2

Gerçekten Bir İnsanı karışık bir nutfeden yarattık. Onu sınar dururuz. Bu nedenle onu İşiten ve gören yaptık.

"Gerçekten Biz, insanı" -görüş ayrılığı sözkonusu olmaksızın- Âdem oğlunu

"karışık bir nutfeden" damlayan bir sudan yani meniden... (yarattık). Belirli bir kabta bulunan az miktardaki herbir suya

"nutfe" denilir. Nitekim Abdullah b. Revâha kendi kendisine sitem ederken şöyle demiştir:

"Ne oluyor bana ki, (nefsim) senin cennetten hoşlanmadığını görüyorum

Sen bir kırbadaki bir damla sudan başka bir şey misin?"

Çoğulu: ile ...diye gelir.

“Karışık" demek olup, bunun tekili: ile şeklinde gelir. "Dost" kelimesinin tekilinin; ile şekillerinde gelmesi gibi. Şair Ru'be de şöyle demektedir:

"(O dişi develer) çabuk çıkartılan ve çok ses çıkartan herbir (yavruyu) dışarı atıyorlar

Henüz deri giydirilmemiş, karışık bir kan içinde olduğu halde."

Bunu buna karıştırdım" denilir. Bu şekilde karıştırılana: (.......) denilir. Tıpkı: Karışık, karışmış" gibidir. el-Müberred dedi ki: 'in tekili eredir. Karıştırdı, karıştırır" diye kullanılır.

Burada nutfenin kana karışması kastedilmektedir. eş-Şemmâh dedi ki:

"Etrafı kapalı karın boşluğu bir süreye kadar sakladı

Süzülmesi oldukça hakir olan karışık (bir nutfe)yi."

el-Ferrâ'' dedi ki;

"Karışık"dan kasıt, erkeğin suyu ile kadının suyunun kan ve kan emici sülük gibi (alaka)nın karışımıdır. İşte bundan dolayı karıştırılan bir şeye: denilir. Bu da aynı anlamda: demek gibidir. Yine böyle bir şeye: denilir ki, bu da gibidir,

İbn Abbâs (radıyallahü anh)'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

"Karışık" beyazdaki kırmızılık, kırmızılıktaki beyazlık demektir. Bu da dilcilerin pek çoğunun tercih ettiği bir açıklamadır. el-Hüzdı (ed-Üahil unvanlı Züheyr b. Haram) şöyle demektedir:

"Sanki (ona attığım okun) tüyleri ve okun arkasında olup da yayın kirişine yerleşen kısmına

Kan ve su karışımı bulaşmış gibi,"

Yine İbn Abbâs'tan şöyle dediği nakledilmiştir: Erkeğin katı ve beyaz olan suyu, kadının sarı ve ince olan suyuna karışır ve her ikisinden çocuk yaratılır. Sinir, kemik ve güç türünden ne varsa o erkeğin suyundandır. Et, kan ve saç ise kadının suyundandır. Bu husus merfu olarak da rivâyet edilmiştir ki; bunu da el-Bezzâr zikretmiştir Yılkın bir rivâyet: İbn Hıhbân, Sahik, XIV, 63.

İbn Mes’ûd'dan rivâyet edildiğine göre; nutfenin karışıklığı mudğa (bir çiğnem et)in damarları demektir. Yine ondan gelen rivâyete göre (bu) iki ayrı renkteki erkeğin suyu ile kadının suyu demektir.

Mücahid dedi ki: Erkeğin nutfesi beyaz ve kırmızı, kadının nutfesi ise yeşil ve sarıdır.

İbn Abbâs dedi ki; İnsan çeşitli renklerden (türlerden) yaratılmıştır. O (önce) topraktan yaratıldı, sonra fercin ve rahimin suyundan yaratıldı. Bu ise nutfedir, sonra alaka, sonra mudga (bir çiğnemlik et), sonra kemik, sonra da et olur. Katade de buna yakın bir açıklama yapmıştır: Bundan maksat yaratılışın merhaleleridir, bir merhaleden sonra alaka (sülük gibi kan emen bir kan parçası) aşaması, bir çiğnemlik et. ve kemik aşaması getir, sonra da kemiklere et giydirdi. Tıpkı el-Mu'minun Sûresi'nde buyurulduğu gibi:

"Yemin olsun ki Biz insanı süzülmüş bir çamurdan yarattık..." (el-Mu'minun, 23/12)

İbnu's-Sikkit dedi ki: 'den kasıt "karışık şeyler"dir, çünkü nutfe çeşitli türlerin karışımıdır. İnsan o nutfeden farklı tabiatlara sahih olarak yaratılmıştır.

Meani bilginleri de şöyle demiştir: Bu lâfız, çoğul olmakla birlikte, tekil anlamındadır. Çünkü "nutfe"nin sıfatıdır. Nitekim: Ondalık tencere ve eskimiş elbise" demek de bu kabildendir.

Ebû Eyyüb el-Ensari'den şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Yahudilerden bir ilim adamı Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip şöyle dedi: Bana erkeğin suyu ile kadının suyu hakkında haber ver. Peygamber şöyle buyurdu: "Erkeğin suyu beyaz ve katı, kadının suyu sarı ve incedir. Eğer kadının suyu üste çıkarsa kadın dişi doğurur, eğer erkeğin suyu üste çıkarsa kadın erkek doğurur." Bunun üzerine o ilim adamı: Allah'tan başka hiçbir ilâh olmadığına ve senin Allah'ın Rasûlü olduğuna şahitlik ederim, dedi. Sevban'dan akın bir rivâyet, Âîi İmrân, 3/6. ayet, birinci başlakta geçmiş bulunmaktadır. Müslim, I, 252-253. Bu hususa dair yeterli açıklamalar daha önceden el-Bakara Sûresi'nde Bu hususa dair açıklamalar, Âl-i İmrân, i/6 ile eş-Şurâ, 42/49-50. ayetlerin tefsirinde geçmiş bulunmaktadır. geçmiş bulunmaktadır.

"Onu sınar, dururuz." İmtihan ederiz. Biz, onda sınamayı, imtihan etmeyi takdir ederiz, diye de açıklanmıştır.

Ne ile sınandığı hususunda iki görüş vardır. Birincisine göre; Biz onu hayır ve şer ile sınar dururuz, demektir. Bu açıklamayı el-Kelbi yapmıştır.

İkinci görüşe göre, Biz, onun rahatlık ve bolluk zamanında şükrünü, darlık ve sıkıntılı zamanlarında da sabrını sınarız. Bu açıklamayı da el-Hasen yapmıştır.

"Onu sınar, dururuz." Onu mükellef kılarız diye de açıklanmıştır. Bunun da iki şekilde açıklaması vardır. Birincisine göre, yarattıktan sonra onu amel ile (sınarız) demektir. Bu açıklamayı Mukâtil yapmıştır. İkincisine göre ise; itaat ile emrolunup, maiyetlerin kendisine yasaklanması için din ile (sınanır).

İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre;

"onu sınar dururuz" hayır ve şer ile onu sınayalım diye ardı arkasına hilkatlerden, yaratılışlardan geçiririz, demektir.

Muhammed b. el-Cehm, el-Ferrâ'dan şöyle dediğini nakletmektedir: Anlamı Allahu a'lem şöyledir:

"Biz, onu" sınayalım diye

"işiten ve gören yaptık." O halde bu (sınama) anlam itibarı ile sonradan gelmekle birlikte, ifade olarak takdim edilmiştir.

Derim ki: Çünkü sınama ancak yaratılışın tamamlanmasından sonra gerçekleşebilmektedir.

"Bu nedenle onu işiten ve gören yaptık" âyeti Biz ona kendisi ile hidayeti işiteceği bir kulak, kendisi ile hidayeti göreceği bir göz verdik, demektir.

2 ﴿