19Şu da bir gerçek ki, Allah'ın kulu, Ona ibadet etmek için kalktığı zaman neredeyse etrafında bir keçe olacaklardı, "Şu da bir gerçek ki, Allah'ın kulu, O'na ibadet etmek İçin kalktığı zaman..." âyetindeki: " Şu da bir gerçek ki" lâfzındaki "hemze'nin üstün okunması caizdir. " Yüce Allah ona şunu vahyetti": "Suda bir gerçek ki..." demektir. îstinâf Önceki cümlelere atfedilmeksizin yeni bir cümle) olarak kesre ile okunması da mümkündür. Burada sözü edilen "Allah'ın kulu" -sûrenin baş taraflarında geçtiği üzere- Batn-ı Nahle'de namaz kılıp, Kur'ân okuduğu zaman Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)'dır. " Ona ibadet etmek için..." demektir. İbn Cüreyc: Onları yüce Allah'a davet etmek için kalktığı zaman... diye açıklamıştır. "Neredeyse etrafında bir keçe olacaklardı" âyeti hakkında; ez-Zübeyr İbnu'l-Avvâm dedi ki: Burada kastedilenler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan Kur'ân dinledikleri vakit cinlerdir. Yani Kur'ân'ı dinlemek için duydukları aşın istek dolayısıyla kalabalık bir şekilde biri diğerinin üstüne çıkacak ve âdeta düşecek gibi olmuşlardı. Aşırı istekleri sebebiyle neredeyse üstüne çıkacaklardı, diye de açıklanmıştır. Bu açıklamayı ed-Dahhak yapmıştır. İbn Abbâs: Zikri dinlemek arzusu ile ... diye açıklamıştır. Burd'un, Mekhûl'den rivâyetine göre cinler o gece Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bey'at ettiler. Yetmişbin kişi idiler. Ona yaptıkları bey'at, tan yerinin ağarması esnasında sona erdi. Yine İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre, bu ifadeler kavimlerine döndükleri zaman, cinlerin söyledikleri sözlerdendir. Onlar kendi kavimlerine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın ashabının ona gösterdikleri itaatini, rükû ve sücûdda İmâm olarak ona nasıl uyduklarını böylece haber vermişlerdi. Anlamın şöyle olduğu da söylenmiştir: Müşrikler Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a olan kızgınlık ve öfkelerinden dolayı nerdeyse biri diğerinin üstüne çıkacaktı. el-Hasen, Katade ve İbn Zeyd dedi ki: "Allah'ın kulu... kalktığı zamandan kasıt, şudur: Muhammed, davet etmek maksadıyla ayağa kalktığı zaman, insanlar ve cinler onun bu davetini söndürmek için birbiri üstüne üşüştüler. Fakat Allah, ona yardımcı olup, zafere kavuşturmaktan ve nurunu tamamlamaktan başkasını kabul etmedi. Taberî, anlamın şöyle olmasını tercih etmiştir: Araplar neredeyse Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın aleyhine bir araya gelecek ve getirdiği nuru söndürmek için birbirlerine yardımcı olacak noktaya gelmek üzere idiler. Mücahid dedi ki: Yüce Allah'ın: "Bir keçe" âyeti, topluluklar halinde (biraraya geldiler), demektir. Bu ise bir "şeyin, bir şeyin üstüne keçe gibi toplanmasını anlatmak üzere kullanılan: tabirinden gelmektedir. Yününün üslüste preslenmesi dolayısıyla yere serilen: Keçe" de buradan gelmektedir. Bir şeyi alabildiğine sağlam bir şekilde bir başkasına yapıştırdığın herşey hakkında bu durumu anlatmak maksadı ile: Onu sıkı sıkı yapıştırdın" denilir, Keçe" lâfzının çoğulu ...diye gelir. Tıpkı "kırba"nın çoğulunun; diye gelmesi gibi. Arşlarım başında bulunan tüylere de: " Yele" denilir. Çoğulu: ...diye gelir. Şair Züheyr şöyle demektedir: "Tam anlamıyla silahlarla donanmış ve atılgan Tırnakları kesilmemiş, yelesi bulunan bir aralanın yanında." Pek çok miktardaki çekirgelere de bu isim verilir. Bu kelime dört şekilde telaffuz edilmiş ve dört türlü okunmuştur. Genel olarak okunan şekil, "be" harfi üstün, "lam" harfi kesreli Gibed şeklinde, ikinci okuyuş "lam" harfi ötreli "be" harfi üstün olarak (lubed). Bu, Mücahid, İbn Muhaysın ve Şamlılardan naklen Hişam'ın kıraatidir. Bunun tekili de; ...diye gelir. (Üçüncü okuyuş) hem "lam" hem de "be" harflerinin ötreli okunuşudur (lubud). Bu da Ebû Hayve Muhammed b. es-Semeyka', Ebû'l-Eşheb el-Ukaylî ve el-Cahderî'nin okuyuşudur, tekili; şeklinde gelir. Tavan" kelimesinin çoğulunun: şeklinde; Rehn'in" çoğulunun; diye gelmesi gibi. 4. okuyuş); "lam" harfi ötreli, "be" harfi ise üstün ve şeddeli (iübbed) okuyuşudur. Bu da el-Hasen, Ebû'l-Aliye, el-A'rec ve yine el-Cahderî'nin okuyuşudur, tekili; şeklinde gelir. Rükû' eden"in çoğulunun: şeklinde Secde eden"in çoğulunun: şeklinde gelmesi gibi. "Lam" harfi ötreli, "be" harfi de üstün olarak "lübed" şeklinin "devamlı olan şey" anlamında olduğu da söylenmiştir. Uzun süre kaldığı için Lukman'ın nesrine (kartalına) "Lubed" denilmesi de buradan gelmektedir. Rivâyete göre Lukman yaşayacağı süreyi teshil etmek için kendisine birtakım seçenekler sunulunca o da yedi kartalın hayatta kalacağı süre kadar yaşamayı tercih etmişti Bunun için henüz küçük bir yavru iken bir kartal alır ve onu ölünceye kadar beslerdi. Bunların sonuncusunun ismi da Lubed idi. Diğer kartallar arasında en uzun yaşayan o oldu. Lubed ikiyüz yıl yaşadı, Lukman da: Lubed'in yaşadığı süre bayağı uzun oldu, dedi. Dediklerine göre Lubed'in ölümü ile birlikte Lukman da ölmüş oldu. Mustafa el-Ğalâyînî, Ricâlu'l-Muallakati'l-Aşar, Ileyrut, 1331, s. 287 en-Nâbiğa dedi ki: "Lubed'i mahveden onu da mahvetti." el-Kuşeyrî dedi ki: Bu kelime "lam" ve "be" harfleri ötreti olarak "lubud" diye de okunmuştur ki; bu da "lebîd'in çoğuludur. Bu ise küçük torba demektir. es-Sıhah'ta şöyle denilmektedir: "(.........): Yığın yığın mal tükettim" (el-Beled, 90/6) âyetinde (ki lübed) pek çok, pek fazla anlamındadır. Yine şöyle denilmektedir: İnsanlar lübeddir" denildiği zaman biraraya gelip, toplanmışlardır demektir. Yine bu lâfız yolculuğa çıkmayıp, yerinden ayrılmayan kimse hakkında da kullanılır. Nitekim şair şöyle demektedir: "Yerinden ayrılmayıp, yolculuğa çıkmayan güzel görüşlü kimsenin karşılayamadığı, İhtiyacı bulunan oldukça cömert bir kimseden..." Bundan sonra müellif beyitin ikinci mısraının ilk kelimesi ile ilgili bir satırlık açıklama ve bu açıklamaya dair ayrıca bir kanıt daha zikretmektedir ki; bu hem bazı yazma nüshalarda bulunmadığı için, hem de doğrudan konu ile ilgili olmadığı için ayrıca tercüme edilmemişin-. Lubed; Lukman'ın kartallarının sonuncusudur. Munsarif bir kelimedir. Çünkü bu kelime madul değildir. Arapların inanışlarına göre Lukman, Âd kavminin yağmur yağmasını dilemek üzere Harem bölgesine gönderdiği heyet arasında bulunanlardan birisidir. Bunlar helâk edilince Lukman beyaza çalan ceylanlardan yedi tane pisliği yağmurun dokunmayacağı, geçit vermeyen bir dağda bırakıp bunların kalacağı süre kadar ile ardı arkasına ölen ve birileri öldükçe diğeri ölenin yerine geçecek yedi kartalın kalacağı süre kadar yaşamak arasında serbest bırakıldı. O da kartalların yaşayacağı kadar süreyi tercih etti. Bunların sonuncusunun ismi da Lubed idi. Şairler bunu sözkonusu etmişlerdir. Nâbiğa şöyle demektedir: "Sabahı ıpıssız etti, kuşluk vaktinde de ahalisi yüklerini alıp gittiler Lukman'ın son kartalı olan Lubed'i mahveden onu da imha etti." Lebîd de küçük torba demektir. Nitekim: Kırbayı torba haline getirip, onu bir lebide (kırbaya) koydu" denilir. Yine Lebid, Âmir oğullarından bir şairin adıdır. |
﴾ 19 ﴿