8Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yapıyorsa ,onu görecektir. Bu âyete dair açıklamalarımızı üç başlık halinde yunacağız: 1- Hayır da, Şer de Karşılıksız Değildir: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görecektir" âyeti ile ilgili olarak İbn Abbâs şöyle dermiş: Kâfirlerden zerre ağırlığınca, bir hayır işleyen bir kimse, onu dünyada görecektir. Âhirette ona karşılık sevabı yoktur. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işleyecek olursa, şirkin cezası ile birlikte âhirette de o kötülüğü dolayısıyla cezalandırılacaktır. Mü’minler arasından zerre ağırlığınca kötülük işleyen bir kimse o kötülüğü dünyada görür, ölümden sonra âhirette ondan dolayı cezalandırılmaz, af edilir. Zerre ağırlığınca hayır işleyecek olursa, onun bu hayrı kabul edilir ve âhirette onun için kat kat arttırılır. Bir hadiste; "Zerrenin ağırlığı yoktur" İbn Hacer, Fethu'l-Bari, VIII, 250de: "Denildiğine yöre zerrenin ağırlığı yoktur" şeklinde ve hadis olduğuna dair herhangi bir işarette bulunmadan. denilmektedir. Bu, yüce Allah'ın Âdemoğlunun küçük olsun, büyük olsun yaptığı hiçbir amelden gafil olmadığına dair verdiği bir örnektir. Bu da yüce Allah'ın şu âyetine benzemektedir: "Allah, şüphesiz zerre ağırlığı kadardaki zulmetmez." (en-Nısa, 4/40) Orada (bu âyet açıklanırken) zerre ve onun ağırlığının bulunmadığına dair açıklamalar geçmiş bulunmaktadır. Bazı dilbilginleri, kişinin eliyle yere vurup, una yapışan topraklara "zerre" denildiğini zikretmektedirler. İbn Abbâs da böyle demiştir: Elini yerin üzerine koyup kaldırdığın vakit, ona yapışan herbir toprak tanesine "zerre" denilir, Muhammed b. Ka'b el-Kurazi dedi ki: Herhangi bir kâfir zerre ağırlığınca hayır işleyecek olursa, onun mükâfatını dünya hayatında, kendi canında, malında, hanımında ve çocuklarında görür. Öyle ki dünyadan ayrılacağı vakit, Allah nezdinde karşılığını görecek hiçbir hayrı kalmamış olur. Mü’min olup zerre ağırlığınca şer işleyen kimse de bunun cezasını dünya hayatında, malında, canında, çocuklarında ve hanımında görür. Öyle ki dünyadan Allah'ın nezdinde (cezasını çekeceği) bir şer bulunmaksızın dünyadan ayrılır. Bunun delili güvenilir ilim adamlarının rivâyet ettikleri Enes yoluyla gelen Hadîs-i şerîftir. Buna göre bu âyet-i kerîme Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a indiği sırada Ebû Bekir yemek yiyormuş. Hemen durup: Ey Allah'ın Rasûlü bizlere işlediğimiz hayır ve şer türünden bütün ameller(in karşılıkları) gösterilecek mi? Peygamber şöyle buyurdu: "Senin görüp hoşlanmadığın şeyler kötülüğün zerrelerinin ağırlığındır. İşlediğiniz zerre ağırlıklarınca olan hayırlar ise sizin için saklanır. Nihayet kıyâmet gününde onun (o zerrelerin) karşılıkları size verilir." Taberânî, Evsat, VIII, 204; Beyhaki, Şuabu'l-iman, VII, 152 Ebû İdris dedi ki: Yüce Allah'ın Kitabında bunu tasdik eden âyet şudur: "Size isabet eden her musibet ellerinizle kazandıklarınız sebebi iledir, çoğunu da affeder," (eş-Şura, 42/30) Mukâtil dedi ki; Bu âyet iki kişi hakkında inmiştir. Şöyle ki; Yüce Allah'ın: "Yemeğe olan sevgilerine rağmen... yemek yedirirler." (el-İnsan, 76/8) âyeti nazil olunca, onlardan herhangi birisine dilenci gelip de ona bir hurma, bir ekmek parçası yahut bir ceviz vermeyi az görürdü. Bir diğeri ise bir defa yalan söylemek, gıybet etmek (harama) bakmak gibi küçük günahları önemsemez ve: Allah cehennem tehdidini büyük günahlar için yapmıştır, derdi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nazil olarak az miktardaki hayrı (malı) vermeye onları teşvik etti. Çünkü böylelikle çoğalabilir. Diğer taraftan küçük günahlardan onları sakındırdı. Zira böylelikle onlar da çoğalabilir. Said b. Cübeyr de böyle demiştir. Kişinin gözünde küçük görülen günahlar, kıyâmet gününde dağlardan daha büyük olacaktır ve onun bütün iyilikleri de onun gözünde herşeyden daha az görülür. 2- "Onu Görecektir" Anlamındaki Âyetin Okunması: " Onu görecektir" âyeti genel olarak her iki yerde de "ye" harfi üstün olarak okunmuştur. el-Cahderi, es-Sülemi, Îsa b. Ömer ve Âsım'dan rivâyetle Eban, "ye" harfini ötreli olarak okumuşlardır. Allah ona o amelini gösterecektir, demektir. Tercihe değer olan birincisidir. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur; "O gün herkes iyilik türünden ne işlediyse, onu hazırlanmış bulacak."(Âl-i İmrân, 3/30) "Onu görecektir" (anlamındaki) âyetindeki "ne" lâfzını Hişam her iki yerde de sakin okumuştur. el-Kisai aynı şekilde bunu Ebû Bekr, Ebû Hay ve ve el-Muğîre'den rivâyet etmiştir. Yakub, ez-Zühri, el-Cahderi ve Şeybe ise (ötreyi) belli belirsiz çıkartmışlar, diğerleri ise açıkça ötreyi okumuşlardır. "Onu görecektir" âyetinin, karşılığını görecektir, anlamında olduğu söylenmiştir. Çünkü onun yaptığı amel geçip gitmiştir, yok olmuştur, görünmesi sözkonusu değildir. Şu beyitler zikredilmiştir: "Haddi aşıp günah kazanan; Zerre ağırlığınca dahi olsa görecektir onu Kötülük yaptığı için kötülük görecek Yaptığı iyilikler karşılığında ise ona iyilik verilecek Böyledir şanı yüce Rahibimin âyeti Zülzilet Sûresi’nde; bütün yüce övgüler O'na." İbn Abbâs dedi ki: Kur'ân'da en muhkem âyet budur. Doğru da söylemiştir. Çünkü ilim adamları bu âyetin umumi olduğunu -umumu kabul edenler de, etmeyenler de- ittifakla kabul etmişlerdir. Ka'b el-Ahbar'ın şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Allah, Muhammed'e iki âyet indirmiştir ki, bunlar Tevrat'ta, İncil'de, Zebur'da ve Sahifelerde bulunanların hepsini kapsamıştır: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yaparsa onu görecektir." Şeyh Ebû Medyen yüce Allah'ın: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa onu görecektir." âyetini: Nihai akıbetten önce şimdiki halinde görecektir, diye açıklamıştır. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) bu âyet-i kerimeye "el-âyatü'l-camiatu'l-fâzzetu": (eşsiz ve kapsamlı ayet) ismini verirdi, Nitekim Sahih'de belirtildiğine göre-, kendisine eşekler hakkında soru sorulup, katırlar hakkında bir şey söylememiştir. Halbuki her ikisi hakkında verilecek cevab aynıdır. Zira katırlar ve eşeklerin her ikisinde de ileri hücum da, kaçmak da sözkonusu olmaz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) adar hakkındaki sürekli mükâfatı ve kesintisiz sevabı sözkonusu edince birisi eşşekler hakkında soru sormuştur. Çünkü o gün onların yanında katır yoktu. Hicaz'a da sadece Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a Mukavkıs’ın kendisine hediye ettiği "düldül" adındaki katırdan başka bir katır girmemişti, Peygamber ona âyetin umumi manasından hareketle eşekler hakkında fetva vermiş idi ve esasen eşekte pek çok zerre ağırlığı(na tekabül edecek ağırlık) bulunur. Bu açıklamayı İbnu'l-Arabi yapmıştır. Muvatta’'da da şöyle denilmektedir: Bir yoksul mü’minlerin annesi Âişe'den yiyecek birşeyler istedi. Önünde bir miktar üzüm vardı. Birisine: Bir tane al ve bunu ona ver dedi. Bu kişi ona hayretle bakmaya koyuldu, şöyle dedi: Hayret mi ediyorsun! Senin görüşüne göre bu bir tanede kaç tane zerre ağırlığı vardır. Muvatta’, II, 997; Beyhakî, Şuabu'l-Îman, III, 254; Miinzırî, Terğib, II. 9. Sa'd b. Ebi Vakkas'dan rivâyet edildiğine göre o, iki hurma tanesini sadaka olarak verdi. Dilenci elini kapattı, dilenciye şöyle dedi: Allah bizden zerrelerin ağırlığını dahi kabul eder. İki hurma tanesinde ise pekçok zerre ağırlığı vardır. el-Muttalib b. Hantab'ın rivâyet ettiğine göre; bir bedevi Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'ın bu âyeti okuduğunu dinlemiş ve: Ey Allah'ın Rasûlü demiş, zerre ağırlığı kadar mı? Peygamber: "Evet" deyince, bedevi şöyle demiş; Vay benim kusurlarım demiş ve bu sözlerini defalarca tekrarlayıp, durduktan sonra onu (âyeti) tekrarlayarak kalkmış. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem): "Îman bu bedevi arabın kalbine girmiş bulunuyor" diye buyurmuş. Suyuti, ed-Durru'l-Mensur, VIII, 595. el-Hasen dedi ki: Ferezdak'ın amcası Sa'saa, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’ın huzuruna gelmiş. "Kim zerre ağırlığınca... yaparsa" âyetlerini işitince şöyle demiş: Kur'ân'dan başka hiçbir şey işitmesem gam yemem. Bu kadarı bana yeter. Çünkü bundan daha ileri hiçbir öğüt olamaz. Bunu es-Salebi zikretmiştir, el-Maverdî'nin lâfzıyla şöyledir: Rivâyet edildiğine göre Ferezdak'ın dedesi olan Sa'saa b. Nacîye, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek ondan (kendisine) Kur'ân okumasını istemiş, Peygamber ona bu âyeti okumuş. Sa'saa: Bana bu kadarı yeter, bana bu kadarı yeter, demiş. Eğer ben zerre ağırlığı kadar bir kötülük işleyecek olursam, onu göreceğim. Ma'mer'in, Zeyd b. Eslem'den rivâyetine göre bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a gelerek şöyle demiş: Allah'ın sana öğrettiğinden sen de bana öğret. Peygamber onu, ona bir şeyler öğretmek üzere bir kişiye havale etmiş, o kişi de ona: "Yer kendine has bir sarsıntı ile sarsıldığı zaman" (1. âyet) Sûresi "ni öğretmeye koyulmuş. Nihayet: "Kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük yaparsa onu görecektir" buyruklarına gelince bu adam: Bu kadar bana yeter, demiş. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a haber verince Peygamber: "Onu bırakın. Çünkü gerçekten o artık fıkhetmiş oldu" diye buyurmuş. Maverdî, Nüket, VI, 321-322; el-İsâbe, 111, 347. (4) Süyûtî, ed-Durru'l-Mensûr, VIII, 597 Nakledildiğine göre bedevi bir arap; "Kim... bir hayır yapıyorsa" âyetini sonraya bırakarak okumuş ona: Sen âyetler arasında takdim ve tehir yaptın denilince, şu cevabı vermiş: "Sizler ister Herşâ'nın iç tarafından gidiniz, ister arka tarafından gidiniz; şüphesiz ki Herşâ'nın her iki tarafı da oraya giden bir yoldur." (Zilzâl Sûresi burada sona ermektedir. Allah'a hamd olsun). |
﴾ 8 ﴿