9

"Halbuki gerçekten biz, dinlemek için orada bir yer bulup oturuyor idik. Şimdi ise kim dinlese kendisini bekleyen alevli bir ateş bulur.

"Halbuki gerçekten biz, dinlemek İçin orada bir yer bulup oturuyor idik. Şimdi ise kim dinlese, kendisini bekleyen alevli bir ateş bulur" âyetindeki

"orada" lâfzı semada demektir.

Oturma yerleri" lâfzı, semâdan haber dinlemek maksadı ile oturulmaya uygun olan yerler, demektir. Âyetin anlamı şudur: Cinlerin azgın olanları, -daha önce açıklandığı üzere- cahillere telkin etmek maksadı ile semânın haberlerini meleklerden dinlemek için böyle bir şey yapıyorlardı. Yüce Allah, Rasûlü Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)peygamber olarak gönderinee, yakıcı alevli ateşlerle semâyı korudu. İşte o vakit cinler de:

"Şimdi ise kim dinlese, kendisini bekleyen alevli bir ateş bulur" dediler. Buradaki

"alevli ateş (şihâb)"dan kasıt, yakıcı yıldız demektir ki, buna dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır.

Şöyle de denilmektedir: Yıldızların düşmesi, ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamber olarak gönderilmesinden sonra görülmeye başlanmıştır. Bu da onun mucizelerinden birisidir. Selef, peygamberlikten önce şeytanlara bu şekilde alevli ateşler gönderilmediği yahutta bu Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in peygamber olarak gönderilmesi dolayısıyla yeni ortaya çıkan bir durum olup olmadığı hususunda, farklı kanaatlere sahihtir.

el-Kelbî ve bir topluluğun dediğine göre; sema, Îsa ile Muhammed (ikisine de Allah'ın salât ve selâmlan olsun) arasındaki dönemi teşkil eden beşyüz yıllık bir süre içerisinde korunmuyordu. Ancak Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamber alarak gönderildiğinden dolayı bu koruma gerçekleşmişti. Yüce Allah, Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)peygamber olarak gönderince, semâdan (haber almaları) bütünüyle engellendi ve sema meleklerle, alevli ateşlerle korunmaya başlandı.

Derim ki: Bu görüşü Atiyye el-Avfî de İbn Abbâs'dan rivâyet etmiş olup, bunu el-Beyhakî zikretmiştir.

Abdullah b. Ömer dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a peygamberlik verildiği gün ile birlikte şeytanlar (semâdan) alıkonuldu ve onlara alevli ateşler alıldı.

Abdu'l-Melik b. Sâbûr dedi ki: Semâ, Îsa ile Muhammed (ikisine de sakıt ve selam olsun) arasındaki dönemde (şeytanlara karşı) korunmuyordu. Fakat Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince, sema korunmaya başlandı ve şeytanlara alevli ateşler atılmaya başlanarak semaya yaklaşmaları engellenmiş oldu.

Nâfi b. Cübeyr dedi ki: Fetret döneminde (Îsa ile Muhammed'in peygamberliği arasındaki dönemde) şeytanlar, semadan haber dinler, bununla birlikle onlara alevli ateşler atılmazdı. Fakat Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince, bu sefer şeytanlara alevli ateşler atılmaya başlandı.

Huna yakın bir görüş Ubeyy b. Ka'b'dan nakledilmiştir. O şöyle demektedir: Îsa'nın (göğe) kaldırıldığı günden Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a peygamberlik verildiği güne kadar hiçbir zaman yıldızlarla atış yapılmadı. Rasûlullaha peygamberlik verilince, bu sefer yıldızlarla atış yapıldı.

Bir diğer görüşe göre bu, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a peygamberlik verilmeden önce de vardı. Fakat Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamber olması ile birlikle onun bu durumu ile uyarılıp, korkutulmak maksadı ile daha da artmış oldu. İşte yüce Allah'ın:

"Doldurulmuş olduğunu gördük" âyetinin anlamı da budur ki: bu da korunmasının daha da arttırılmış olduğunu gördük demektir. Evs b. Hacer -ki cahili bir şairdir- şöyle demektedir:

"Senin âdeta bir halat zannettiğin, kaynayan bir suyun

Arkasından geldiği bir yıldız gibi akıverdi."

Çoğunluğun görüşü budur. Ancak Câhız, bu beyitin doğru olduğunu kabul etmeyerek şöyle demiştir: Bu anlamın rivâyet edildiği herbir şiir, sonradan uydurmadır. Peygamberin peygamberliğinden önce bu şekilde yıldızlar ile atış yapılmış değildir.

Ancak yıldızlarla atış yapıldığı görüşü daha doğrudur. Çünkü yüce Allah:

"Gerçekten biz, göğe doğru yükselmek İstedik de onun güçlü bekçilerle ve alevli ateşlerle doldurulmuş olduğunu gördük" diye buyurmaktadır. Bu ,ise cinlerin söylediklerine dair verilen bir haber olduğu gibi, yine burada semanın koruma ve himayesinin, hem koruyucularla, hem de cinlerle doluncaya kadar koruyucularının arttırıldığını bildirmektedir. Diğer bir gerekçe de İbn Abbâs'tan şöyle dediğine dair gelen rivâyettir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), ashabından bir grub ile birlikte oturmakta iken bir yıldız kaydı. Bunun üzerine şöyle sordu: "Cahiliye döneminde iken bu gibi haller hakkında ne diyordunuz'?" Onlar: Bizler, ya büyük bir kimsenin öldüğünü ya da büyük bir kimsenin doğduğunu kabul ediyorduk. Bunun üzerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Bu yıldızlar, ne bir kimsenin ölümü, ne bir kimsenin dünyaya gelmesi dolayısıyla atılmaz. Fakat şanı yüce Rabbimiz semada bir emri hükme bağladığı takdirde Arşın taşıyıcıları, teşbih ederler. Daha sonra her semada bulunanlar teşbih ederler. Nihayet bu teşbih bu gördüğünüz semaya kadar ulaşır. Semada bulunanlar-Arşın taşıyıcılarına: Rabbiniz ne buyurdu, diye sorarak haber almak isterler. Onlar da onlara neyi buyurduğunu haber verirler. Herbir sema ehli -haber şu gördüğünüz semanıza ulaşıncaya kadar- diğerine haber verin. Cinler, bunu kapmaya çalışırken hemen onlara atış yapılır. İşte onların buradan getirdikleri haberler doğrudur, fakat ona bir şeyler ilave ediyorlar." Müslim, IV, 1750; İbn Hibbân, Sahih, XIII, 499; Tirmizî, V, 362; Müsned, I, 218.

İşte bu yıldızlarla kovalamanın Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın peygamber olarak gönderilmesinden önce de olan bir şey olduğuna delil teşkil etmektedir, ez-Zührî de buna yakın bir açıklamayı Ali b. el-Huseyn'den, o Ali b. Ebî Tâlib'den, o İbn Abbâs'tan diye rivâyet etmektedir. Bu rivâyetin sonunda ez-Zührî'ye şöyle sorulmaktadır: Peki, cahiliye döneminde atış yapılıyor muyduk O: Evet diye cevap vermiştir. Ben (ez-Zührî'den rivâyette bulunan ravi) dedim ki: Peki yüce Allah'ın:

"Halbuki gerçekten biz, dinlemek için orada bir yer bulup oturuyor idik. Şimdi ise kim dinlese, kendisini bekleyen alevli bir ateş bulur" âyeti hakkında ne dersin? diye sordum, şöyle dedi: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderilince bu iş daha da arttırıldı.

Buna benzer bir rivâyet el-Kutebîden de nakledilmiştir.

İbn Kuteybe dedi ki: Bu şekilde atış vardı, fakat Peygamberin gönderilişinden sonra bu koruma daha da arttırıldı. Bundan önce onlar birtakım sözleri çalıyor ve bazı hallerde onlara atışlar yapılıyordu. Fakat Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gönderildikten sonra, bu şekilde hırsızlama söz kapmaları, kesinlikle engellendi.

Buna dair açıklamalar daha önceden es-Sâffât Sûresi'nde

"...ve her taraftan sürülüp atılırlar; kovularak onlar için sürekli bir azâb da vardır" (es-Sâffât, 37/8-9) âyetinin tefsiri yapılırken geçmiş bulunmaktadır.

Hafız (kim olduğunu tesbit edemedik) dedi ki: Cinler bu durumun böyle olacağını öğrendikten sonra, herhangi bir haberi dinlemeye kalkışmaktan ötürti kendilerini yanmaya nasıl maruz bırakırlar, diye sorulacak olursa, şu şekilde cevab verilebilir:

Mihnetten daha bir artsın diye yüce Allah, onlara bu durumu unutturur. Tıpkı her zaman için İblise kendisinin ilâhî azaptan kurtulamayacağının unutturulması gibi, Nitekim yüce Allah ona:

"Hiç şüphesiz kıyâmet gününe kadar lanet senin üzerinedir" (el-Hicr, 15/35) diye buyurmuştur. Eğer bu böyle olmasaydı, tekiif de söz konusu olmazdı.

"Bekleyen" meleklerden olduğu söylenmiştir. Yani meleklerden (onları) bekleyen (bir bekçi bulur) demek olur.

Bekleyen: Bir şeyi koruyan gözetleyen demektir. Çoğulu: ...diye gelir. Başka bir yerde bu lâfzın tıpkı: Bekçiler" lâfzı gibi çoğul olması da mümkündür. Bunun tekili de: şeklindedir.

Burada

"bekleyen"in alevli ateş olduğu da söylenmiştir. Yani onun için ve kendisine atılsın diye, hazır olarak bekletilen bir alevli ateş, demek olur. O zaman bu "mef'ûl" anlamında "fe'al" vezninde bir lâfız olur. kelimeleri gibi.

9 ﴿