir görüş.

Şöyle de açıklanmıştır:

"Geçmiş" fetihten önce

"ve gelecek" fetihten sonra... demektir.

"Geçmiş"den kastın bu âyetin inişinden önce,

"gelecek"den kastın ise bundan sonra olduğu da söylenmiştir. Atâ el-Horasanî dedi ki:

"Geçmiş" ilk iki atamız Âdem ile Havva'nın günahı,

"gelecek" ise senin ümmetinin günahı demektir. Baban İbrahim'in günahı diye de açıklanmıştır,

"Gelecek" ise diğer peygamberlerin günahı demektir.

"Geçmiş" Bedir günü günahı,

"gelecek" Huneyn günü günahı diye de açıklanmıştır. Şöyle ki; Bedir günü Peygamber efendimiz dua edip: "Allah'ım eğer sen bu küçük topluluğu helâk edecek olursan, yeryüzünde ebediyyen sana ibadet olunmaz" dedi ve bu sozü defalarca tekrarladı. Yüce Allah da ona: Bu topluluğu helâk ettiğim takdirde ebediyyen bana ibadet olunmayacağını nereden biliyorsun? diye vahyetti. İşte bu onun geçmiş günahı idi. Gelecek günahı ise Huneyn günü idi. İnsanlar bozguna uğrayıp dağıldıklarında amcası Abbas ile amcası oğlu Ebû Süfyan'a şöyle demişlerdi: "Bana şu vadinin küçük çakıl taşlarından bir avuç uzatınız." Ona bir avuç uzattılar, o da o çakıl taşını eline alıp, müşriklerin yüzlerine doğru atarak: "Yüzler çirkin olsun. Ha. Mim. Onlar zafere erişemezler" dedi. Karşıdaki ordu son ferdine kadar bozguna uğradı. Gözüne kum ve çakıl taşı dolmadık hiç kimse kalmadı. Sonra ashabı arasında seslendiğinde geri döndüler. Geri döndüklerinde onlara: "Şayet onlara atmamış olsaydın, onlar da bozguna uğramayacaklardı." deyince, yüce Allah da:

"Attığın zaman da sen atmadın, ancak Allah attı" (el-Enfal, 8/17) âyetini indirdi. İşte bu da onun gelecek (sonradan) işlediği günahı olmuştu.

Ebû Ali er-Ruzebarî dedi ki: Yüce Allah şöyle buyuruyor: Şayet senin geçmişte bir günahm olsaydı, ya da gelecekte bir günahın olursa, şüphesiz ki Biz onu sana bağışlarız.

"Üzerindeki nimetini tamamlasın" âyeti hakkında İbn Abbâs dedi ki: Cennette demektir, peygamberlik ve hikmette diye de açıklanmıştır. Mekke, Taif ve Hayher'in fethi ile diye de açıklandığı gibi, büyüklük taslayanın zilletle boyun eğmesiyle, zorbalık edenin itaat etmesiyle, diye de açıklanmıştır

"Ve seni dosdoğru yola iletsin." Canını alacağı vakte kadar hidayet üzere sana sebat versin

"diye ve Allah seni çok üstün" arkasından zilletin gelmeyeceği pek büyük bir " zafere erdirsin diye."

3 ﴿