12

Onu sizin için bir ibret kılalım ve onu belleyen bir kulak da bellesin diye.

"Onu" yani Nûh (aleyhisselâm)'ın gemisini

"sîzin İçin bir ibret kılalım.." Yüce Allah, o gemiyi bu ümmete bir ibret ve bir öğüt sebebi kılmıştır. Katade'nin görüşüne göre bu ümmetin ilkleri o gemiye (kalıntılarına) yetişmiştir. İbn Cüreyc dedi ki: Bu geminin tahtaları Cudi üzerinde idi. Mana da şöyle oluyor: Ben Nûh kavminin başına gelenlerden ve Allah'ın atalarınızı boğulmaktan kurtarmasından öğüt ve ibret alasınız diye o tahta parçalarını sizin için bıraktım. Halbuki nice gemi vardır ki yok olup gitmiş, toprağa dönüşmüş, ondan hiçbir şey geri kalmamış bulunuyor.

Şöyle de açıklanmıştır: Nûh'un kavmini suda boğmak ve onunla birlikte îman edenleri kurtarmak şeklindeki o fiilinizi size bir Öğüt kılalım diye (böyle yaptık.) Bundan dolayı yüce Allah:

"Ve onu belleyen bir kulak da bellesin diye" dîye buyurmaktadır. Yani Allah'tan gelmiş olanı İyice belleyen bir kulak onu iyice dinleyip bellesin diye. Çünkü gemi bununla (yani bellenmekie) nitelendirilemez.

ez-Zeccâc dedi ki: "Ben bunu belledim" denilir yani onu iyice içimde korumaya aldım. "Onu bellerim" demek olup, mastarı da: şeklinde gelir. “İlmi belledim"; "Söylediklerini belledim" denilir ve hepsi de aynı anlamı ifade eder. "Eşyayı kaba koydum" demektir.

ez-Zeccâc dedi ki: Fakat nefsinden (içinden) başka bir yerde koruduğun herbir şey hakkında ise "elif" ile: "Onu muhafaza akına aldım, doldurdum" denilir. İçinde (kalbinde) bellediğin şeye de "elif'siz olarak: "Onu belledim" denilir.

"Onu... bellesin" anlamındaki lâfzı Talha, Humeyd ve el-A'rec "ayn" harfini sakin olarak: diye yüce Allah'ın:

"... Bize ... göster" âyetine, ("re" harfini esreli değil de): diye okunuşuna benzeterek okumuşlardır. Bu lâfzın okunuşu hususunda Âsım ve İbn Kesîr'den farklı rivâyetler gelmiştir, diğerleri ise "ayn" harfini kesreli olarak okumuşlardır.

Yüce Allah'ın:

"Ve onu belleyen bir kulak da bellesin diye" âyetinin bir benzeri;

"Muhakkak ki bunda kalbi olan veya kendisi şahid olarak dikkatle kulak veren kimse için elbette bir öğüt vardır" (Kaf, 50/37) âyetidir.

Katade dedi ki: Belleyen kulak, yüce Allah'tan gelen buyrukları akleden ve yüce Allah'ın Kitabından duydukları ile yararlanan kulaktır. Mekhûl'un rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), bu âyetin nüzulü sırasında şöyle demiştir: "Ben Rabbimden Ali'nin kulağını böyle kılmasını diledim." Mekhûl dedi ki: O bakımdan Ali (radıyallahü anh) şöyle derdi: Rasûlullah (-sallallahü aleyhi ve sellem)'dan işitip de bellemediğim hiçbir şey yoktur. Bunu el-Mâverdî zikretmektedir. Mâverdi, Nüket, VI, H0; İbn Kesîr, Tefsir, IV, 414, 'h;ulıs miirscldir" kaydıyla

el-Hasen'den buna yakın bir rivâyeti es-Sa'lebî zikretmiş bulunmaktadır. O şöyle demiştir:

"Ve onu belleyen bir kulak da bellesin diye" âyeti nazil olunca Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Rabbimden bunu senin kulağın kılmasını istedim ey Ali!" dedi. Ali dedi ki: Allah'a yemin ederim ondan sonra hiçbir şey unutmadım. Zaten unutmamam da gerekirdi. Bir önceki nota bakınız

Ebû Berze el-Eslemi dedi ki: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) Ali'ye şöyle dedi: "Ey Ali! Allah bana seni yakınlaştırmamı ve seni uzaklaştırmamayı, sana öğretmemi ve senin bellemeni emretti. Seni belleyen bir kimse kılması da Allah üzerinde bir haktır." İbn Kesîr, Tefsir, IV, 414 "Htı di» sahih değildir" değerlendirmesiyle. Heysemi, Mecmâ, 1, 131, Hezzâr tarafından rivâyet edildiğini belirttikten sonra, Kivilerinden Muhammed b. Ubeydullah b. Ebî Râfi'nin rivâyetlerinin münkı-r olduğunu ifade etmektedir. Ayrıca bak. Bezzar, Müsned, VI, ^11, X: 325

12 ﴿