21Üzerlerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir ve Rabbleri onlara son derece temiz bir şarab içirmiştir. "Üzerlerinde İnce ve kalın İpekten yeşil elbiseler vardır" âyetindeki "üzerlerinde" anlamındaki lâfzı Nafi, Hamza ve İbn Muhaysın "ye" harfi sakin (med harfi) olarak: diye okumuşlardır. İbn Mes’ûd, İbn Vessab ve diğerlerinin: diye okumaları ile İbn Abbâs'ın; Sen bir adamın üzerindeki elbisenin üstünde ondan daha değerlisinin olduğunu bilmez misin? şeklindeki tefsirini de gözönünde bulundurarak Ebû Ubeyd de bu kıraati tercih etmiştir. el-Ferrâ'' dedi ki: Bu lâfız mübteda olarak merfudur. Haberi ise "ipekten... elbiseler vardır" âyetidir. İsm-i fail ile de (ki Ebû Ubeyd'in tercih ettiği kıraate işaret etmektedir) cem' (çoğul) kastedilir. el-Ahfeş'in görüşüne göre bunun mütekaddim ism-i fail olmak üzere tekil olması da mümkündür, "Elbiseler vardır" ibaresi, haberin yerini tutan ve onun sebebiyle merfu olmuş bir kelime olur. Bundaki (Ebû Ubeyd'in tercih ettiği şekliyle) izafet, tahsis olunmadığından ötürü, infisal (ayırma) takdiri halinde sözkonusudur. Bu lâfzın mübteda olması ise izafet sebebiyle tahsis edilmesinden dolayıdır. Diğerleri ise ("ye" harfini) nasb ile: diye okumuşlardır. el-Ferrâ'' dedi ki: Bu lâfız, bu bakımdan: Üstlerinde" demeye benzer. Araplar: Kavmin evin içindedir" diyerek "içinde" anlamındaki kelimeyi -mekan ismi olduğundan dolayı- zarf olarak nasb ile okurlar, ("âlîhim" şeklinde med harfi olarak) ez-Zeccâc ise bunu kabul etmeyerek şöyle der: Bu, bizim zarflar hakkında bilmediğimiz açıklama türlerinden birisidir. Eğer bu zarf olsaydı "ye" harfinin sakin okunması câiz olmazdı. Fakat hal olarak nasbedilmesi İki şekilde açıklanabilir. Birinci açıklamaya göre, yüce Allah'ın: "Etraflarında... dolaşır" âyetindeki zamir iyilerin etrafında "ölümsüz yeni yetişmiş çocuklar" iyi kimseler üzerinde ipekli elbiseler olduğu halde dolaşır demektir. Onlar, bu halde iken etraflarında dolaşırlar, anlamındadır. İkinci açıklamaya göre "çocuklar"dan hal olmasıdır; yani "onları gördüğün zaman kendilerini" elbiselerin bedenleri üzerinde olduğu halde "saçılmış İnci sanırsın." Ebû Ali dedi ki: Halde amil olan ya "onlara bir güzellik, bir sevinç verir." (11. âyet) âyetidir yahutta "sabretmeleri sebebi ile onları... mükâfatlandırır" (12. âyet) âyetidir. (Ebû Alî) detti ki: Zarf olması ve bundan dolayı munsarıf gelmiş olması da mümkündür. el-Mehdevi dedi ki: Zarf olarak ism-i fail olması da mümkündür. Bu da: evin bir ta rafında dir': demeye benzer. Ayrıca "üzerlerinde" lâfzı: Üstünde, üzerinde" anlamında olduğundan dolayı onun gibi değerlendirilerek zarf da kabul edilmiş olabilir. İbn Muhaysın, İbn Kesîr ve Âsım'dan rivâyetle Ebû Bekr "yeşil" anlamındaki lâfzı "ince ipek" anlamındaki lâfzın sıfatı olarak: diye cer ile; Kalın ipek" anlamındaki lâfzı da "elbiseler" İafzına atıf ile ref’ ile okumuştur. Âyet anlamı ise, onların üzerlerinde ince ipek elbiseler ile kalın ipek vardır demektir olur. İbn Amir, Ebû Amr ve Yakub "yeşil" anlamındaki lâfzı "elbiseler"in sıfatı olarak ref ile, "kalın ipek" anlamındaki lâfzı da "ince ipek" lâfzının sıfatı olarak cer ile okumuşlardır. Bu okuyuşu, anlamının güzelliği dolayısıyla Ebû Ubeyd ve Ebû Hatim tercih etmişlerdir. Çünkü yeşil, elbiselerin en güzel sıfatı olduğundan dolayı merfu okunmuştur. Kalın ipeğin de ince ipeğe atfedilmesi, cinsin cinse atfı dolayısıyla güzeldir. Mana da şöyle olur: Onların üzerinde ince ve kalın ipekten yeşil elbiseler vardır. Yani onların bu iki türden elbiseleri olacaktır. Nafı ve Hafs ise, her ikisini de ref ile okumuştur Bu okuyuşun anlamı da şöyle olur: Onların üzerinde ince ipekten yeşil elbiseler ve kalın ipek(ten elbiseler) vardır. Bu durumda "yeşil" anlamındaki lâfız "elbiseler" anlamındaki lâfzın sıfatı olur. Çünkü hepsi de çoğul lâfzı iledir. "Kalın ipek" anlamındaki lâfız da “elbiseler"e atf olur. el-Ameş, İbn Vessab, Hanıza ve el-Kisai de her ikisini (ince ve kalın ipek anlamındaki lâfızları) cer ile okumuşlardır. Bu durumda "yeşil" anlamındaki lâfız "ince ipek"in sıfatı olur. "İnce ipek" anlamındaki lâfız da cins ismi olur. el-Ahfeş de cins ismin -çirkin görmekle birlikte- çoğul isim ile nitelendirilmesini uygun bulmuştur. Mesela; şöyle denir: İnsanları sarı dinar ile beyaz dirhemler helâk etti." Ancak bunun dilde kullanılması (ve doğru olması) uzak bir ihtimaldir. Bu okuyuşa göre anlam şöyle olur: Onların üzerinde ince yeşil ipekten elbiseler ile kalın ipekten elbiseler vardır. İbn Muhaysın dışında hepsi: "Kalın ipek" anlamındaki lâfzı munsarıf okumuşlardır. O, bu lâfzı munsarıf kabul etmeyerek cer mahallinde nasb ile okunması gerektiğinden diye okumuştur. Çünkü bu kelime a'cemî (Arapça olmayan) bir kelimedir. Ancak bu yanlıştır, çünkü başına tarif harfi alan nekre bir kelimedir. Dolayısıyla denilebilir. Şu kadar var ki İbn Muhaysın eğer bu ismi bu tür elbiselerin özel ismi olduğunu iddia ederse (o takdirde gayr-ı munsarıf kabul edilebilir). Hemze vasl ile ve meftuh olarak: "Kalın ipek" diye de okunmuştur. Fetha ile okunuşu: 'den gelen "istefaT diye isim yapılmış olmasındandır. Ancak bu da doğru değildir, çünkü bu kelime Arapçalaştırılmış bir kelimedir ve bunun başka bir dilde Arapçalaştırıldığı da meşhurdur. Bunun aslının: olduğu bilinmektedir. Sündüs: ince ipek, istebrak ise kalın ipek demektir. Bu açıktama daha önceden (el-Kehf, 18/31. âyet) ile (er-Rahmân, 55/54. âyetin tefsirinde) geçmiş bulunmaktadır. "Gümüşten bileziklerle süslenmişlerdir." âyeti daha önce geçen: "...dolaşır" âyetine atfedilmiştir. Fatır Sûresi'nde: "Orada altın bileziklerle ve incilerle süslenirler." (Fatır, 35/33); el-Hac Sûresi'nde de: "Onlar orada altından bileziklerle ve incilerle süslenirler" (el-Hac, 22/23) diye buyurulmaktadır. Denildiğine göre, erkekler gümüşle, kadınlar altın ile süsleneceklerdir. Bir diğer açıklamaya göre, kimi zaman altın takınacaklar, kimi zaman gümüş takınacaklar. Bir başka açıklama da şöyle yapılmıştır: Onlardan herhangi birisinin bileğinde altından iki bilezik, gümüşten iki bilezik, inciden iki bilezik bulunacaktır. Böylelikle cennetteki güzelliklerin hepsini bir arada takınmış olacaklardır. Bu açıklamayı Said b. el-Müseyyeb yapmıştır. Herbir kesime nefislerinin meylettiği şekilde bunlardan binleri verilecektir, diye de açıklanmıştır, "Ve Rabbleri onlara son derece temiz bir şarab içirmiştir" âyeti hakkında Ali (radıyallahü anh) dedi ki: Cennet ehli cennete yöneldiklerinde altından iki pınar fışkıran bir ağacın yanından geçeceklerdir. Bu pınardan birisinden içecekler ve bu sefer nadratu'n-naim (cennet nimetlerinin parlaklığı) üzerlerine akacak. Bunun sonucunda tenleri asla değişmeyecek, saçları ebediyyen kirlenmeyecektir. Sonra ötekisinden içecekler, bu sefer karınlarında rahatsız edici ne varsa hepsi dışarı çıkacaktır. Daha sonra cennet bekçileri onları karşılayarak: "Selam olsun üzerinize! Tertemiz geldiniz, hemen oraya ebediler olarak girin" (ez-Zümer, 39/73) diyeceklerdir. en-Nehaî ve Ebû Kilabe dedi ki: Bu yediklerinden sonra içtikleri takdirde kendilerini tertemiz edecek olan bir şarabtır. Yiyip, içtikleri ise misk sızıntısı olacak ve karınları da şişmeksizin içeri doğru zayıflayacaktır. Mukâtil dedi ki: Bu içecek, cennetin kapısındaki bir pınardandır. Bu pınar bir ağacın dibinden kaynar. Ondan içen bir kimsenin kalbinde bulunan kin, aldatmak ve kıskançlıkları söküp çıkarır. Bu Ali (radıyallahü anh)'dan gelen rivâyetin manasını ifade eder. Şu kadar var ki, Mukâtil 'in açıklamasından tek bir pınar olduğu anlaşılmaktadır. Buna göre buradaki "tahûr: son derece temiz" mübalağa anlamını ifade etmek için kullanılan "fe'ûl" vezninde bir kelime demektir. Bunun tahir (temiz) anlamında olduğu şeklinde Hanefi'nin lehine delil olacak bir taraf da olmaz. Buna dair açıklamalar daha önceden el-Furkan Sûresi'nde (25/48. âyet, 1. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. Allah'a hamdolsun. Tayyib el-Cemmal dedi ki: Sehl b. Abdullah'ın arkasında yatsı namazını kıldım. "Ve Rabbleri onlara son derece temiz bir şarab içirmiştir" âyetini okuyunca dudaklarını, ağzını sanki bir şey emiyormuş gibi hareket ettirmeye koyuldu. Namazını bitirince kendisine: Sen bir şeyler mi içiyorsun? Yoksa Kur'ân mı okuyorsun? denilince şu cevabı verdi; Allah'a yemin ederim, eğer bu âyeti okuduğum vakit ondan aldığım lezzet, onu ileceğim vakit ondan alacağım lezzet gibi olmasa bunu okumam. |
﴾ 21 ﴿