36

Ama orada müslümanlardan bir ev halkından başkalarını bulmadık.

"Ama orada müslümanlardan bir ev halkından başkalarını bulmadık." âyeti ile Lut'u ve onun iki kızını kastetmektedir. Âyette hazfedilmiş ifadeler vardır. Yani biz orada... bir ev halkından (mealde böyle olmakla birlikte âyetteki lâfzı ile; "bir evden" şeklindedir) başkasını bulmadık, demektir. Nitekim bazan "şerefli bir ev" denilir, bununla ev halkı kastedilir. Yüce Allah'ın:

"Orada" âyetinde zamir -daha önce sözü geçmemiş olduğu halde- kasabaya aittir. Çünkü onun kastedildiği anlaşılan bir husustur. Aynı şekilde yüce Allah'ın:

"Şüphe yok ki Biz günahkar bir topluluğa gönderildik." âyeti da kasabaya delalet etmektedir. Çünkü topluluk "bir kasabada" yaşarlar. Buradaki zamirin çoğul zamiri olduğu da söylenmiştir. (O zaman: O kasabalarda... demek olur.)

(Bu iki âyette geçen) "mü’minler" ile "müslümanlar" aynı şendir. Aynı lâfız tekrarlanmasın diye farklı lâfızlar kullanılmıştır.

"Ben keder ve üzüntümü ancak Allah'a açarım." (Yusuf, 12/86) âyetinde olduğu gibi.

Îmanın kalbin tasdik etmesi, İslâm'ın da zahiren emre itaat ve bağlılık anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu durumda her mü’min bir müslümandır, ancak her müslüman mü’min değildir. Yüce Allah birinci âyet-i kerimede onlardan "mü’minler" diye söz ederken her mü’minin aynı zamanda müslüman oluşundan dolayıdır. Bu anlamdaki açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde (2/8. âyet, 3- başlıkta) ve başka yerlerde geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın:

"Bedevi Araplar: Îman ettik dediler. De ki: Siz îman etmediniz..." (el-Hucurat, 49/14) âyeti îman ile İslam arasında fark olduğuna delildir. Müslim'in Sahih'inde ve başka kaynaklarda yer alan Cibril hadisinden de anlaşılan budur. Biz bunu bir başka yerde açıklamış bulunuyoruz.

36 ﴿