3O, delip geçen yıldızdır. İbn Abbâs: Bu oğlaktır demiştir. Yine ondan ve Ali b. Ebî Tâlib (radıyallahü anhüma) ile el-Ferrâ'dan nakledildiğine göre "delip geçen yıldız" yedinci semadaki bir yıldızdır. Bu semada, o yıldızdan başka yıldız bulunmaz. Sair yıldızlar semada yerlerini aldıklarında bu yıldız da onların semasına iner ve onlarla birlikte bulunur. Sonra da yedinci semadaki yerine geri döner. Bu yıldız Zuhal (Satürn)dir. O bakımdan bu inerken de bir Tarık'tır, yerine çıkarken de bir Tarık'tır. el-Ferrâ', kuş yükseldiği vakit; "Sekabe’t-tâiru" denildiğini nakletmektedir. Ebû Salih, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem), Ebû Talib ile birlikte oturuyor idi. Bir yıldız düştü, yeryüzünün her tarafı aydınlandı. Ebû Talib bundan korktu ve: "Bu nedir?" dedi. Peygamber şöyle buyurdu: "Bu kendisi ile (şeytanların) taşlandığı bir yıldızdır, bu yüce Allah'ın âyetlerinden bir âyettir." Ebû Talib bu işe hayret etti ve: "Yemin olsun göğe ve Tarık'a" âyeti nazil oldu. el-Vâhidi, Esbâbu Nüzûli'l-Kur’ân, s. 476. Yine İbn Abbâs'tan rivâyet edildiğine göre şöyle demiştir: "Yemin olsun göğe ve Tarık'a" semaya ve onda yükselen şeylere demektir. Yine İbn Abbâs ve Atâ'dan: "Delip geçen" şeytanın kendisi ile taşlandığı yıldızdır, diye açıklamış oldukları rivâyet edilmiştir. Katade dedi ki: Bu âyet diğer yıldızlar hakkında da umumidir. Çünkü bu yıldızların hepsi geceleyin doğarlar. Geceleyin sana gelen herbir şeye; "Târik" denilir. Şair şöyle demiştir: "Senin gibi hamile ve süt emziren nice kadına geceleyin gittim de, Nazarlık taktığı yahut süt emzirdiği evladı ile ilgilenmekten alıkoydum onu." Yine bir başka şair şöyle demektedir: "Görmediniz mi beni, geceleyin (ona) gittiğim her seferinde Koku sürünmemiş olsa dahi, onda bir hoş koku gördüğümü?" Buna göre "Târik" yıldız için cins isimdir. Ona bu ismin veriliş sebebi geceleyin görülmesidir. Şu Hadîs-i şerîfte de (bu lâfız) bu anlamda kullanılmıştır: "Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) kocası yanında bulunmayan hanım, (etek) traş(ı) olsun, saçı başı birbirine karışmış kadın taransın diye, yolculuktan dönenin hanımının yanına geceleyin (habersiz) girmesini yasaklamıştır." Bu manadaki hadisler için bk: Buhârî, V, 2008, 2009: Müslim, III, 1527; Müsned, III. 298, 355. Araplar geceleyin bir yere giden herkese "Târik" derler. Geceleyin gelen bir kimseye; "Taraka fulanun" "Filan geceleyin geldi" denir. Fiil; "Taraka, yetruku, turukan" "Geceleyin geldi gelir, geceleyin gelmek" ...diye gelir. Bu işi yapan kimseye de (ism-i fail): "Târık" denilir. İbnu'r-Rumî şöyle demiştir: "Ey başlangıcı vaktinde sevinip, geceleyin uyuyan kişi! Kötü musibetler bazan seher vakti gelebilirler. Baş tarafı hoş olan bir gece dolayısıyla sevinme sakın! Nice gece sonları ateşler körükler." es-Sıhah’ta şöyle denilmektedir: Târik, kendisine 'sabah yıldızı" denilen bir yıldızdır. Hind'in söylediği şu beyitte de bu anlamdadır: "Bizler, yani Tarık'ın kızları Yastıklar (değerli yaygılar) üzerinde yürürüz." Yani bizim babamız, şeref itibariyle aydınlık saçan yıldız gibidir. el-Maverdî dedi ki: "Tark"ın asıl anlamı dövmektir. (Balyoza, büyük çekice) "mitraka" denilmesi de burdan gelmektedir. Geceleyin gelen kimseye "Târık" deniliş sebebi, yerine ulaşmak için (kapı ve benzerlerini) "çalmaya" ihtiyacı oluşundan dolayıdır. Bazıları da şöyle demiştir: Tark, gündüz de olabilir. Çünkü Araplar: "Eteytuke’l-yevme tarkateyni" "Bugün sana iki tarka (defa) geldim." derler. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın şu âyetinde de bu anlamda kullanılmıştır: "Euzu bike min şerri tavâriki‘l-leyli ve’n-nehâri illâ târikân yetruku bihayrin yâ Rahmân" "Geceleyin ve gündüzün gelenlerin şerlerinden -hayır ile gelip kapıyı çalan müstesna- Sana sığınırım, ey Rahmân!" Muvatta’, II, 950; Nesâî, es-Sünenu'l-Kübrâ, VI, 237; Taberânî, Evsat, I, 19, Kebir, IV, 114, XXV, 12 Şair Cerir bu fiili kullanarak şöyle demiştir "Kalbleri avlayan çaldı kapını; fakat bu vakit Ziyaret zamanı değildir "esenlikle geri dön" (dedim ona)." Daha sonra yüce Allah (Tarık'ı) açıklayarak şöyle buyurmaktadır: "Tarık'ın ne olduğunu ne bildirdi sana? O delip, geçen yıldızdır" âyetindeki: "Es-sâkib" "Delip, geçen;" aydınlatan, aydınlık saçan, demektir. "Şihâbun sâkibun" "Parlak, delici bir alev" (es-Saffat, 37/10) âyetinde de bu anlamda kullanılmıştır. "Sekabe, yeskubu, sukuben ve sikâbeten" "Aydınlattı, aydınlatır, aydınlatmak" ifadeleri aydınlatmayı anlatmak için kullanılır. (Buna göre) "delip geçmesi" onun aydınlatması, ışık saçması demektir. Araplar: "Ateşini aydınlat (alevlendir)" anlamında; "Eskib nârake" derler. Şair de şöyle demiştir: "İnsanlar onu (ününü) etrafa yaydılar, sanki o, Çalıçırpı ile yakılıp alevlendirilmiş yükseklerdeki bir ateş gibidir." Mücahid: Delip geçen: Alev ve hararet saçan demektir. el-Kuşeyri dedi ki: Çoğunluk "Târik" ve "Sâkıb'ın kendileriyle genel anlamın kastedildiği -Mücahid'den de zikrettiğimiz gibi- bir cins ismi olduğu kanaatindedir. "Tarık'ın ne olduğunu ne bildirdi sana?" âyeti da kendisine yemin içilen bu vatlıkların şanının büyüklüğüne işaret etmek içindir. Süfyan dedi ki: Kur'ân-ı Kerîm'de: "Vemâ edrâke" "Sana ne bildirdi?" diye varid olmuş herbir hususu ona (Peygambere) haber vermiştir. "Vemâ yudrike" "Sen nerden bileceksin" diye soru sorulmuş herbir şey de ona (Peygambere) bildirilmemiştir. |
﴾ 3 ﴿