10

Ve tomurcukları ustüste binmiş, büyük ve yüksek hurma ağaçları da;

"Ve tomurcukları üstüste binmiş büyük ve yüksek hurma ağaçları da"

âyetindekî: " Büyük ve yüksek hurma ağaçları" tabiri hal olarak nasb konumunda olup, (biçilen taneler) anlamındaki lâfza atfedilmiştir,

“Büyük ve yüksek..." lâfzı da haldir. Bu da uzun (hurma ağaçları) demektir. Bu açıklamayı Mücahid ve İkrime yapmıştır. Katade ve Abdullah b. Şeddad ise: Bu dosdoğru ve dümdüz bir şekilde uzayıp gitmesi anlamındadır. Said b. Cübeyr de: Düzgün bir şekilde... diye açıklamıştır. el-Hasen ve yine İkrime ile el-Ferrâ'' da: Ağır yükler (salkımlar) taşıyan ağaçlar dîye açıklamışlardır. Nitekim koyun yavruladığı vakit denilir. Şair de şöyle demiştir;

"Kurran (denilen yer) de biz o evi yüksek haliyle bıraktığımızda

Ki orada ağır yüklü ve uzun hurma ağaçları vardı."

Ancak birinci anlamı ile dilde daha çok kullanılır ve daha meşhurdur. Nitekim: "Hurma ağacı uzayıp gitti" denilir. Şair de şöyle demiştir:

"Bizim şarabımız vardır, fakat bu üzüm bağından yapılmış şarab değildir.

O şarab uzun hurma ağaçlarının meyvelerindendir.

Bunlar semaya doğru uzayıp gitmiş ağaçlardır.

Onları toplamak isteyenlerin elleri meyvelerine erişemez."

" Filan kişi arkadaşlarına üstün geldi, onların üstüne çıktı" denilir. " Yavrulamadan önce devenin memesine süt geldi" denilir. Bu haldeki dişi deveye: denilir, çoğulu da: "(Memelerine süt gelmiş develer" demektir. Kutbe b. Malik dedi ki: Ben Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)(bu kelimeyi) "sad" harfi ile diye okurken dinledim demiştir, bunu da es-Sa'lebİ zikretmektedir.

Derim ki: Müslim'in, Sahih'inde yer alan Kutbe b. Malik'ten gelen rivâyete göre o şöyle demiştir: Ben namaz kıldım, Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da bize namaz kıldırdığında;

"Kâf. Çok şerefli Kur'ân'a yemin ederim ki" âyetini

"ve tomurcukları üstüste binmiş büyük ve yüksek hurma ağaçları da" âyetine gelinceye kadar okudu. Ben onun söylediğini -söylediğinin ne anlama geldiğini bilmeksizin- tekrarlamaya koyuldum Müslim, I, 336; Dârimi, İ, 33H; İbn Mace, I, 268; Müsned, İV, 322 (Müslim'in dışındakilerden son cümle yok.)

Şu kadar var ki (sin harfinden sonraki) "kaf" dolayısı ile "sin" harfini "sad"a değişmek câiz değildir.

"Ve tomurcukları üstüste binmiş" âyetindeki;

"Hurma ağacının verdiği İlk meyve" demektir. " Hurma ağacının ilk meyvesi çıktı, baş gösterdi" denilir. "Hurma ağacı ilk meyvesini gösterdi" demektir. Bu meyvesinin kabuğunu çatlamadan önceki halini ifade eder.

" Üstüste binmiş" lâfzı ise biri diğerinin üstüne muntazam bir şekilde binmiş, istif olmuş demektir.

Buhârî’de de şöyle denilmektedir: "Kapçığı içinde kalmak şartı ile meyve tomurcuğuna denilir. Bu da birbiri üstüne binmiş, istif olmuş demektir. Artık kapçığından çıktıktan sonra ona bu isim verilmez. Buhârî, IV, 1834; Ta beri, XXVI, 153.

Kullara rızık olmak üzere. Ve Biz onunla ölmüş bir ülkeyi dirilttik. İşte çıkış da böyle olacaktır.

"Kullara rızık olmak üzere..." Yani Biz onlara bunu rızık olarak verdik yahut Biz onu rızık olarak bitirdik, anlamındadır. Çünkü bitirmek, rızık vermek anlamındadır. Yahut bu mef'ûlün leh olmak üzere nasb ile gelmiştir. Yani onlara rızık olsun diye Biz bunları bitirdik, yetiştirdik. Rızık ise kendisinden yararlanılmak üzere hazırlanmış olan şeydir. Buna dair açıklamalar daha önceden (el-Bakara, 2/3- âyet, 22, başlıkta) geçmiş bulunmaktadır,

"Ve Biz onunla ölmüş bir ülkeyi dirilttik. İşte" kabirlerden

"çıkış da böyle olacaktır." Yani yüce Allah bu ölü araziyi, toprağı dirilttiği gibi sizi de aynı şekilde ölümünüzden sonra diri itecektir, Buna göre buradaki

"kef (böyle)" mübteda olarak ref mahallindedir. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden bir kaç yerde (el-Bakara, 2/17. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

Yüce Allah'ın:

"Ölmüş" diye buyurmuş olması kastedilenin yer oluşundan dolayıdır. Şayet diye buyurulmuş olsaydı, bu da uygun düşerdi.

10 ﴿