9

Sizleri toplanma gününe toplayacağı o gün, işte o Teğâbun günüdür. Kim Allah'a îman edip salih amel işlerse kötülüklerini örter. Onu altından ırmaklar akan cennetlere -onlar orada ebedi kalıcılar olmak üzere- sokar. Büyük kurtuluş işte budur.

Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde sunacağız:

1- Toplanma Günü Olan Teğâbun (Aldanış) Günü:

"Sizleri toplanma gününe toplayacağı o gün" âyetinde yer alan:

"O gün" âyetinde, amel eden (yedinci âyette geçen):

"Size haber verilecektir" anlamındaki yahutta ihtiva ettiği tehdit manası dolayısı İle (8, âyetteki);

"...haberdardır" anlamındaki âyetlerdir. Sanki yüce Allah: "Allah sizi toplayacağı o gün, cezalandıracaktır" diye buyurmuş gibidir. Yahutta onda amel eden: "Hatırla ki" anlamındaki takdiri fiildir.

"el-Gabn; Eksiklik" demektir. Bir kimseden bir şeyi gerçek kıymetinden daha aşağı bir bedele alışı anlatmak üzere: "Onu ğabn elti, ğabnetmek (aldattı, aldatmak)" denilir.

"Sizi toplayacağı" âyeti genel olarak "ye" harfi ile diye okunmuştur. Buna sebeb de yüce Allah'ın (bir önceki âyette geçen):

"Allah yaptıklarınızdan haberdardır" âyetidir. O bakımdan burada da yüce Allah, olacağı haber vermektedir. Diğer bir sebep ise daha önceden yüce Allah'ın adının zikredilmiş olmasıdır, (Yani toplayacak olanın Allah olduğunun anlaşılmasıdır.)

Nasr, İbn Ebi İshak, el-Cahderî, Yakub ve Sellam ise "nun" ile "Sizi toplayacağımız" diye okumuşlar ve:

"ve indirdiğimiz nura" (8. âyet) itibar ederek böyle okumuşlardır.

"Toplanma günü (yevmu’l-cem’)" ise yüce Allah'ın öncekileri, sonrakileri, insanları, cinleri, semâ ehli ile yeryüzündekilerin hepsini bir araya getirip toplayacağı gündür. Yüce Allah'ın her kulu ve onun amelini biraraya getireceği gün olduğu söylendiği gibi, bugünde yüce Allah, zalim ile mazlumu biraraya getireceği için bu ismi aldığı da söylenmiştir.

Bir diğer görüşe göre yüce Allah bugünde her peygamberi ve onun ümmetini biraraya getirecektir.

Bir diğer görüşe göre yüce Allah bugünde itaat edenleri mükâfatı ile günahkâr ve isyankârların cezalandırılmasını bir arada yapacaktır.

"İşte o Teğâbun günüdür" yani kıyâmet günüdür. Şair şöyle demiştir:

"Ayrılık yurdunda yaşamaktan ne beklerim ki

Şunu bilin ki istirahatler ancak Teğâbun günü olacaktır."

Kıyâmet gününe

"Teğâbun günü: Aldanış günü" denilmesinin sebebi bugünde cennetliklerin cehennemlikleri aldatacağından dolayıdır. Yani cennet ehli cenneti, cehennem ehli de cehennemi -mübadele yoluyla- almışlardır. Hayrı şerre, iyiyi kötüye, nimetleri azaba değiştirmiş olduklarından ötürü aldanışları sözkonusu olmuştur. Nitekim alışveriş yapıp da bu hususta karşı tarafın aleyhine düşük kıymette olanı verir, daha üstün kıymette olanı alan bir kimse Filanı ğabn ettim (alışverişte aldattım)" denilir. İşle cennetliklerle cehennemlikler de böyledir. -İleride açıklaması gelecektir. Elbise senden daha uzun olur da onun bir kısmını dikecek olursan: "Elbiseyi kısalttım" denilir. Bu da bir eksiklik anlamını ifade eder. "Koltuk altları ve baldırların yakın yerlerinde eskimekten dolayı bükülen yerler" demektir.

Müfessirler der ki: O halde "mağbûn; aldanmış kişi" ailesi ve cennetteki mevkileri itibariyle aldanışa düşmüş olan kimsedir. O gün imanı terkettiği için herbir kâfirin aldanış içerisinde olduğu açıkça ortaya çıkacağı gibi, her bir mü’minin iyilik hususundaki kusurları ve zamanı boşa geçirmiş olması dolayı sı ile de aldanış içerisinde olduğu açıkça ortaya çıkacaktır.

ez-Zeccâc dedi ki: Cennette mevkii yüksek olan bir kimse mevkii ondan daha aşağıda olanı ğabnetmis olacaktır.

2- Bugüne "Tegâbun Günü"Denilmesinin Sebebi ve Bugündeki Aldanışın Mahiyeti:

Eğer: "Bir aldanışın sözkonusu olması için arada nasıl bir muamele olmuştur" diye soran olursa, ona şöyle cevap verilir: Bu, alışverişe dair bir temsili ifadedir. Yüce Allah:

"İşte onlar hidayet karşılığında sapıklığı satın almış olanlardır. "(el-Bakara, 2/16) dîye buyurmakladır.

Kâfirlerin hidayet karşılığında sapıklığı satın aldıkları ve ticaretlerinin kâr sağlamayıp aksine ziyan ettiği belirtildiği gibi; burada da onların aldanış içerisinde olduklarını belirtmektedir. Şöyle ki: Cennetlikler dünya karşılığında âhireti satın almışlardır, cehennemlikler'ise âhireti terkederek dünyayı satın almışlardır. İşte bu -lâfzın anlamını genişleterek ve gerçek anlamından ayrı mecazî bir anlam vererek- bir çeşit değiş tokuşun ifadesidir.

Yüce Allah, insanları iki kesime ayırmıştır. Bu kesimin biri cennetlik, diğeri cehennemliktir. Herkesin cennet ve cehennemdeki yeri bellidir. Daha önce bu sûrede ve başka yerlerde açıkladığımız gibi, kul bazen ilâhî yardımdan mahrum kalır ve sonuçta cehennemlik olur. İlâhî tevfike mazhar olan kimse bunun sonucunda yardımdan mahrum olanın mevkiine kavuşur, buna karşılık ilâhî tevfike mazhar olanın cehennem ateşindeki yeri de yardımdan mahrum olana verilir. İşte sanki böylece bir değişim gerçekleşmiş ve bunun sonucunda da aldanış husule gelmiş gibidir.

Gerek dilde, gerek Kur'ân'da misaller ise açıklamak için kullanılır. Bütün bunlar ilgili eserlerdeki geniş açıklamalardan derlenip toparlanmış örnekler olup, bu kitapta da dağınık bir şekilde bu misaller geçmiş bulunmaktadır.

Daha önce; "mü’minler gerçekten felâh bulmuşlardır" (el-Mü’minûn, 23/1) âyetinde açıkladığımız gibi; böyle bir değişimden "miras almak"la da haber verilebilir.

Daha sonra açıklanacağı üzere aldanış bugünden başka bir zamanda da gerçekleşebilir. Fakat burada kastedilen sonunda telafi edilemeyecek ve sonu gelmeyecek olan bir aldanıştır,

el-Hasen ve Katade dedi ki: Bize ulaştığına göre aldanış üç türlüdür: Bir kişi bir bilgiye sahib olur, onu başkasına öğrettiği halde kendisi ona gereken önemi vermez, gereğince amel etmez ve bu ilim sebebiyle bedbaht olur. Buna karşılık o ilmi ondan öğrenen kişi o ilim gereğince amel eder ve bu sayede kurtulur. Bir diğeri sorgulanmasına sebeb teşkiİ edecek çeşitli yollardan bir mal kazanır ve bu malı kullanmakta cimrilik gösterir, bu mat sebebiyle Rabbine İtaatte kusur eder, bu malı hayırlı bir şekilde kullanmaz. Diğer taraftan bu mal dolayısıyla hesaba çekilmeyecek mirasçısına bırakır gider, o mirasçı da o malı Rabbine itaat uğrunda kullanır. Bir diğeri ise kölesi bulunup kölesi Rabbine itaatin gereğini yaparak mutlu olurken, efendi Rabbine isyan edecek amellerde bulunur ve sonunda bedbaht olur.

Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Kıyâmet gününde yüce Allah erkeği ve kadını huzurunda ayakta tutar. Yüce Allah her ikisine de şöyle der: Ne diyecekseniz deyiniz? Adam: Rabbım onun nafakasını bana vacib kıldın. Ben de o nafakayı helal, haram demeksizin temin etmeye gayret ettim. İşte bu davacılar benden bunu istiyor. Geriye ise onların haklarını verecek bir şeyim kalmamıştır. Kadın da şöyle der: Rabbim ben ne diyebilirim? O haram yoldan kazandı. Ben onu helal olarak yedim. Beni razı etmek için Sana isyan etti oysa ben onun böyle yapmasına razı değildim. Benden uzak dursun, benden uzak kalsın. Yüce Allah kadına: Doğru söyledin, der ve verilen bir emir ile erkek cehenneme atılır. Kadın da verilen emir ile cennete götürülür. Cennetin tabakalarından onu görür ve şöyle der: Seni aldattık, seni aldattık. Biz senin kendisi sebebiyle bedbaht olduğun aynı şeyden ötürü mutlu olduk." Ulaşabildiğimiz kaynaklarda tesbic edemedik. Merhum müfessirin: "Ruviyc; rivâyet edildi" diye tad'if sigası kullandığına da dikkat edelim İşte Teğâbun günü budur.

3- Dünyevî İlişkilerde İnsanların Birbirlerini Aldatmaları:

İbnu'l-Arabî dedi ki: İlim adamlarımız yüce Allah'ın:

"İşte o Teğâbun günüdür" âyetini dünyevi ilişkilerde aldatmanın câiz olmadığına delil göstermişlerdir. Çünkü yüce Allah aldatmayı kıyâmet gününe tahsis ederek:

"İşte o Teğâbun günüdür" diye buyurmuştur. Bu özelleştirici ifade dünyada aldanışın olmadığını ortaya koyar. Dolayısı ile satılan bir malda kim bir aldanışı tesbit edecek olursa, eğer bu aldanış malın kıymetinin üçte birinden fazla ise geri verilir. (İlim adamlarımızın arasından) Bağdatlı olanlar bu görüşü tercih etmiş ve buna çeşitli şekillerle delil getirmişlerdir, Bunlardan birisi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın Habban b. Munkız'e söylediği: "Eğer alışveriş yapacak olursan, o vakit: Aldatma yok, de ve senin için üç. gün süreyle muhayyerlik (aldatma olursa malı geri çevirebilme tercihi) vardır." Dârakutnî, 111, 55; İbn Mâce, II, 789; el-Humeydi, Müsned, 11, 292; Beyhaki, es-Sunenü't-Kübra, V, 273 "... aldatma yok, de" bölümüne kadar: Buhârî, II, 745, H4H, H50, 851, VI. 2554; Müslim, II, 1165; Ebû Dâvûd, Fil, 2H2, Nesâî. Vli, 252; Muvatta’, II, 635; Müsned, II. 44, fil, 72, 80, S4, 107, 116, 129, III, 217

Bu oldukça tartışmalı bir konu olup, biz bumı dair açıklamaları hilaf (mezheblerin görüş ayrılığının bulunduğu fıkhî) meselelerde ele almış bulunuyoruz. Bunun püf noktası şudur: Dünyada aldatmak dinin bir hükmü gereği olarak icma ile yasaklanmıştır. Zira bu bütün dinlerde şer'an haram kılınmış bir aldatma çeşididir. Fakat bunun basit bir bölümünden herhangi bir kimsenin kaçınabilmesi mümkün değildir. Bu husus daha önce "buyu': alışverişler" bahsinde geçmiş bulunmaktadır. Zira bizler eğer (basit bir aldanış dolayısıyla) malın geri verileceği hükmünü verecek olursak, hiçbir alışveriş ebediyyen geçerli olmaz. Çünkü bu kadarcık bir aldanıştan uzak kalamaz. Ancak aldanış çok olur da bundan sakınma imkânı bulunursa, o vakit bu aldanış sebebiyle malın geri verilmesi icab eder. Az ile çok arasındaki fark ise şeriatte bilinen bir esastır. İlim adamlarımız da bu sınır için üçte biri tesbit etmişlerdir. Zira malda, vasiyette ve başka hususlarda da bu oranı öngörmüşlerdir. Buna göre âyet-i kerimenin anlamı şöyle olur: İşte o gün -herhangi bir tafsilâta girilmeksizin mutlak olarak- câiz aldanışın olacağı bir gündür. Yahutta; İşte o gün ebediyyen telâfi edilemeyecek olan bir aldanış günüdür. Çünkü dünyadaki aldanış iki türlü telâfi edilebilir; Ya bazı hallerde alışverişin geri çevrilmesi ile olur yahutta bir başka alışverişte ve bir başka malda kâr elde ederek telâfi edilir. Cenneti kaybederek ziyana uğrayan bir kimsenin ise bu ziyanının telâfisi ebediyyen sözkonusu olmaz.

Kimi mutasavvıf ilim adamı şöyle demiştir: Allah bütün insanlar hakkında aldanışı takdir buyurmuştur. Rabbine aklanmadık bir şekilde kavuşmayacak hiçbir kimse yoktur. Çünkü amelinin karşılığını alması, sevabını eksiksiz almadıkça mümkün olmayacaktır. Rivâyette belirtildiğine göre de Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Allah'ın huzuruna çıkan herkes mutlaka pişman olarak Allah'a kavuşur. Eğer günahkâr ise iyilik yapmadığı için, eğer iyilik yapan birisi ise daha çok yapmadığı için (pişman olacaktır.)"

"Kim Allah'a îman edip, salih amel işlerse kötülüklerini örter... Cennetlere sokar" âyetindeki

"örter" ve

"sokar" anlamındaki lâfızları Nâfı' ve İbn Âmir: “Örteriz" ile; "Sokarız" diye okumuşlardır. Diğerleri ise (örter ve sokar anlamlarında) "ye" ile okumuşlardır.

9 ﴿