10Herhangi birinize ölüm gelip de: "Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirseydin de sadaka verseydim ve salihlerden olsaydım" diyeceği bir zamanın gelmesinden önce size verdiğimiz rızıktan infak edin... Bu âyete dair açıklamalarımızı dört başlık halinde sunacağız: 1- Ölüm Gelmeden Önce İnfak Etmeli: "Herhangi birinize ölüm gelip de... diyeceği bir zamanın gelmesinden önce size verdiğimiz rızıktan infak edin" âyeti, zekâtı edâ etmekte eli çabuk tutmanın vacib olduğuna ve onu geciktirmenin asla câiz olmadığına delildir. Muayyen olarak vakti geldiği takdirde diğer bütün ibadetler de böyledir. 2- Dünyada İken İtaat Etmeyenler, Ahirette Dünyaya Dönüşü Faydasız Yere Temenni Ederler; "Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirseydin de sadaka verseydim ve salihlerden olsaydım..." âyeti, böyle bir kimsenin salih amel işlemek Üzere dünyaya geri döndürülmeyi isteyeceğini göstermektedir. Tirmizî'nin rivâyetine göre ed-Dahhâk b. Müzâhim, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakletmektedir Her kimin kendisini Rabbinin Beytini hacca ulaştıracak kadar yahutta onda zekâtın verilmesi farz olacak kadar bir malı bulunur da bunu yapmayacak olursa, ölüm halinde geri döndürülmeyi isteyecektir. Bir adam: Ey İbn Abbâs Allah'tan kork, dedi. Çünkü geri döndürülmeyi ancak kâfirler isteyecektir. Bunun üzerine İbn Abbâs ona şöyle dedi: Ben bu hususa dair sana Kur'ân-ı Kerîm'den bazı âyetler okuyacağım: "Ey îman edenler! Mallarınız da, evlâtlarınız da sizi Allah'ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa, işte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Herhangi birinize ölüm gelip de: Rabbim beni yakın bir zamana kadar geciktirseydin de sadaka verseydim ve salihlerden olsaydım' diyeceği bir zamanın gelmesinden önce size verdiğimiz rızıktan infak edin... Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır" âyetlerini okudu. Adam: Zekâtı farz kılan nedir? diye sordu. İbn Abbâs: Mal ikiyüz (dirhem)'i bulup aşarsa dedi. Adam; Peki haccı farz kılan nedir? diye sorunca: Azık ve binek, diye cevap verdi Tirmizi, V, 418 Derim ki: Bu hadisi el-Halîmî Ebû Abdillah el-Huseyn b. el-Hasen "Minhacu'd-Din" adlı eserinde merfu bir hadis olarak rivâyet etti ve: İbn Abbâs dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: "Her kimde kendisini hacca ulaştıracak kadar bir mal bulunur da..." diyerek hadisi zikretmiş bulunmaktadır. Bu hadis, lâfzıyla daha önce Âl-i İmrân Sûresi'nde (3/97. âyet, 9. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır, 3- İbn Abbâs'ın Bu Buyrukları Farz Olan Hac ve Zekâtın Hemen Edâ Edilmesine Dair Delil Göstermesi: İbnu'l-Arabî dedi ki: İbn Abbâs nafileyi dışarda tutarak özel olarak farzın infâkı hususunda âyetin umumi ifadesini delil almıştır. Onun bu infakı, zekât diye tefsir etmesi, genel olarak Ve ikiyüz dirhem ile takdir etmesi sahihtir. Ancak buna dayanarak hac ile ilgili görüşünü belirtmesinde açıklanması zor bir taraf vardır. Çünkü eğer: Haccın edasında terâhî (yani haccetme imkânı bulur bulmaz değil de daha sonraya ertelemek) caizdir, diyecek olursak, o vakit haccetmeden önce ölen kimsenin masiyet işlemiş olacağı hususunda ilim adamları arasında görüş ayrılığı vardır, demek olur. Bu bakımdan âyet-i kerîme buna delil olamaz. Eğer hac derhal (fevren) eda edilmelidir diyecek olursak, âyetin buna genel manastyla delil olması doğru bir delillendirmedir. Çünkü kendisine hac vacib olmakta birlikte, haccı edâ etmeyen bir kimse yüce Allah'tan öyle bir muamele ile karşılaşacaktır ki; bundan dolayı terketmiş olduğu ibadetleri yerine getirmek için geri döndürülmeyi arzu edecektir. Hac emrinin yerine getirilmesi için azık ve bineğin gerekli miktar olarak tesbit edilmesine gelince, bu hususta ilim adamları arasında bilinen meşhur bir görüş ayrılığı vardır. İbn Abbâs'ın sözünün ise bununla bir ilgisi yoktur. Çünkü geri dönüşü istemek ve tehdidin kapsamına hakkında ictihad edilen meseleler de, ihtilâf edilmiş, meseleler de girmez. Bunun kapsamına ancak üzerinde ittifaka varılmış meseleler girer. Doğrusu bu tehdidin icma ile ya da Kur'ân nassı ile farz olan infakın nasıl harcanması gerektiğini kapsadığıdır. Çünkü bunun dışında katan hususlar hakkında tehdidin muhakkak olarak sözkonusu olduğunu söylemeye imkân yoktur. 4- Tevhid Ehli -Şehidler Dışında- Dünyaya Geri Döndürülmeyi Temenni Etmezler: " ...se..."; se...ya, meli değil mi..." demektir. Bu durumda bu bir istifham olur. Buradaki: olumsuz edatının sıla olduğu (fazladan geldiği) da söylenmiştir. O vakit ifade temenni anlamına gelir. (Mealde de buna göredir.) "Sadaka verseydim" âyeti temenniye başa "fe" harfi getirilmek suretiyle cevab olarak nasbedilmiştir. "Olsaydım" âyeti "sadaka verseydim" âyetine atfedilmiştir. Bu (şekilde nasb ile okuyuş) Ebû Amr, İbn Muhaysın ve Mücahid'in okuyuşudur. Diğerleri ise "fe"nin konumuna atf ile: "Olsaydım" diye cezm ile okumuşlardır. Çünkü: "Sadaka verseydim" âyetinde eğer "fe" bulunmamış olsaydı, cezm ile yani; şeklinde gelecekti. "Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola İletecek olmaz ve o bunları... bırakıverir" âyetindeki "bunları... bırakıverir" anlamındaki şeklinde "re" harfini cezın ile okuyanların okuyuşu da (bu yönüyle) buna benzemektedir. İbn Abbâs dedi ki: Bu âyet-i kerîme tevhid ehli için çok ağırdır. Çünkü Allah nezdinde âhirette herhangi bir hayrı bulunan hiçbir kimse, dünyada geri dönüşü ya da süresinin ertelenmesini temenni etmez. Derim ki: Şehid müstesnadır. Çünkü o tekrar öldürülsün diye geri dönüşü temenni edecektir. Buna sebeb ise göreceği lütuf ve ihsanlardır. "Allah yaptıklarınızdan" hayır ya da şer olsun "hakkıyla haberdardır." "Yaptıklarınızdan" âyeti genel olarak muhatab kipi şeklinde "te" ile okunmuştur. Ancak Âsım'dan, Ebû Bekir ve es-Sülemî ölüp de bu sözü söyleyecek kimsenin söylediği sözü haber vermek üzere "ye" İle ("Allah yaptıklarından hakkıyla haberdardır" anlamında) diye okumuşlardır. Yüce Allah'a hamd ile ve O'nun yardımı ile Münafikûn Sûresi burada sona ermektedir. |
﴾ 10 ﴿