10Onu örten ise, muhakkak ziyana uğramıştır. "Onu temizleyen muhakkak felâh bulmuştur" âyeti, yeminin cevabıdır, "Lekad efleha" "Yemin olsun ki... felâh bulmuştur" anlamındadır. ez-Zeccâc dedi ki: "Lâm"ın hazfedilmesi ifadenin uzaması dolayısı iledir. İfadenin uzamış olması "lâm"ın yerini tutmuş olmaktadır. Cevabın hazfedilmiş olduğu da söylenmiştir. Güneşe ... şuna ve şuna yemin olsun ki; siz mutlaka ölümden sonra diriltileceksinizdir, demektir. ez-Zemahşerî dedi ki: Cevabın takdiri: Semûd kavmi, Salih'i yalanladıkları için Allah, onlara azâb gönderdiği gibi, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'ı yalanladıklarından ötürü yemin olsun ki, Allah Mekkelilerin üzerine azabını gönderecektir, şeklindedir. "Onu temizleyen muhakkak felâh bulmuştur" âyeti; başına tabi bir ifadedir. Çünkü daha önce yüce Allah: "Sonra da ona hem kötülüğü, hem de takvayı ilham edene ki" (8. âyet) diye bir istidradda -ara bir konudan sözetmeye- geçmiş bulunmaktadır. Bunun yeminin cevabı ile bir ilgisi yoktur. İfadede hazf sözkonusu olmaksızın takdim ve tehir olduğu da söylenmiştir. Yani: Onu temizleyen muhakkak felâh bulmuştur. Onu örten kimse de muhakkak ziyana uğramıştır. Yemin olsun güneşe ve aydınlığına, demektir. "Onu temizleyen" yani yüce Allah'ın itaat ile nefsini arındırdığı kimse "muhakkak felâh bulmuştur. Onu örten kimse de muhakkak ziyana uğramıştır." Yüce Allah'ın masiyet ile örttüğü nefis ziyana uğramıştır, demektir. İbn Abbâs da şöyle demiştir: Saptırdığı ve azdırdığı bir nefis hüsrana uğramıştır. Bir diğer açıklama da şöyledir: Allah'a itaat etmek ve salih ameller işlemek suretiyle kendisini (nefsini) arındıran kimse kurtuluşa ermiş, buna karşılık masiyetlerle nefsini örten kimse de hüsrana uğramıştır. Bu açıklamayı da Katade ve başkaları yapmıştır. Temizleme (zekat)ın asıl anlamı, artmak ve gelişip çoğalmak demektir. Verimi bol olan mahsûlü anlatmak üzere kullanılan: "Zekâ’z-zer’i" "Mahsûl bollaştı" ifadesi buradan geldiği gibi "hakimin şahidi tezkiyesi" ifadesi de buradan gelmektedir, Çünkü hakim adaletli olduğuna hükmetmekle ve ondan güzel bir şekilde sözetmekle şahidi yüceltmiş olur. Bu anlamdaki açıklamalar yeterli bir şekilde el-Bakara Sûresi'nin baş taraflarında (2/43. âyet 3. başlıkta) geçmiş bulunmaktadır. İyilik işleyen, iyi işler yapmak için elini çabuk tutan kimse, nefsini açığa çıkartmış ve yüceltmiş olur. Soylu Araplar başkasından bir şeyler alarak geçinen kimseler tarafından yerleri bilinsin diye yüksekçe yerlerde konaklar, geceleyin gidip gelenler için ateşler yakarlardı. Bayağı kimseler ise mağara ve kovuk gibi yerlerle vadilerin alt taraflarında yerleşirlerdi. Bundan maksatları ise kendilerinden bir şeyler isteyecekler tarafından yerlerinin bilinmemesi idi. İşte ötekiler kendi nefislerini yükseltmiş ve arındırmış oldular. Diğerleri ise kendi nefislerini gizleyip, üstünü kapatmış oldular. İşte günahkar da her zaman için öyledir. Mertliği azdır, kişiliği zayıftır masiyetler işlediğinden ötürü başı önünde eğiktir. "Onu örten"in onu azgınlığa götüren anlamında olduğu da söylenmiştir. Şair şöyle demiştir: "Amr kabilesini azgınlaştıran sensin, bundan ötürü onların Hanımları onlar tarafından yitirilmiş dullar oldular." Dilciler şöyle demişlerdir: Bu lâfzın aslı "tedsis"den gelmek üzere: "Dessehâ" şeklinde olup, bu da bir şeyi bir şeyin içinde gizleyip saklamak demektir. Buradaki "sin" harflerinin birisi "ye"ye dönüştürülmüştür. Nitekim: "Kasseytu ezfâri" "Tırnaklarımı kestim" denilmesi de buna benzemektedir. Oysa bunun aslı -"ye" yerine-: "Kasastu ezfâri" şeklinde "sad"dır. "Tekassasa" fiilini "Tekassâ" diye kullanmaları da buna benzemektedir. İbnu'l-A'rabî dedi ki: "Onu örten kimse de muhakkak ziyana uğramıştır" âyeti, kendi nefsini -onlardan olmadığı halde- salihler arasına katan kimse (hüsrana uğramıştır), demektir. |
﴾ 10 ﴿