21

Îman edenlerin, soyları da îman ile kendilerine uyanların, Biz evlatlarını da kendilerine katarız; amellerinden de bir şey eksiltmeyiz. (Çünkü) her kişi kendi kazandıkları karşılığında bir rehinedir.

"Îman edenlerin, soyları da îman ile kendilerine uyanların..." âyetinde: " Kendilerine uyanların" âyeti genel olarak vasl elifi ile birinci "te" şeddeli, "ayn" üstün, ikinci "te" sakin olarak okunmuştur. Ancak Ebû Amr ifadede bir tek düzelik olsun diye ve yüce Allah'ın:

"Kendilerine katarız" âyetini gözönünde bulundurarak "kat' elifi, "te" sakin, sakin "ayn" ve "nun" ile: " Onları arkalarına taktık" şeklinde okumuştur Ebû Amr'ın kıraati ile diğerleri arasında açık bir Fark vardır. Ebû Amrın kıraati şöylece meallendirilebilir: "Îman edenlere gelince, -ki Biz onların zürriyetlerini de îman ile arkalarına taktık- (kıyâmette de) zürriyetlerini onlara katarız..."

Birinci: " Soyları da" lâfzını İbn Amir, Ebû Amr ve Yakub çoğul olarak okumuş olup ayrıca Yakub bunu Nafi'den de rivâyet etmiştir. Ancak Ebû Amr bunun "te" harfini (çoğul olarak okunması halinde cem-i müennes-i salim olacağından, cem-i müennesin "te" harfini) mef'ûl olarak kesreli okumuştur. Diğerleri ise bunu ötreli okumuşlardır. Geri kalan kıraat âlimleri ise bunu tekil olarak: “ Soyları" şeklinde "te" harfi ötreli olarak okumuşlardır. Nafi'den meşhur olan kıraat de budur.

İkincisine gelince -ki mealde "evlatlarını" diye karşılanmıştır- Nafi’, İbn Amir, Ebû Amr ve Yakub çoğul olarak ve "te" harfini kesre ile okumuşlardır. Diğerleri ise tekil olarak ve "te" harfini üstün okumuşlardır.

Bunun anlamı hususunda farklı görüşler vardır, İbn Abbâs'dan dört ayrı rivâyet nakledilmiştir. Birincisine göre o şöyle demiştir: Yüce Allah mü’minin zürriyetini cennette mü’min ile birlikte onun derecesine yükseltir. İsterse amel itibariyle ondan aşağıda olsunlar. Böylelikle onun gözü aydınlanmış olacaktır. Daha sonra da bu âyet-i kerimeyi okumuştur.

en-Nehhâs da bunu "en-Nasih ve'l-Mensuh" adlı eserinde Said b. Cübeyr'den, o İbn Abbâs'dan diye Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın âyeti ve merfu bir rivâyet olarak zikretmiştir. Buna göre Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz ki aziz ve celil olan Allah mü’minin zürriyetini, onun evlatlarını onunla birlikte cennette onun derecesine yükseltir. İsterse onun soyundan gelenler bu dereceye ameliyle erişememiş olsunlar. Böylelikle yüce Allah çocukları sayesinde gözünün aydınlanmasını sağlamış olacaktır." Daha sonra da: "Îman edenlerin, soyları da îman ile kendilerine uyanların Biz evlatları da kendilerine katarız" âyetini okudu. Hakim, Müstedrek, II, 509; Beyhaki, es-Sünenu'l-Kübra, X, 268.

 Ebû Cafer (en-Nehhâs devamla) dedi ki: Böylelikle hadis Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan gelen merfu bir rivâyet olmaktadır. Zaten böyle olması da gerekir. Çünkü İbn Abbâs böyle bir sözü ancak Rasülullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan naklederek söyleyebilir. Zira bu ileride yapacağı şeylere dair yüce Allah'tan ve onun üzerine indirmiş olduğu bir hususa dair haber vermektir. ez-Zemahşerî dedi ki: Yüce Allah, hem kendi nefislerinde bahtiyarlıkları suretiyle, hem hurilerle evlilikleriyle, mü’min kardeşleriyle güzel sohbetleriyle, çocuklarının ve soylarından gelenlerin de onlarla birlikte birarada bulunmaları suretiyle çeşitli sevinç ve neşe türlerini onlara birarada vermiş olacaktır.

Yine İbn Abbâs'dan şöyle dediği zikredilmiştir: Yüce Allah mü’min kimseye îman edecek yaşa erişmeyen küçük çocuklarını da eriştirecektir. Bu açıklamayı da el-Mehdevî yapmıştır. Zürriyet (soy, sop) hem küçükler, hem büyükler hakkında kullanılabilir. Eğer burada "zürriyet" lâfzı küçükler hakkında kabul edilecek olursa yüce Allah'ın:

"Îman ile" âyeti mef'ûl konumunda olanların (mealde: kendilerine) lâfzından hal konumunda olur ve ifade: Babaların imanı ile ... takdirinde olur. Şayet "zürriyet" büyükler hakkında kabul edilirse, o vakit yüce Allah'ın "îman ile" âyeti faillerden ("uyanlar" lâfzındaki zamirden) hal olur.

İbn Abbâs'tan gelen üçüncü görüşe göre îman edenlerden kasıt muhacirler ve ensar "soylar"ından kasıt da tabîundur.

Yine ondan gelen bir rivâyete göre eğer babaların derecesi daha yüksek ise, yüce Allah çocukları babalarının yanına yükseltir. Şayet çocukların dereceleri daha yüksek ise, bu sefer yüce Allah babaları çocukların mertebesine yükseltir. Bu durumda "babalar" da "zürriyet: soy" adının kapsamı içerisine girerler. Yüce Allah'ın:

"Onlar için bir diğer delil de Bizim zürriyetlerini dopdolu gemide taşımamızdır" (Yasin, 36/41) âyetinde olduğu gibi.

Yine İbn Abbâs'tan, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a merfu bir rivâyet olarak şöyle dediği zikredilmiştir: "Cennetlikler cennete girdikten sonra onlardan birisi anne babası, hanımı ve çocukları hakkında soru soracaktır. Bu sefer kendilerine: Onlar senin eriştiğin mertebeye erişemediler. Bu sefer: Rabbim der, ben hem kendim için, hem onlar için amelde bulundum, diyecek. Bunun üzerine onların da ona katılmaları için emir verilir." Heysemi, Mecmau'z-Zevaid, IV, 114 senedindeki ravilerden Muhammed b. Abdurrahm,,« h. r.ııTiran'ın zavıf olduğu kaydıyla.

Hatice (radıyallahü anha) dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a cahiliye döneminde iken ölmüş iki çocuğum hakkında soru sordum, bana dedi ki: "Onlar cehennem ateşinde olacaklardır." Yüzümden hoşlanmadığımı görünce şöyle dedi: "Eğer sen onların bulundukları yeri görecek olursan, onlara buğzederdin." Bu sefer: Peki ey Allah'ın Rasûlü, ya senden olan çocuklarım? dedi. Peygamber: "Onlar cennette olacaklardır." Sonra şöyle buyurdu: "Şüphesiz mü’minler ve onların çocukları cennette, müşrikler ve onların çocukları cehennemde olacaklardır." Sonra da:

"Îman edenlerin soyları da îman ile kendilerine uyanların..." âyetini okudu. Müsned, I, 134; Zehebi, Mizanu'l-İ'tidai, VI, 254.

"Amellerinden de bir şey eksiltmeyiz." Yani ömürleri kısalığı dolayısıyla çocukların amellerinin mükâfatından herhangi bir şey eksiltmeyiz. Çocukları kendilerine katılacağı için babaların amellerinin sevabından da bir şey eksiltmeyiz. "He" ve "mim" (onların amellerinden tabirindeki zamirler) de yüce Allah'ın:

"îman edenler" âyetine aittir.

İbn Zeyd dedi ki: Anlam şudur: "Soyları da, îman ile kendilerine uyanların" soyları arasına, henüz amel edecek çağa ulaşmamış küçük çocuklarını da katarız. Bu görüşe göre "he ve mim" zamiri "soylar"a aittir.

İbn Kesîr

"amellerinden.., eksiltmeyiz" anlamındaki âyeti "lam" harfini kesreli olarak: diye okumuş, diğerleri ise "ayn"ı harfi üstün okumuşlardır. Ebû Hüreyre'den ise med ile: (........) diye okuduğu rivâyet edilmiştir.

İbnu’l-A'rabî dedi ki: kullanımlarının hepsi de "onu eksiltti, eksiltir, eksiltmek" anlamlarındadır.

es-Sıhah'dd da şöyle denilmektedir: " Onu gitmek istediği yönden alıkoydu ve başka yöne çevirdi" demektir, de aynı anlamdadır. Buna göre -bu fiilin şekilleri aynı anlamdadır.

Aynı şekilde: "Amelinden bir şey eksiltmedi" denilir ve bu da; gibidir. Nitekim daha önce el-Hucurat Sûresi'nde (49/14, âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır.

"(Çünkü) her kişi kendi kazandıkları karşılığında bir rehinedir" âyetinin cehennemlikler hakkında olduğu söylenmiştir. İbn Abbâs dedi ki:

Cehennemlikler amelleri karşılığında rehin alınacaklardır. Cennetlikler de kendi nimetlerine ulaşmış olacaklardır. İşte bundan dolayı yüce Allah şöyle buyurmaktadır;

"Herbir nefis kazandıkları karşılığında rehin alınmıştır. Ashabu'l-yemin müstesna." (el-Müddessir, 74/38)

Âyetin bütün insanlar hakkında genel olduğu da söylenmiştir. Herkes ameli karşılığında rehin alınmıştır. Hiçbir kimsenin amelinin sevabı eksik verilmeyecektir. Amelin sevabına verilecek fazladan mükâfat ise yüce Allah'tan bir lütuftur.

Bu âyetin îman etmeyip mü’min atalarına kavuşamayan, buna karşılık küfürleri sebebiyle rehin olarak alıkonulan mü’minlerin soyundan gelen kimseler hakkında olma ihtimali de vardır.

21 ﴿