MÜMTEHINE SÛRESİRahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile Medine'de indiği ittifakla kabul edilmiştir. Onüç âyettir. - "Ha" harfi kesreli olarak- "el-Mumtehine" el-muhtebira (sınayan) demektir. Fiil mecazen ona izafe edilmiştir. Nitekim Berae (et-Tevbe) Sûresi'ne el-Muba'sira ve el-Fâdiha isimlerinin verilmesi de münafıkların ayıplarını açığa çıkardığındandır. Bu sûrenin adının "ha" harfi üstün olarak "el-Mümtehane" olduğunu kabul edenler de bunu sûrenin, hakkında nazil olduğu kadına izafe etmiş olur ki; bu kadın da Ukbe b. Ebi Muayt'ın kızı Um Külsûm'dur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: "... Onları imtihan edin. Allah onların imanlarını daha iyi bilendir." (el-Mümtehine, 60/10) Bu hanım Abdurrahman b. Avf'ın hanımı idi. Abdurrahman'ın oğlu İbrahim bu kadından doğmadır. 1Ey îman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları -kendilerine sevgi ile (haber) ulaştırarak ve onlar size gelmiş olan hakkı İnkâr etmişken- veliler edinmeyin. Onlar Rabbiniz olan Allah'a îman ettiniz diye Peygamberi de, sizi de (yurdunuzdan) çıkarmışlardır. Eğer siz, yolumda cihad etmek ve rızamı aramak için çıkmış iseniz, onlara gizlice (nasıl) sevgi beslersiniz. Ben ise gizlediğinizi de, açıkladığınızı da en iyi bilenim. Sizden kim bunu yaparsa, şüphesiz yolun ta ortasında sapmış olur. Yüce Allah'ın: "Ey îman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları... veliler edinmeyin" âyetinde ki: "Edindi" fiili iki mef'ûle geçiş yapmıştır. Bu iki mef ûl "sizin de düşmanınız" ile "veliler" anlamındaki lâfızlardır. "Düşman" lâfzı, "Düşmanlık etti" fiilinden fe'ûl vezninde bir isimdir. "Affetti" fiilinden "afuvv; çokça affeden" isminin yapılması gibi. Mastar vezninde oluşundan dolayı tekil hakkında nasıl kullanılır ise, çoğul hakkında da öylece kullanılmıştır. Bu âyete dair açıklamalarımızı yedi başlık halinde sunacağız: "Ey îman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları ... veliler edinmeyin" âyeti ile ilgili olarak hadis İmâmları -lâfız Müslim'in olmak üzere- Ali (radıyallahü anh)'dan şöyle dediğini rivâyet etmektedirler: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) beni, ez-Zübeyr'i ve el-Mikdad'ı göndererek: "Ravdalu ilâh denilen yere gidiniz. Orada beraberinde bir mektub bulunan Hevdecie bir kadın bulacaksınız, o mektubu ondan alınız" diye buyurdu. Bunun üzerine yola koyulup atlarımızı koşturduk. Kadını buluverdik, ona: Mektubu çıkar, dedik. Beraberimde mektub diye bir şey yok, dedi. Biz: Ya mektubu çıkartırsın veya elbiselerini çıkartırsın dedik. Bu sefer o mektubu saçının örükleri arasından çıkardı, Biz de mektubu Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a getirdik. Mektubta: "Hâtıb b. Ebi Beltaa'dan..." diye başlıyor ve Mekkelilerden birtakım müşriklere Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bazı durumlarını haber veriyordu. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem): "Ey Hatıb bu da ne?" diye sordu. Hatıb: Acele elme ey Allah'ın Rasûlü, dedi. Ben Kureyş'e sonradan yamanmış bir kişi idim. -Süfyan dedi ki: Hatıb Kureyşlilerle antlaşmalı birisi idi. Bizzat Kureyşlilerden değildi.- Seninle birlikte bulunan muhacirlerin kendileri vasıtasıyla ailelerini koruyacakları akrabalık bağları vardır. Benim onlar ile böyle bir neseb bağım olmadığından ötürü, kendisi sebebiyle yakınlarımı himaye edecekleri bir iyilikte bulunmak istedim onlara. Ben bu işi ne kâfir olduğum, ne dinimden döndüğüm, ne de müslüman olduktan sonra küfre rıza gösterdiğim için yaptım. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Doğru söyledi" diye buyurdu. Ömer: Ey Allah'ın Rasûlü! Beni bırakta şu münafığın boynunu vurayım, dedi. Peygamber: "O Bedir'e katılmış bir kimsedir, Allah'ın Bedir'e katılanlara muttali olarak: İstediğinizi yapınız, ben size mağfiret buyurdum demediğini nereden bilebilirsin ki?" dedi. Bunun üzerine yüce Allah: "Ey Îman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları... veliler edinmeyin" âyetini indirdi Müslim, IV, 1941: Buhârî, III, 1095, IV. 1463. 1557. 1K55: V. 2J09; Tirmizi, V, 40y; Ebû Dâvûd, 111, 17; Müsned, I, 79, 105 Mektubu götüren kadının Kureyş'in mevlalarından Sara adında olduğu söylenmiştir. Mektupta şunlar yazılıydı: "İmdi! Şüphesiz Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) size sel gibi akan, geceyi andıran (çok kalabalık) bir ordu ile üzerinize yönelmiş bulunuyor. Allah'a yemin ederim ki eğer üzerinize tek başına kendisi dahi gelecek olsa, Allah size karşı ona zafer verecek ve sizin hakkınızda ona verdiği sözünü gerçekleştirecektir. Çünkü Allah onun gerçek dostu ve yardımcısıdır... Bu (muhtevayı) bazı müfessirler zikretmiş bulunmaktadır." el-Kuşeyri ve es-Sa'lebi'nin belirttiklerine göre Hâtıb b. Ebi Beltaa Yemenli birisi idi. Onun Mekke'de ez-Züreyr b. el-Avvâm'ın mensubu olduğu Esed b. Abdu'l-Uzzaoğulları ile bir kardeşlik antlaşması vardı. ez-Zubeyr b. el-Avvâm'ın kendisi ile antlaşmalı olduğu da söylenmiştir. Ebû Amr b. Sııyfî b. Hişam b. Abdi Menafin azadlısı olan Sara, Mekke'den geldiğinde Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) da Mekke'ye fetih hazırlıkları içerisinde idi. Bu gelişinin Hudeybiye antlaşmasının barış döneminde olduğu da -söylenmiştir. Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ona: "Ey Sara, sen hicret edici olarak mı geldin" diye sordu. Sara: Hayır dedi. Bu sefer: "Peki müslüman olarak mı geldin?" diye sordu. Sara yine: Hayır dedi. Bu sefer: "Peki geliş sebebin ne?" diye sorunca, şu cevabi verdi: Akraba, efendiler, asıl yakınlar ve aşiret sizlerdiniz. Efendiler (mevlalar) gitti -yani Bedirde öldürüldüler,- Şimdi de çok ileri derecede ihtiyaç içindeyim. Bana bir şeyler veresiniz ve beni giydiresiniz diye yanınıza geldim. Peygamber: "Mekkelilerin gençleri ile aran nasıl?" diye sordu. Sara şarkıcı bir kadın idi, şu cevabı verdi: Bedir vakasından sonra benden hiçbir şey istenmedi. Bunun üzerine Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Abdu'l-Muttaliboğulları ile Muttaliboğullarını ona bir şeyler vermeye teşvik etti. Ona elbiseler verdiler, bağışlarda bulundular ve ona binek verdiler. O da Mekke'ye gitmek üzere çıktı. Hâtıb ona gelerek: Ben sana on dinar ve birtakım giyecekleri şu mektubu Mekkelilere ulaştırman şartı ile veriyorum deyip, mektupta şunları yazdı: "Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) üzerinize gelmek istiyor, siz de tedbirinizi alınız." Sara Medine'den çıktı. Cebrâîl inerek Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a durumu bildirdi. O da Ali, ez-Zübeyr ve Ebû Mersed el-Ganevî'yi gönderdi. Bir rivâyete göre ise Ali, ez-Zübeyr ve el-Mikdad'i; bir diğerinde Ali ve Ammar b. Yasir'i, bir başkasında Ali, Ammar, Amr, ez-Zübeyr, Talha, el-Mikdad ve Ebû Mersed'i gönderdi. -Hepsi de atlı idiler.- Onlara şu talimatı verdi: "Ravdatu Hâh denilen yere varıncaya kadar gidiniz. Orada hevdecinde bir kadın bulacaksınız, O kadınla birlikte Hatıb'tan müşriklere yazılmış bir mektub vardır. O mektubu ondan alınız ve kadını serbest bırakınız. Şayet mektubu size vermeyecek olursa, boynunu vurunuz." Kadına denilen yerde yetiştiler ve ona: Mektub nerede? diye sordular. Beraberinde mektub olmadığına dair yemin etti. Eşyalarını tetkik ettiler, beraberinde mektub bulamadılar. Geri dönmeye karar verdiklerinde Ali: Allah'a yemin ederim. O bize yalan söylemedi ve hiçbir zaman biz de onu yalanlamadık, dedi. Kılıcını çekti ve: Mektubu çıkart, aksi takdirde Allah'a yemin ederim üzerinden elbiselerini soyarım ve boynunu vururum. Kadın işin ciddi olduğunu görünce, mektubu sac örüklerinin arasından çıkardı. -Bir rivâyete göre ise beline bağladığı kuşak arasından çıkardı.- Mektubu verdikten sonra kadını serbest bıraktılar ve mektbu alıp Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a götürdüler. Rasûlullah, Hatıb'a haber göndererek: "Mektuptan haberin var mı?" diye sordu, o da: Evet dedi. Sonra da hadisin geri kalan bölümünü az önce geçene yakın bir şekilde kaydetti. Rivâyet edildiğine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) -biri Sara olmak üzere dört kişi dışında- fetih günü bütün insanlara eman vermiştir, 2- Kâfirleri Veli Edinmek, Bu Sûre ile Yasaklanmıştır: Kâfirleri veli (dost) edinmenin yasaklanışı hususunda bu sûre aslî bir delil teşkil etmektedir. Buna dair açıklamalar daha önce bir kaç yerde geçmiş bulunmaktadır. Yüce Allah'ın: "Mü’minler, mü’minleri bırakıp kâfirleri veliler edinmesin." (Al-i İmrân, 3/28); "Ey îman edenler! Kendinizden başkasını sırdaş edinmeyin." (Al-i İmrân, 3/118); "Ey îman edenler! Yahuduleri de, hristiyanları da veliler edinmeyiniz" (el-Mâide, 5/51) buyrukları bunlardan bazılarıdır. Buna benzer âyetler da pek çoktur. Nakledildiğine göre Hatıb; "Ey îman edenler!" âyetini duyunca, îman ile hitab olunduğundan ötürü sevincinden bayıldı. Yüce Allah'ın: "Kendilerine sevgi ile (haber) ulaştırarak" âyetinde zahiren onlara sevgi duyarak... kastedilmiştir. Çünkü Hatıb'ın kalbi sağlıklı idi. Buna delil Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashaba: "Bu arkadaşınız doğru söylemiştir." demiş olmasıdır. Bu ise onun kalbinin (küfür ve nifaktan) esenlikçe olduğuna ve akidesinin katıksız olduğuna açık bir ifadedir. "Sevgi İle" âyetindeki "be" harfi fazladan gelmiştir. Nitekim "sureyi okudum" anlamında: denilebildiği gibi; da denilebilir. Yine; "ona içimdekini açtım" anlamında; denilebildiği gibi da denilebilir. "Be" harfinin zaid olmaması ve "ulaştırarak" fiilinin mef'ûlünün hazfedilmiş olması da mümkündür ki: Siz, sizinle onlar arasındaki sevgi sebebiyle Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın haberlerini onlara ulaştırarak... demek olur. Aynı şekilde: "Onlara gizlice (nasıl) sevgi beslerseniz?" âyeti da sevgi beslemek sebebiyle... demek olur. el-Ferrâ'' şöyle demiştir: "Kendilerine sevgi ile ulaştırarak" âyeti "velilerin sılası arasında yer alır. "Sevgi" kelimesinin başına "be" harfinin gelmesi ile gelmemesi arasında bir fark yoktur. Bununla birlikte "be" harfinin "edinmeyin" âyetine zamirinden hal olarak taalluk etmesi de mümkündür, "veliler" anlamındaki lâfza onun bir şifalı olarak taalluk etmesi de mümkündür. İsti'naf (yeni bir cümle) olması da mümkündür. el-Ferrâ'nın bu açıklamalarına göre âyetin ilgili Itoiiiinlerinin meali sırasıyla şöyle yapılabilir. aleyhisselâmıla olması halinde: "Renim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları kendilerine sevgi ile haber ulaştırıp... veliler edinmeyin " b. Hal kabul edilmesi halinde: "... kendilerine sevgi ile haber ulaştırarak... veliler edinmeyin..." c. Sıfat kabul edilmesi halinde: "... kendilerine sevgi ile haber ulaştırdığınız veliler... edinmeyin." d. İstinaf olması halinde: "... edinmeyin. Siz onlara sevgi ile (nasıl) haber ulaştırırsınız" Okuyucu ayrıca "yedinci başlıktaki" anlamlarla ilgili açıklamalara da dikkat buyurmalıdır. "Kendilerine sevgi İle (haber) ulaştırarak" âyeti, müslümanların gizliliklerini onlara bildiriyor ve onlara samimiyetle öğüt veriyorsunuz, demektir. ez-Zeccâc da böyle açıklamıştır. 4- Müslümanların Gizli Hallerini Dünyevi Maksatla Düşmanlara Haber Verenin Hükmü: Müslümanların gizli hallerini iyice bilip bu hallerine onların aleyhlerine dikkat çeken, düşmanlarına onların haberlerini bildiren bir kimse, eğer bu işi dünyevi bir maksatla yapıyor ve buna rağmen itikadı da sağlam ise -Hâtıb'ın bu işi yaparken dinden dönme niyetini laşımayıp, onları minnet altında tutmak maksadını gütmesinde olduğu gibi- bu davranışı dolayısıyla kâfir olmaz. 5- Müslümanların Haberlerini Dünyevî Maksatla Düşmana Bildiren Kimsenin Cezası: Bu durumdaki bir kimsenin bu davranışı ile kâfir olmadığını kabul ettiğimiz takdirde acaba bu davranışı dolayısıyla had olarak öldürülür mü, öldürülmez mi? Bu hususta ilim adamları ihtilâf etmişlerdir. Malik, İbnu’l-Kasım ve Eşheb şöyle demişlerdir: Bu hususta İmâm (İslam devlet başkanı) ictihad eder. Abdu'l-Melik de şöyle demiştir: Eğer bu hareketi adet haline getirmiş ise öldürülür. Çünkü böyle bir kişi casustur. Malik de casusun öldürüleceğini belirtmiştir. Bu görüş de doğrudur, çünkü böyle bir kimse müslümanlara zarar verir ve yeryüzünde fesad çıkarmaya çalışan bir kimsedir. İbnu’l-Macişun, Hatıb'ın bu işi ilk yapışında teshil edilmiş olması dolayısıyla bu hususta tekrarı (bu işi adet edinmeyi) gözönünde bulundurmuş olabilir. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır. Casusun kâfir olması halinde el-Evzaî'nin görüşüne göre bu, onun ahdini bozması demek olur. Esbağ da: Harbî (darul'l-harbe tabi) casus öldürülür. Müslüman ve zımmî casus ise (uygun bir şekilde) cezalandırılırlar. Ancak açıkça İslama karşı düşmanlık gösterecek ve İslam aleyhine yardımlaşacak olurlarsa, o takdirde öldürülürler. Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anh)'dan rivâyet edildiğine göre, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın huzuruna Furat b. Hayyam adında müşriklere casusluk yapan birisi getirildi ve öldürülmesini emretti. Bu sefer Furat: Ey ensar topluluğu, ben Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına, Muhammed'in de Allah'ın Rasülü olduğuna şahitlik ettiğim halde nasıl öldürülebilirim? diye bağırdı. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in emri ile serbest bırakıldı. Sonra da şöyle buyurdu: "Aranızdan kendisini imanına havale ettiğim kimseler de vardır. Bunlardan birisi de Furat b. Hayyam'dır." Ebû Dâvûd, III, 48; Beyhaki, es-Sünenü'l-Kübrâ, VIII, 197; Müsned, IV, 336 Yüce Allah'ın; "İnkâr etmişken" âyeti ya "edinmeyin" anlamındaki buyruklarıma da "ulaştırarak" anlamındaki âyetten bir haldir. Yani onlar bu halde iken onları velî edinmeyin yahut onlara sevgi ile haber ulaştırmayın, demektir. el-Cahderî: "Size gelmiş" anlamındaki âyeti "be" harfi yerine "lam" harfi getirerek; diye okumuştur. Size gelmiş olan haktan ötürü küfre sapmışken... demek olur. 7- Sizi ve Allah'ın Rasûlünü Mekke'den Çıkartmış Olanlara Nasıl Sevgi Beslersiniz? "Onlar... Peygamberi de, sizi de çıkarmışlardı" âyeti onların kâfirliklerini, azgınlıklarını açıklayan bir ifade gibi yeni bir söz başlangıcı (isti'naf)dır yahutta "inkâr etmişken" anlamındaki âyetten bir haldir. "Rabbiniz olan Allah'a îman ettiniz diye" âyeti da "çıkartmışlardı" fiilinin gerekçesini bildirmektedir. Yani siz Allah'a îman ettiğiniz için yani Allah'a imanınız sebebiyle Mekke'den Rasûlü ve sizleri çıkartmışlardı. İbn Abbâs dedi ki: Hâtıb, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ile birlikte Mekke'den çıkartılanlardan idi. İfadede bir takdim ve tehir olduğu ve ifadenin takdirinin şöyle olduğu da söylenmiştir: Eğer siz Benim yolumda cihad edenler olarak çıkmış iseniz, Benîm de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyiniz. İfadede bir hazf olduğu ve anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Eğer sizler Benim yolumda cihad etmek ve Benim rızamı aramak maksadı ile çıkmış iseniz asla onlara sevgi ile (haber) ulaştırmayınız. Bir diğer açıklamaya göre: "Eğer siz yolumda cihad etmek ve rızamı aramak için çıkmış iseniz" âyeti şarttır. Onun cevabı daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Mana da şudur: Eğer sizler Benim yolumda cihad etmek üzere çıkmış iseniz Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları veliler edinmeyiniz. "Cihad etmek" ile "aramak" anlamındaki lâfızların nasb ile gelmesi mef'ûlün leh olduklarından dolayıdır. "Onlara gizlice sevgi beslersiniz" âyeti ise "ulaştırarak" anlamındaki fiilden bedel ve onun yerine beyan edici bir ifadedir. Fiiller de birbirlerinden bedel olarak getirilebilir. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kim bunları işlerse cezaları ile karşılaşır. Kıyâmet gününde onun azâbı kat kat verilir." (el-Furkan, 25/68-69) Sîbeveyh de şu beyiti zikretmektedir: "Ne zaman bize gelir yurdumuzda bize misafir olursan, Sen çokça odun ve alev alev yanan bir ateş bulursun." Âyetin: "Sizler onlara gizlice sevgi beslersiniz" takdirinde olduğu da söylenmiştir. O vakit ifade bir isti'nâf olur. Bütün bu âyet, Hatib'a yapılmış bir sitemdir. Aynı zamanda bu âyet onun faziletine, üstün değerine, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)’a samimiyetle bağlı olduğuna, imanının gerçekliğine delildir. Çünkü sitem ancak sevenin sevdiğine yaptığı bir şeydir. Nitekim şair şöyle demiştir; "Sevdiğim dostuma sitem ederim, Onun uzak kalışı beni şüpheye düşürürse, Sitem olmazsa sevgi de yoktur. Sitem kaldıkça, sevgi de kalır." "Sevgi ile" âyeti, onlara mektup yazmakla, iyilikte bulunmakla anlamındadır. Önceden de belirttiğimiz gibi bu lâfzın başındaki "be" ya zâiddir ya da değildir. "Ben ise gizlediğinizi" kalbinizde sakladığınızı "de açıkladığınızı" dışa vurduğunuzu "da en iyi bilenim." Bu âyetteki: "...nizi" lâfzında ki "be" fazladan gelmiştir. Nitekim "şunu bildim" anlamında; da denilir, da denilir. Âyetin "sizin gizlediğinizi de, açıkladığınızı da herkesten daha çok en iyi bilen Benim" anlamında olduğu ve "herkesten daha çok" lâfzının hazfedikliği de söylenmiştir. Nitekim: Filan kişi başkasından daha bilgili ve daha faziletlidir" denilebilir. İbn Abbâs: Ben sizin kalplerinizde gizlediklerinizi, dillerinizle açığa vurduğunuz ikrar ve tevhidi en iyi bilenim diye açıklamıştır. "Sizden kim bunu yaparsa" aranızdan onlara kim gizlice haber ulaştırıp mektuplaşırsa "şüphesiz yolun ta ortasında sapmış olur." Doğru yolu bulamamış ölür. |
﴾ 1 ﴿