13

Orada tahtlara yaslanırlar. Orada güneş de görmeyeceklerdir, soğuk da.

"Orada" cennette

"tahtlara" yani süslü çadırlar içerisindeki tahtlara -(el-Kehf, 18/30-31. âyetlerin tefsirinde) geçtiği üzere-

"yaslanırlar." Bu âyetteki "(........): Yaslanırlar" lâfzının nasb ile gelmesi

"onları... mükâfatlandırır" lâfzındaki zamirden hal olduğundan dolayıdır. Amili ise

"mükâfatlandırır" fiilidir.

"Sabretmeleri" fiili onda amel elmez. Çünkü sabır dünyada idi, yaslanmak ise âhirettedir.

el-Ferrâ'' dedi ki: Arzu edildiği takdirde

"yaslanırlar" anlamındaki lâfız tabi kabul edilebilir. Sanki: "(........); İçinde yaslanacakları bir cennet ile onları mükâfatlandırmıştır" denilmiş gibidir.

Arapçada birtakım nitelikler ihtiva eden isimler vardır. Bunlardan birisi (bu âyet-i kerimede geçen): "erike: tahf'dır. Ancak bir çadır içerisinde ve yüksekçe bir yer üzerinde kurulur. Su ile dolu olan kovaya isim olan "es-secl" de bunlardan birisidir. Eğer içinde su bulunmayacak olursa ona bu isim verilmez. "Zenub (dolu kova)" da dolu olmadıkça bu ismi almaz. Şarab ile dolu olmayan kaba "ke's (kase)" denilmez. Üzerinde hediyenin gönderildiği tabağa "mihda" denilmesi de böyledir. Eğer bu tabak boş olursa ona "tabak" ya da "hivan" denilir. Şair Zu'r-Rimme şöyle demiştir:

"Yolda cefa çekmiş böğürler ki nihayet bunlar (aşırı uykusuzluktan)

Sert yere yaslandıkları vakit bile, tahtların yumuşaklığını hissederler."

Bununla kastettiği tahtlar üzerindeki döşeklerdir.

"Orada güneş de görmeyeceklerdir" yani cennette güneşin sıcağı gibi fazla sıcak görmeyecekleri gibi aşırı derecede

"soğuk da" almayacaklardır, el-A'şâ şöyle demektedir;

"Ne güneş görmüş, ne de aşırı soğuk

Nimet içinde sıkıntı görmemiş bir yaban ineği gibidir."

Ebû Salih'ten, o Ebû Hüreyre (radıyallahü anh)'dan dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "Ateş, aziz ve celil olan Rabbine şikayet ederek dedi ki: Rabbim, benim bir kısmım diğer kısmımı yedi. Bunun üzerine yüce Allah ona kışın bir nefes, yazın bir nefes olmak üzere iki nefes hakkı tanıdı. İşte gördüğünüz o aşırı soğuk, zemheririndendir. Yazın duyduğunuz sıcak ise onun deri gözeneklerine işleyen semumundandır." Tirmizî, IV, 711; Ebû Avane, Müsned, I, 348; Ebû Yala, Müsned, VII, 280, X, 271

Yine Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir: "Güneşin havası Secsecdir. Ne sıcaktır, ne de soğuk." Abdullah b. Mesudun sözü olarak: İbn Ebi Şeybe, Mûsannef, VII, 30; İbn Ebi Âsım Zühd, s. 213; İbnu'l-Mübarek, Zühd, s. 534; Darakutni, İM, V, 151. Secsec tan yerinin ağarması ile güneşin doğması arasında uzayıp giden gölge demektir.

Murre el-Hemdani dedi ki: Zemherir, aşırı soğuk demektir. Mukâtil b. Hayyan dedi ki: O son derece soğuk olup, semadan inen iğne uçları gibi bir şeydir. İbn Abbâs dedi ki: O bir çeşit azaptır ve aşırı soğuk demektir. Öyle ki cehennemlikler bile ona atılacakları vakit, yüce Allah'dan kendilerinin ateş ile bir sene azaplandırmalarını isteyecekler ve bu onlar için Zemherirdeki bir günlük azapdan daha hafif gelecektir.

Ebû Necm dedi ki:

"Yahut bir rüzgar isem bir zemheririm."

Sa'leb dedi ki: Zemherir, Taylıların lehçesinde ay demektir. Nitekim şairleri şöyle demiştir:

"Ve bir gece ki; karanlıkları gittikçe koyulaştı

Ve ben o geceyi geçtim, zemherir (ay) ise hiç parlamadı."

Son kelime: Görünmedi" diye de rivâyet edilmiştir ki, ay doğmadı, demektir. O halde anlam şöyle olur: Onlar orada dünya güneşi gibi bir güneş, dünya ayı gibi bir ay görmeyeceklerdir. Yani onlar gecesi ve gündüzü olmayan, kesintisiz bir aydınlık içerisinde olacaklardır. Çünkü gündüzün aydınlığı güneş iledir, gecenin aydınlığı da ay iledir. Bu anlamdaki açıklamalar gayet güzel bir şekilde Meryem Sûresi'nde yüce Allah'ın:

"Onlara orada sabah ve akşam rızıkları verilecektir" (Meryem, 19/62) âyeti açıklanırken geçmiş bulunmaktadır.

İbn Abbâs dedi ki: Cennet ehli cennette iken ansızın bir aydınlık görecekler ve bunu güneş zannedecekler. Gördükleri bu aydınlık da cenneti aydınlatmış olacak. Onlar: Rabbimiz:

"Orada güneş de görmeyeceklerdir, soğuk da" diye buyurmuştur. Peki bu ışık, bu aydınlık nedir? diyeceklerdir. Rıdvan onlara şöyle diyecek: Bu ne güneştir, ne de ay. Bu aydınlık, gülen Fatıma ve Ali sebebiyledir. Cennetler onların gülmelerinden ötürü aydınlandı, Yüce Allah zaten:

"İnsan üzerinden öyle uzun süre geçti ki..." (1. âyet) âyetini onlar hakkında indirmiştir. İbn Abbâs şu beyitleri de okudu.

"Ben hakkında "hel etâ (... geçti mi)" âyetinin

İndirildiği bir fetanın mevlasıyım (dostuyum)

İşte o Aliyyu'l-Murtazadır, Mustafa'nın amcasının oğludur."

13 ﴿