3

Hanımlarına zihâr yapıp sonra da o sözlerinden dönenler, eşleri ile temas etmezden evvel bir köle azad etmelidirler. Size İşte bununla öğüt veriliyor. Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.

Bu âyetlere dair açıklamalarımızı oniki başlık halinde sunacağiz: Ancak, başlıklar onüçtür. Onüçüncü başlıktaki açıklamalar ayrıca altı başlık halinde de alındığından, toplam başlık sayısı ondokuzu bulmaktadır. Biz onüçüncü başlıktan sonra da başlık sayılarını müteselsilen sürdürmeyi uygun bulduk.

1- Zihâr Yaptıktan Sonra Tekrar Dönenlerin Hükmü:

"Hanımlarına zihâr yapıp..." âyeti mübtedâ olup haber

"bir köle azad etmelidirler" âyetidir. "Üzerlerine,., düşer" lâfzı ifadenin buna delâleti dolayısıyla hazfedilmiştir. Onlara bir köle azad etmek düşer, demektir. Bunun; onların keffâretleri bir köle azad etmektir, takdirinde olduğu da söylenmiştir.

İlim adamlarının zihâr hakkında icmâ' ile kabul ettikleri husus erkeğin hanımına: Sen benim için annemin sırtı gibisin, demesidir. Yüce Allah'ın:

"Şüphe yok ki bunlar elbette çirkin ve yalan bir söz söylüyorlar" (Mücadele, 58/2) âyetinde yüce Allah'ın "çirkin ve yalan söz" diye nitelendirdiği söz de budur. Artık kim bu sözü söylerse, o kimsenin hanımına yaklaşması haram olur, Kim söylediğinden dönecek olursa bu sefer zihâr keffâretînde bulunması gerekir. Çünkü yüce Allah:

"Hanımlarına zihâr yapıp sonra da o sözlerinden dönenler eşleri ile temas etmezden evvel bir köle azad etmelidirler" diye buyurmuştur. İşte bu da zihâr keffâretinin, söylediğine tekrar dönmek ile birlikte olması gerektiğinin, sadece o sözü söylemekle gerekmediğinin delilidir. Bu insanların hakkında yedi ayrı görüş ortaya koydukları, nisbeten müşkil bir konudur:

1- Burada "dönüş"den kasıt hanımı ile ilişki kurmayı kararlaştırmaktır. Ebû Hanife ve arkadaşlarının teşkil ettiği Iraklıların meşhur görüşü budur. Mâlik'ten de: Eğer hanımı ile ilişki kurmayı kararlaştırırsa bu bir dönüş olur, eğer böyle bir karar vermezse dönüş olmaz dediği rivâyet edilmiştir.

2- Hanımıyla zihâr yaptıktan sonra onu nikâhı altında tutmaya karar vermektir. Bu da Malik'in görüşüdür.

3- Hem hanımını nikâhı altında tutmaya, hem de onunla ilişki kurmaya karar vermektir. Bu da Malik'in Muvatta’ adlı eserindeki görüşüdür. Malik yüce Allah'ın:

"Hanımlarına zihâr yapıp sonra da o sözlerinden dönenler" âyeti hakkında şöyle demiştir: Ben bunun tefsirinin şöyle olduğunu duydum: Erkek hanımına zihâr yapar, sonra da onunla ilişki kurup onu nikâhı altında tutmaya karar verirse (söylediğinden dönmüş) olur. Eğer buna dair karar verecek olursa, işte o vakit keffârette bulunması vacibtir. Şayet hanımını boşayıp onunla zihâr yaptıktan sonra nikâhı altında tutmaya ve onunla ilişki kurmaya karar vermeyecek olursa, herhangi bir keffârette bulunma yükümlülüğü yoktur. Malik dedi ki: Eğer bundan sonra onunla evlenecek olursa, zihâr keffaretini yerine getirmedikçe ona dokunamaz.

4- Bundan kasıt bizatihi ilişki kurmaktır. İlişki kurmayacak olursa, bu, söylediğinden dönmek olmaz. Bu görüşü el-Hasen ve yine Malik ifade etmiştir.

5- İmâm Şâfiî (radıyallahü anh) dedi ki: Bu zihârdan sonra onu boşama kudreti bulunmakla birlikte hanımını eş olarak nikâhı altında tutmasıdır. Çünkü zihâr yapmakla hanımının kendisine haram olmasını kastetmiştir. Hemen bunun arkasından talâkı verirse, bu sefer haram kılmak şeklinde başlattığı işin aksini yapmış ölür. Bu durumda da ona keffâret düşmez. Şayet talâkı vermeyecek olursa, bu sefer daha önceki haline dönmüş olur. Bu durumdu da ona keffâret düşer.

6- Zihâr keffâretten başka hiçbir şeyin ortadan kaldırmadığı bir haramlığı gerektirir. Bu görüşü kabul edenlerin kanaatine göre dönmek daha önceden yerine getireceği bir keffâret ile olmadıkça, onunla ilişki kurmayı mubah kılmaması demektir. Bu açıklamayı da Ebû Hanife, onun mezhebine mensub ilim adamları ve el-Leys b. Sa'd ifade etmişlerdir.

7- Bundan kasıt, zihârı lâfzı ile tekrarlamaktır. Bu ise kıyası kabul etmeyen zahirilerin görüşüdür, Bunlar derler ki: Şayet zihâr lâfzını tekrar söylerse işte "dönüş" budur. Eğer söylediğini tekrarlamazsa dönüş olmaz. Bu açıklama Bukeyr b. el-Eşec, Ebû’l-Âl-iye ve yine Ebû Hanife'ye de isnad edilir. el-Ferrâ'nın kabul ettiği görüş de budur, Ebû'l-Âl-iye de şöyle demektedir: Âyetin zahiri onun lehine tanıklık etmektedir. Çünkü yüce Allah:

"Sonra da o sözlerine dönenler" diye buyurmaktadır ki, daha önce söyledikleri söze dönenler demektir. Ali b. Ebi Talha’da, İbn Abbâs'tan yüce Allah'ın:

"Hanımlarına zihâr yapıp sonra da o sözlerinden dönenler" âyeti hakkında şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Bu kişinin hanımına: Sen benim için annemin sırtı gibisin, demesidir. Ona bu sözü söyledi mi artık zihâr keffâretini yerine getirmedikçe hanımı tekrar ona helâl olmaz.

İbnu'l-Arabî dedi ki: Bu zihâr lâfzını tekrar söylemektir, diyenlerin görüşleri kafi olarak batıldır ve Bukeyr'den böyle dediği sahih olarak rivâyet edilemez. Bunun Davud ve onun taraftarı olanların, bilgisizce iddialarına benzeme ihtimali daha büyüktür. Zihâr yapanların başından geçen olaylar rivâyet edilmiş bulunmaktadır. Onların keffârette bulunmalarından sözedilirken herhangi bir şekilde sözlerini tekrarlamalarından sözedilmemiştir. Aynı şekilde âyetin anlamı da bu görüşü çürütmektedir. Çünkü yüce Allah bu sözü çirkin ve yalan bir söz olarak nitelendirmiştir. O halde sen o haram sözü tekrarlayıp yasak olan sebebi bir daha söyleyecek olursan, bu takdirde sana keffareti yerine getirmek vâcib olur nasıl denilebilir? Bu aklen kabul edilemez bir şeydir. Diğer taraftan keffareti gerektiren herbir sebeb te -ister öldürmek, ister ramazan orucunda hanımıyla ilişkide bulunmak, ister başka bir sebeb olsun- bunun tekrarlanması şartının olmadığı da bilinen bir husustur.

Derim ki (İbnu'l-Arabi'nin): "Bu Davud'un ve onun taraftarlarının cahilce iddialarından birisi gibidir" şeklindeki ifadesi Davud'a karşı ağır bir ifadedir. Çünkü Davud'un bu görüşünü, belirttiğimiz kimseler de ifade etmiştir.

İbnu'l Arabî devamla dedi ki: Şâfiî'nin: Güç yetirmekle birlikte talâkı terketmektir, şeklindeki görüşünü ise üç temel nokta çürütmektedir. Birincisi yüce Allah:

"Sonra" diye buyurmuştur ki, bu da zahiri itibariyle terahiyi (arada bir süre geçirmeyi) gerektirmektedir. İkincisi yüce Allah'ın:

"Sonra... dönenler" âyeti belirli bir fiilin varlığını ve zamanın geçmesini gerektirmektedir ki, zamanın geçmesi kişinin kendi fiili değildir. Üçüncü husus ric'î talâk nikâh altında kalmaya aykırı değildir. Dolayısıyla îfâ'da olduğu gibi, zihârın hükmünü kaldırmaz.

Şayet: O hanımını anne gibi görecek olursa, onu nikâhı altında tutamaz. Zira annenin nikâh altında tutulması sahih değildir, denilecek olursa -ki bu Mâverâu'n-Nehir âlimlerinin dayanak noktasıdır- şöyle deri?: Söylediğinin aksini kararlaştıracak ve hanımını annesinden farklı bir durumda görmeye başlayacak olursa, artık keffârette bulunur ve hanımına geri döner.

Bu görüşün tahkiki şudur: Karar vermek manevi olarak bir sözdür. Böyle bir kişi, helâl kılmayı gerektiren bir söz söylemiş, olur ki bu da nikâhtır. Diğer taraftan haram kılmayı gerektiren bir söz söylemiştir ki, bu da zihârdır. Daha sonra söylediğine -ki bu da helâtkılmaktır- geri dönmüştür. Böylesinin onun tarafından bir akit başlangıcı olması doğru olamaz. Çünkü akit bakidir, geriye sadece daha önce taşıdığı inanca ve içinden söylediği ve: Sen benim için annemin sırtı gibisin, sözleri ile haber vermiş olduğu hususa aykırı karar vermek anlamında bir sözdür. İşte bu durum ortaya çıktığı takdirde keffârette bulunur ve hanımına geri döner. Çünkü yüce Allah:

"Eşleri ile temas etmezden evvel" diye buyurmuştur. Bu ise kendi alanında son derece yetkin ve yeterli bir açıklamadır.

2- "Sözlerinden Dönenler" Âyetinin Anlamı ve Anlaşılması:

Kimi tevil âlimleri şöyle demişlerdir: Âyet-i kerimede takdim ve tehir vardır. Anlamı da şudur:

"Hanımlarına zihâr yapıp sonra da" daha önceki halleri üzere cimaa

"dönenler" söyledikleri sebebiyle

"bir köle azad etmelidirler" yani o söyledikleri sözlerden ötürü onların üzerine bir köle azad etmek düşer. Buna göre yüce Allah'ın:

"Sözlerinden" âyetindeki cer harfi (olan kesreli lâm), mübtedânın haberi durumunda olan hazfedilmiş bir ifadeye taalluk etmektedir. Bu da; "Üzerlerine... düşer" lâfzıdır. Bu açıklamayı el-Ahfeş yapmıştır.

ez-Zeccâc dedi ki: Anlam şöyledir: Sonra o söyledikleri sözlerden ötürü cima' etmek isteğine geri dönenler... Anlamın şöyle plduğu da söylenmiştir: Cahiliye döneminde hanımlarına zihâr yapıp da sonra cahiliye döneminde söyledikleri şeylere İslâmda tekrar dönen kimselerin keffâreti bir köle azad etmektir.

el-Ferrâ' dedi ki: Burada "lam; "..den, dan" anlamındadır. "Sonra da söylediklerinden dönerek cima yapmak isteyenler..." demektir.

el-Ahfeş dedi ki: " ve Sözlerine (mealde: sözlerinden)" aynı anlamdadır. Zaten bu iki cer harfinin biri diğerinin yerine kullanılabilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Sizi buna ileten Allah'a hamdolsun" (el-A'raf, 7/43) diye buyurmakta (ve burada "lam" harfini kullanmakta iken) bir başka yerde:

"Onlara cehennemin yolunu gösterin" (es-Sâffât, 37/23) diye buyurmakta (ve burada da "lâm"ın yerine "ila" harf-i cerrini kıtllanmakta)dır. Yine yüce Allah:

"Çünkü Rabbin ona vahyetmiştir" (ez-Zilzâl, 99/5) diye buyurmakta (ve "lam" harfini kullanmakta iken) bir başka yerde de

"Nûh'a şöyle vahyolundu" (Hûd, 11/36) diye buyurmakta ve ("ilâ" harfini kullanırı akta) dır.

3- Köle Âzad Etmek:

"Bir köle âzad etmelidirler" âyetinde bu gibi kimselere köle âzad etmek düşer denilmektedir: Onu özgürleştirdim" demektir.

Diğer taraftan âzad edilecek bu kölenin eksiksiz, her türlü kusurdan uzak olması icab eder. Malik ve Şâfiî'ye göre bu kölenin müslüman olması eksiksiz olmasının bir parçasıdır. Tıpkı öldürme keffâretinde âzad edilecek kölede olduğu gibi. Ebû Hanife ve arkadaşlarına göre ise kâfir bir köle de, mükatebe ve buna benzer kölelik şaibesi bulunan bir kölenin âzad edilmesi yeterlidir.

4- İki Yarımşar Köle Âzad Etmek Yeterli midir?:

İki yarımşar köle âzad edecek olursa bize (Mâlikî mezhebine) ve Ebû Hanife'ye göre yeterli değildir. Şâfiî yeterli olur, demiştir. Çünkü iki yarımşar köle, tam bir köle hükmündedir. Diğer taraftan âzad etmek suretiyle keffâret, mal ile gerçekleşir. O halde tıpkı yemek yedirmekte olduğu gibi bunun da kısımlara ve parçalara bölünmesi mümkündür.

Bizim delilimiz:

"Bir köle âzad etmelidir" âyetidir. Bu ise bir tek kişiyi ifade eden bir isimdir. Kölenin bir parçası ise tam bir köle değildir. Böyle bir şey çeşitli parçaların biraraya getirilmesi suretiyle toplam telfîk' yapılabilecek işlerden değildir. Zira bir köle âzad etmeye taalluk eden bir ibadette, iki ayrı kölenin yarımlarının onun yerini tutması sözkonusu değildir.

Bunun asıl dayanağı da iki ayrı adamın, iki ayrı kurbanda ortaklığı meselesidir. (İki kişi yarımşardan iki ayrı kurbanda ortak olurlarsa İkisinin de kurbanı olmaz.) Diğer taraftan bir kimse iki ayrı adama kendisinin yerine hac yapmalarını emredecek otursa bunlardan birisinin haccın yarısını yerine getirmesi câiz olmadığı gibi, bu da böylece câiz olmaz. Ayrıca bir kimse bir köle satın alınıp, yerine âzad edilmesini vasiyet edecek olursa, onun adına iki yarım kölenin âzad edilmesi câiz değildir. İşte bizim bu meselemizde de durum böyledir, böylece onların delili de bâtıl olur. Yemek yedirmek ve başka şeyler ise keffarette -bize göre- parçalanma, bölünme kabul etmezler.

5- Keffârette Bulunma Zamanı:

"Eşleri ile temas etmezden evvel" âyeti gereğince zihâr yapan kocanın keffârette bulunmadan Önce hanımı ile ilişki kurması câiz değildir. Eğer keffâretten önce hanımıyla ilişki kuracak olursa günah kazanır, asi olur, bununla birlikte keffâreti de düşmez. Mücahicİ'den keffâreti yerine getirmeye başlamadan önce ilişki kuracak olursa, bir keffârette daha bulunması gerekir dediği nakledilmiştir.

Başkalarından rivâyet olunduğuna göre de zihâr dolayısıyla yerine getirilmesi farz olan keffâret (keffâreti yerine getirmeden önce ilişki kurması halinde), üzerinden düşer ve asla bir şey gerekmez. Çünkü yüce Allah keffâreti temas etmeden önce farz kılmış ve yerine getirilmesini emretmiştir. Eğer bu keffâreti hanımı ile temas edinceye kadar erteleyecek olursa vakti geçmiş olur.

Sahih olan keffâretin sabit olacağıdır. Çünkü o hanımına temas etmek suretiyle bir günah işlemiş olur. İşlediği bu günah ise keffâreti kaldırmaz. Tıpkı bir namazı vaktinden sonraya bırakması halinde olduğu gibi, kaza yoluyla bu keffâreti yerine getirir. Evs b. es-Sâmit ile ilgili hadiste belirtildiğine göre: o Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a hanımı ile ilişki kurduğunu haber verdiğinde Peygamber ona keffârette bulunmasını emretmiş idi. Bu surenin 2. âyetinin 17. başlığında geçen bu hadiste, söz konusu şahsın adının Evs olduğundan söz eldilmemektedir "Bir adam" diye kendisinden bahsedilmektedir.142

Bu da açık bir nastır. Bu keffâretin köle âzad etmek, oruç tutmak yahut yemek yedirmek suretinde yerine getirilmesi arasında herhangi bir fark yoktur.

Ebû Hanife dedi ki: Eğer keffâretini yemek yedirmek suretiyle yerine getirecek ise önce hanımına temas etmesi, sonra da yemek yedirmesi caizdir. Temasın dışında öpmek, tenlerin dokunması ve lezzet almak ise, ilim adamlarının çoğunluğunun görüşüne göre haram değildir. el-Hasen ve Süfyan da böyle demiştir. Şâfiî mezhebinin sahih görüşü de budur.

Bütün bunların haram olduğu ve hepsinin de temas etmek anlamında olduğu da söylenmiştir. Bu da Malik'in görüşü ve Şafii'nin bu husustaki iki görüşünden birisidir. Daha önce geçmiş bulunmaktadır.

6- Bu Husustaki Allah'ın Emri:

"İşte size bununla öğüt veriliyor." Size bu emrediliyor.

"Allah" keffâreti yerine getirmek ve başka türden bütün

"yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır."

7- Köle Azad Etmek İmkânı Olmazsa:

Azad etmek için köle ve onun bedelini bulamayan yahutta köleye sahib olmakla birlikte o kölenin hizmeti dolayısıyla ona ileri derecede ihtiyacı bulunan, yahut köle bedelini elinde bulundurmakla birlikte o bedele nafakası dolayısıyla ihtiyacı olan yahut meskeni bulunmakla birlikte başka bir meskeni olmayıp, onun dışında herhangi bir şeyi de bulunmayan kimsenin, Şâfiî mezhebine göre oruç tutmak hakkı vardır.

Ebû Hanife dedi ki: Böyle bir kimse oruç tutmaz, onun köle âzad etmesi gerekir. İsterse buna ihtiyacı bulunsun.

Malik dedi ki: Böyle bir kimsenin evi ve hizmetçisi varsa, köle âzad etmesi gerekir. Şayet köle âzad etmekten âciz olursa, durum ne olur? Bu da bir sonraki baslığın konusudur.

8- Köle Âzad Etmekten Âciz Kalırsa:

Bu durumda kesintisiz İki ay oruç tutması gerekir. Eğer mazeretsiz olarak arada orucunu açacak olursa tekrar baştan başlar.

Şayet yolculuk ya da hastalık gibi bir mazeret sebebiyle orucunu açacak olursa, kalanı tamamlar denilmiştir. Bu İbnu'l-Müseyyeb, el-Hasen, Atâ b. Ebi Rebah, Amr b. Dinar ve en-Nehaî'nin görüşüdür. Şâfiî'nin bu husustaki iki görüşünden birisi de böyledir. Mezhebinin sahih olan görüşü de budur.

Malik ise şöyle demiştir: Zihâr keffâreti orucunu tutarken hastalanacak olursa, iyileştiği vakit tamamlar.

Ebû Hanife -Allah ondan razı olsun-'nin görüşüne gelince, yeni baştan başlar. Şâfiî'nin bu husustaki iki görüşünden birisi de budur.

9- Keffâret Orucuna Başladıktan Sonra Köle Âzad Etmek imkânını Bulursa:

Oruca başladıktan sonra köle âzad etme imkânını bulursa, orucunu tamamlar ve bu, keffâret olarak -Malik ve Şâfiî'ye göre- ona yeterli gelir. Çünkü oruca başladığı sırada o bununla emrolunmuş idi.

Ebû Hanife ve mezhebine mensub ilim adamlarına göre ise oruca son verir ve köle âzad eder. Bunu da ay hesabı ile iddet bekleyen küçük yaştaki kadının iddetinin bitmesinden Önce (ay hali) kanı görmesine kıyas ederek söylemişlerdir. Bu durumdaki bir kadın bütün ilim adamlarının icmaı ile baştan ay hali hesabı ile iddet bekler.

Oruç tutarken bir yolculuğa başlayıp ta orucunu açacak olursa Malik, Şâfiî ve Ebû Hanife'ye göre oruca yeniden başlar. Çünkü yüce Allah:

"Aralıksız iki ay" diye buyurmaktadır. Hasan-ı Basrî'nin görüşüne göre ise kaldığı yerden devam eder. Çünkü bu bir mazerettir ve Ramazana kıyasen de bu böyledir. Şayet Bayram ve Ramazan orucu gibi keffâret orucu tutması helâl olmayan bir zaman girecek olursa, bu oruç keffâreti de kesilmiş olur. (Yani -kesintisizliği kesintiye uğrattığından- oruca yeniden bağlar.)

10- Zihâr Yapan Bir Kimse Oruç Esnasında Gündüzün Hanımı İle İlişki Kurarsa:

Zihârda bulunmuş bir kimse iki ay keffâret orucu tutarken gündüzün ilişki kuracak olursa, Şâfiî'nin görüşüne göre kesintisizlik şartı bâtıl olur. Geceleyin ise bu şarta bir zarar gelmez, çünkü geceleyin oruç zamanı değildir. Malik ve Ebû Hanife ise şöyle demişlerdir: Her durumda orucu batıl olur ve keffâret orucuna yeniden başlaması icab eder. Çünkü yüce Allah:

"Eşleriyle temas etmeden önce" diye buyurmaktadır. Bu ise iki ayın tamamına ve bu iki ayın kısımlarına ait bir şarttır. Bu iki ay tamamlanmadan önce ilişki kuracak olursa, o takdirde bu emrolunduğu bir oruç olmaktan çıkar ve bundan dolayı o orucuna yeniden başlaması icab eder. Nitekim birisine: Zeyd ile konuşmadan önce namaz kıl, diyecek olsa, o da namaz esnasında Zeyd ile konuşursa yahutta ona: Zeyd'i görmeden önce namaz kıl, deyip de namaz esnasında onu görecek olursa namazına yeniden başlaması gerekir. Çünkü bu namaz, kılmakla emrolunduğu namaz değildir. İşte bu da böyledir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.

11- İyileşmesi Umulmayan Bir Hastalığa Yakalanan Kimsenin Keffâreti:

Bir kimsenin hastalığı iyileşmesi umulmayacak şekilde uzayıp gidecek olursa, bu kişi yaşlılıktan dolayı (oruç tutmaktan) âciz kimse durumundadır. Böyle birisinin oruç tutmak suretiyle keffârette bulunmayı geçerek, yemek yedirmek suretiyle keffârette bulunması caizdir. Şayet hastalığı iyileşmesi umulan türden olup da hanımı ile ilişki kurmaya ihtiyacı ileri dereceye ulaşacak olursa, oruç tutma gücünü elde edinceye kadar iyileşmeyi beklemeyi tercih etme hakkına sahiptir. Eğer yemek yedirmek ile keffârette bulunup oruç tutmaya güç yetirmeyi beklemeyecek olursa, bu da onun için yeterli olur.

12- Fakirken Zihâr Yaptıktan Sonra Köle Azâd Edecek Bolluğa Erişenin Durumu:

Eli darken zihâr yaptıktan sonra bolluğa erişen bir kimsenin oruç tutması yeterli olmaz. Zenginken zihâr yaptıktan sonra keffârette bulunmadan önce fakir düşen kimse de oruç tutar. Çünkü keffârette bulunacağı günkü haline bakılır. Şayet yokluk halinde ve eli dar iken hamım ile ilişki kurup da zengin oluncaya kadar oruç tutmayacak olursa, bu durumda köle âzad etmesi gerekir. Eğer oruca başladıktan sonra varlık sahibi olursa, şayet orucu üzerinden bir cuma (bir hafta) gibi ve buna yakın uygun bir süre geçmiş bulunuyor ise orucuna devam eder. Eğer bir iki gün ve buna yakın süre oruç tutmuş ise, oruç tutmayı bırakır ve köle âzad etmeye döner. Bununla birlikte bu onun İçin vacib değildir. Nitekim bir kimse teyemmüm ile namaz kılmaya başlamışken su ile karşılaşacak olursa -Malik'e göre- namazını kesip yeniden abdest almaya kalkışması vacib değildir,

13- Keffâret Olarak İki Köle Azâd Etmesi Gereken Bir Kimsenin, Herbir Köleyi Yarımşardan İki Keffâret İçin Kabul Ederek Âzad Ederse:

İki ayrı zihâr keffâreti yahut öldürme ya da Ramazan ayında oruç açmak keffâreti adına iki köle âzad edip, bu kölelerin herbirisini iki keffâret adına ortak âzâd edecek olursa, bu onun için yeterli olmaz. Bu iki ayrı keffârec adına tıpkı tek bir köle âzâd etmiş kimse gibidir. Aynı şekilde her iki keffâret adına toplam dört ay oruç tutarsa yine yeterli olmaz. Herbir keffâret için ayrı ayrı iki ay oruç tutmahdır. Bunun yeterli olacağı da söylenmiştir.

Eğer iki hanımına zihâr yapıp da tayin etmeksizin onlardan birisi için bir köle âzâd edecek olursa, ikinci bir keffârette daha bulunmadan iki hanımından herhangi birisi ile ilişki kurması câiz olmaz. Eğer keffâreti herhangi birisi içindir, diye tayin edecek olursa, ikinci keffârette bulunmadan önce keffâreti kendisi için tayin ettiği hanımı ile ilişki kurması câiz olur.

Şayet dört tane hanımına zihâr yapacak olup da onlar adına üç köle âzâd edip, iki ay da oruç tutarsa, köle âzâd etmesi de oruç tutması da yeterli olmaz. Çünkü o bu durumda herbir keffâret için onbeş gün oruç tutmuş sayılır. Eğer yemek yedirmek suretiyle onlar adına keffârette bulunacak olursa, hepsi için ikiyüz tane yoksul yedirmesi câiz olur. Şayet güç yetiremeyecek olursa köle âzâd edip, oruç tutmaktan farklı olarak bunları dağınık yapabilir. Çünkü iki ay oruç dağıtılamaz, fakat yemek yedirmek dağıtılabilir.

Altı başlık ihtiva eden bir bölüm Önceden de belirtildiği gibi, bu bölümün müfessirimiz tarafından yeniden başlatılan sıralamasını biz, 13'ten itibaren sürdürmeyi uygun bulduk.

3 ﴿