HUCURAT SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın ismi ile

Medine'de inmiş olduğu hususunda icma vardır. Onsekiz âyettir.

1

Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin ve Allah'tan korkun. Muhakkak Allah çok işitendir, çok iyi bilendir.

Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

1- Allah'ın ve Rasûlünün Önüne Geçilemez:

"Ey Îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin!"

âyeti hakkında ilim adamları şöyle demişlerdir; Araplar gerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a hitablarında, gerekse insanlara verdikleri lakaplarda katı idiler ve edep ölçülerine göre de hareket etmiyorlardı. O bakımdan bu sûre üstün ahlaki değerleri ve adaba riayeti emretmektedir.

ed-Dahhak ve Yakub el-Hadramî:

"Öne geçmeyin" anlamındaki âyeti "tekaddüm: öne geçmek"den gelen bir fiil olarak şeklinde "le" ve "dal" harflerini üstün okumuştur. Diğerleri ise "takdim"den gelen bir fiil olarak :'te" harfini ötreli, "dal" harfini de esreli; ) diye okumuşlardır. Her ikisinin de anlamı açıktır. Yani sizler Allah'ın huzurunda ve Rasûlünün sözü ve fiili bulunup da sizin alıp uygulamanız gereken din ve dünya emirlerine dair hallerde sözünüzle de, davranışlarınızla da öne geçmeyesiniz. Her kim sözünü ve davranışını Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın önünde tutarsa, o bunu Allah'ın da önüne geçirmiş olur. Çünkü Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), ancak Allah'tan aldığı emirlerden hareketle emir verir.

2- Bu Âyetin Nüzul Sebebi:

Bu âyetin nüzul sebebi ile ilgili altı ayrı görüş vardır.

1- el-Vahidî'nin sözünü ettiği İbn Cüreyc yoluyla gelen hadis. İbn Cüreyc dedi ki: Bana İbn Ebi Müleyke'nin anlattığına göre Abdullah b. ez-Zübeyr kendisine şunu haber vermiş: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın yanına Temimoğullarından bir kafile gelmişti. Ebû Bekir: el-Ka'ka' b. Mabedi bunlara emir tayin et, dedi. Ömer de; el-Akra' b. Habis'i emir tayin et, dedi. Bu sefer Ebû Bekir: Senin maksadın sadece bana muhalefet etmektir, dedi. Ömer: Hayır, sana muhalefet etmek istemedim, dedi. Tartışmaları böylece sürüp gitti ve nihayet seslerini yükselttiler. Bunun üzerine:

"Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin... Eğer onlar sen kendilerine çıkana kadar sabretselerdi, kendileri için elbette daha hayırlı olurdu" (el-Hucurat, 49/1-5) buyrukları nazil oldu. Bunu Buhârî, el-Hasen b. Muhammed b. es-Sabbah’tan diye rivâyet etmiştir. Buhârî, IV, 1587, 1834; Nesâî, VIII, 226. el-Mehdevî de bunu ayrıca zikretmiş bulunmaktadır.

2- Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan rivâyete göre o Haybere gittiği sırada Medine'ye bir adamı yerine bırakmak istedi. Ömer ise ona bir başka adamı bırakmasını tavsiye etti. Bunun üzerine:

"Ey îman edenler! Allah'ın ve Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin!" âyeti nazil oldu. Bunu da el-Mehdevî zikretmiş bulunmaktadır.

3- el-Maverdî'nin ed-Dahhak'tan, onun İbn Abbâs'tan (radıyallahü anhüma) naklettiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabından yirmidön kişiyi Amiroğulları üzerine gönderdi ve onlar da o sırada bulamadıkları üç kişi dışında Amiroğullarını öldürdüler. Bu üç kişi kurtularak Medine'ye döndüler. Süleymoğullarından İki kişi ile karşılaştılar. Onlara neseblerini sordular, bunlar da Amir oğullarındanız, dediler. Çünkü Amiroğulları Süleymoğullarından daha güçlü idiler. Amiroğullarında olanlar Süleymanoğullarından olan bu İki kişiyi öldürdüler. Süleymoğullarından bir grub Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek şöyle dediler: Bizimle senin aranda bir antlaşma var. Bununla birlikte bizden iki kişi öldürülmüş bulunuyor, Bu sefer Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) onlara karşılık diyet olarak yüz deve verdi. İşte bu âyet-i kerîme iki kişiyi öldürmeleri üzerine inmiştir. el-Maverdi, en-Nüket, V, 326

4- Katade dedi ki: Bazı kimseler, keşke benim hakkımda şöyle bir vahiy inse, keşke benim hakkımda böyle bir vahiy inse, diyordu. Bunun üzerine bu âyet indi.

5- İbn Abbâs dedi ki: Bu âyetle ondan önce konuşmaları yasaklanmış olmaktadır. Mücahid dedi ki: Allah Rasûlü vasıtası ile hükmünü verinceye kadar siz Allah'ın ve Rasûlünün ününe geçerek yeni bir söz söylemeye kalkışmayınız, demektir. Bunu da Buhârî zikretmiş bulunmaktadır. Buhârî, IV, 1H32; Taberi, XVI, 116; Beyhaki, Şuabu'l-Îman, II, 195.

6- el-Hasen dedi ki: Bu Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) bayram namazını kılmadan önce kurbanlarını kesen bir kesim hakkında inmiştir. Bu âyetle onlara yeni bir kurban kesmelerini emretmektedir. İbn Cüreyc dedi ki: Sizler itaat olan amellerinizi Allah'ın ve Rasûlünün emretmiş olduğu vakitten önce yapmaya kalkışmayınız.

Derim ki: Bu son beş görüşü Kadı Ebû Bekr İbnu'l-Arabî zikretmiş olup, ondan önce el -Maverdî kaydetmiş bulunmaktadır.

Kadı (Ebû Bekr İbnu'l-Arabî) dedi ki; Hepsi de sahihtir ve genel âyetin kapsamına girmektedir. Hangisinin âyetin inmesine sebeb teşkil ettiğini en iyi bilen yüce Allah'tır. Herhangi bir sebeb olmaksızın da inmiş olabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Yine Kadı dedi ki: Eğer biz bu âyet-i kerimenin itaatlerin vaktinden önce yapılması (yapılmaması gerektiği) hususunda indiğini kabul edecek olursak, bu doğru bir görüştür. Çünkü belirli bir vakitte yapılması istenmiş her bir İbadetin -namaz, oruç ve hac gibi- vaktinden önce yapılması câiz değildir. Bu da açıkça bilinen bir husustur. Şu kadar var ki; ilim adamları zekat hususunda farklı görüşlere sahibtirler. Çünkü zekat mali bir ibadettir ve aklen anlaşılması mümkün olan bir husus dolayısıyla yerine geçirilmesi istenmiştir. Bu da fakirin ihtiyacını karşılamaktır. Diğer taraftan Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Hazreti Abbas'tan iki yıllık zekatını peşinen almıştır. Ayrıca fıtır sadakasının ramazan bayramının birinci gününden önce toplanacağına dair rivâyetler de gelmiş bulunmaktadır, ta ki; ödenmesi vacib olan ramazanın birinci günü hak sahiplerine ödenebilsin. İşte bütün bunlar zekatın bir iki sene öncesinden verilmesinin câiz olmasını gerektirmektedir. Şâyet sene dolduğunda nisab önceki halinde duruyor ise zekat yerini bulmuş demektir. Eğer sene başı gelmekle birlikte nisabta bir değişiklik olmuşsa (azalmışsa) o vakit bunun bir talavvu (nafile) sadakayı olduğu ortaya çıkmış olur. Eşheb dedi ki: Zekatın tıpkı namaz gibi sene dolmadan bir an önce dahi verilmesi câiz değildir. O bu kanaatiyle ibadetlerdeki asli kaideyi burada da geçerli kabul etmiş ve zekatın İslâm'ın temel esaslarından biri olduğunu kabul ettiğinden nizam ve güzel bir tertip açısından ona da hakettiği değeri vermek istemiş gibidir. Diğer ilim adamlarımızın görüşüne göre ise zekatın kısa bir süre önce verilmesi caizdir. Çünkü uzun bir sürenin hilafına şeriatte bu gibi şeyler affedilir, Bununla birlikte Eşheb'in dediği daha sahihtir. Çünkü şeriatın esasları açısından az bir miktarda çok olandan ayrı düşmek sahihtir. Şu kadar var ki, çoğu dışında az olana mahsus birtakım hususlar dolayısıyla olmalıdır. Bizim meselemizde ise bir gün bir ay gibidir, bir ay da bir sene gibidir. Yani ya Ebû Hanife ve Şâfiî'nin dediği gibi külli bir takdim ile verilebilir yahutta Eşheb'in dediği gibi ibadetin vaktinde yapılması noktasında gereken titizliğin gösterilmesi gerekir.

3- Allah ve Rasûlünün Önüne Geçmeye Dair Bazı Örnekler:

“Allah'ın ve Rasûlünün huzurunda öne geçmeyin!" âyeti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sözlerine karşı itirazı terkedip ona uyup onun izinden gitmenin vacib oluşu hususunda asli bir dayanaktır. Nitekim Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) hastalığı sırasında: "Ebû Bekir'e emredin insanlara namaz kıldırsın." diye buyurduğunda, Âişe (radıyallahü anha), Hafsa (radıyallahü anha)'ya şöyle demişti: Sen ona de ki: Ebû Bekir çok yumuşak kalbli birisidir, o ne zaman senin yerinde duracak olursa, ağlayacağından dolayı insanlara sesini işittiremeyecektir. O bakımdan insanlara namaz kıldırmak üzere Ömer'e emret. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Şüphesiz ki sizler Yusuf'un yanındaki kadınlar gibisiniz. (İçinizdekini olduğu gibi dışa vurmuyorsunuz.) Haydi Ebû Bekir'e emredin, insanlara namaz kıldırsın" Buhârî, I, 236, 240, 241, 251, 252, III, 1238, 2663; Müslim. I, 313, 316; Dârimi, I, 52; İbn Mace, I, 390; Muvatta’, I, 170; Müsned, VI, '54, 98, 1Ş9, 212, 210, 224, 270 (kimi rivâyetlerde anlamı etkilemeyen az lafzi farkk). âyetinde de bu gerçeği dile getirmektedir.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın; "Yûsuf’un etrafındaki kadınlar" tabirinin anlamı, câiz olan ile karşılık verirken câiz olmayana düşmek gibi bir fitne korkusudur.

Kıyasa karşı olanlar bu âyeti delil gösterebilirler. Ancak bu batıl bir delillendirmedir. Çünkü delaleti açıkça ortada olan bir hususta uygulama yapan kimse bununla Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmiş olmaz. Diğer taraftan Kitab ve sünnet şeriatın fer'î hükümlerinde kıyas gereğince görüş belirtmenin gereğine dair açıkça deliller ihtiva etmektedir. O halde (kıyasa başvurmak suretiyle) Allah'ın ve Rasûlünün önüne geçmek sözkonusu değildir.

"Ve" size yasak kılınan öne geçmek hususunda

"Allah'tan korkun."

"Muhakkak Allah" sözlerinizi

"çok iyi işitendir" yaptıklarınızı

"çok iyi bilendir."

1 ﴿