KÂFİRÛN SÛRESİ

Rahmân ve Rahîm Allah'ın İsmi ile

İbn Mes’ûd, el-Hasen ve İkrime'nin görüşüne göre Mekke'de inmiştir. İbn Abbâs'ın iki görüşünden birisine, Katade ve ed-Dahhak'a göre de Medine'de inmiştir. Altı âyettir.

Tirmizî'de, Enes'den rivâyet edilen hadiste; "O Kur'ân'ın üçte birine denktir" dediği nakledilmiştir. Dörtte birine denktir...' manasında ve İbn Abbâs ve Enes b. Malik'ten: Tirmizi, V, 166; yalnız Enes b. Malikten: Müsned, III, 146.

Ebû Bekr el-Enbari'nin "er-Redd(u ala men Halefe Mushafe Usmane)" adlı eserinde şöyle denilmektedir: Bize Abdullah b. Naciye haber verdi, dedi ki: Bize Yusuf anlattı, dedi ki: Bize el-Ka'nebi ve Ebû Vail anlattı. Onlar Mûsa b. Verdân'dan, o Enes'den dedi ki: Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu: "De ki: Ey kâfirler" (1. âyet) (Sûresi) Kur'ân'ın dörtte birine denktir." Bk. bir önceki not, Ayrıca bunu Enes'e mevkuf bir rivâyet olarak da zikretmiştir.

Hafız Ebû Muhammed Abdu’l-Ğani b. Said de İbn Ömer'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) ashabı ile birlikte bir yolculuk esnasında sabah namazını kıldı.

"De ki ey kâfirler" ile

"De ki o Allah'tır, bir tektir" (sûrelerin)i (İhlas, 112/1) okudu. Sonra: "Ben size Kur'ân'ın üçte biri ile dörtte birini okudum" diye buyurdu. Abd b. Humeyd, Müsned, s. 678; İbn Abdi'l-Berr, et-Temhîd, VII, 260.

Cübeyr b. Mut'im'in rivâyetine göre Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: "Ey Cübeyr! Sen bir yolculuğa çıktığın vakit görünüş itibarı, ile arkadaşlarının en güzeli, azık itibari ile de en çok azığı bulunan bir kişi olmak ister misin" Ben evet dedim. Şöyle buyurdu: "O halde "de ki: Ey kâfirler"den başlayarak "De ki sığınırım insanların Rabbine" (Nas, 114/1) âyetine kadar şu beş sûreyi oku ve okumana "Bismillahirrahmanirrahim" diye başla!" dedi ki: Allah'a yemin olsun ki ben malı çok olmayan birisi idim. Yolculuğa çıktığım vakit onların (yol arkadaşlarımın) görünüş itibariyle en kötüsü, azığı en azı olurdum. Fakat bunları okumaya başladığımdan itiraben yolculuğumdan geri dönünceye kadar görünüşü aralarında en güzel olan, azığı en çok olan ben olurdum. Ebû Yala. Müsned, XIII, 414, Suyûtî, ed-Durru'l Mensur, VIII, 65.

Ferve b. Nevfel el-Eşcai dedi ki: Bir adam Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)a: Bana tavsiyede bulun dedi. Peygamber: "Uyuyacağın vakit: "De ki: Ey kâfirler" (1. âyet) (sûresin)i oku. O şirkten bir teberridir (kurtuluş ve uzaklaşışdır)" Tirmizi, V. 'İ75; Dârimî, 11, 551; Ebû Dâvûd, İV, 513; Müsned, m, 456; Nesâî, es-Sunenu'l-Kübrâ, VI, 200, 254; Ebû Ya'lâ, Müsned, III, Kİ9: Taberânî, Evsat, I. 272, II, 2~ 5. Bunu Ebû Bekr el-Enbari ve başkaları rivâyet etmiştir.

İbn Abbâs dedi ki: Kur'ân-ı Kerîm'de ondan daha çok İblisi öfkelendiren bir şey yoktur. Çünkü bu sûre bir tevhiddir ve şirkten bir ibranamedir.

el-Esmai dedi ki:

"De ki ey kâfirler" (1. âyet) Sûresi ile

"De ki: O Allah'tır, bir tektir" (İhlas, 112/1) Sûresine iki mukaşkışe (şifa veren) denilirdi. Çünkü her ikisi de münafıklıktan yana insana şifa verirler.

Ebû Ubeyde dedi ki: Tıpkı katranın devenin uyuzuna şifa olup iyileştirdiği gibi.

İbnu's-Sikkît dedi ki: Yara ve çiçek hastalığı kuruyup, kabukları dökülmeye başladığı vakit, devede uyuz hastalığı da kuruyacak olursa: Derisi kuruyup iyileşti, kabukları döküldü" denilir. Bu tüllerden sonuncusu her iki sûreye ayrı ayrı inim olan -mukaşkişe" ism-i failinin fiil kökünü teşkil etmektedir.

1

De ki: Ey kâfirler,

İbn İshak ve başkalarının İbn Abbâs'tan naklettiklerine göre bu sûrenin nüzul sebebi şudur: el-Velid b. el-Muğire, el-As b. Vail, el-Esved b. Abdu'l-Muttalib ve Umeyye b. Halef Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) ile karşılaşmışlar ve: Ey Muhammed, demişler, Haydi biz senin taptığına tapalım. Sen de bizim taptığımıza tap. Böylelikle sen de, biz de bütün işlerimizde ortak olmuş olacağız. Eğer senin getirdiklerin bizim elimizde bulunanlardan hayırlı ise böylelikle o hayırda sana ortak olmuş olacağız. Biz de o hayırdan payımızı alacağız. Yok eğer bizim ellerimizdeki senin elindekinden hayırlı ise o vakit sen de bizim işimizde bize ortak olacak ve ondan payını almış olacaksın. Bunun üzerine yüce Allah:

"De ki: Ey kâfirler" (sûresin)i indirdi.

Ebû Salih, İbn Abbâs'tan şöyle dediğini nakletmektedir: Onlar Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a şöyle dedi: Eğer ilahlarımızdan birisine olsun el değdirsen dahi hiç şüphesiz seni tasdik ederiz. Bunun üzerine Cebrâîl Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'a bu sûreyi indirdi. Onlar da ondan ümid kestiler, ona ve ashabına eziyetler, işkenceler etmeye koyuldular.

("el-Kâfirûn"un başındaki) "elif" ile "lârn" her ne kadar "eyyuhâ: ey'in sıfatı olmak bakımından cins için ise de, mana itibariyle ma'hud (bilinen) kimseler hakkında kullanılmıştır. Çünkü daha önce yüce Allah'ın ilminde kâfir olarak öleceği bilinen kimselere bir hitaptır. Dolayısıyla bu âyet, umum lâfzı ile gelmiş, hususiyet ifade eden lâfızlardandır.

Buna yakın bir açıklama da el-Maverdi'den nakledilmiştir: Sûre cevab olmak üzere inmiş ve

"kâfirler" ile bütün kâfirleri değil, onlardan muayyen bir topluluğu kastetmiştir. Çünkü onların arasından îman eden ve Allah'a ibadet eden kimseler çıktığı gibi, yine onların arasından küfrü üzere ölen ya da öldürülenler de olmuştur. İşte bu âyetler ile kendilerine hitab ve sözü edilenler bunlardır.

Ebû Bekr b. el-Enbârî dedi ki: Kur'ân-ı Kerîm'e dil uzatan kimseler: " O kâfir olanlara de ki: Ben sizin ibadet etmekte olduklarınıza tapmam" diye okumuşlar ve doğru olanın bu olduğunu iddia etmişlerdir. Halbuki bu, âlemlerin Rabbi olan Allah'a bir iftira ve bu sûrenin ihtiva ettiği manayı bir zayıflatma, müşriklere bu alçaltıcı hitab ile hitab etmesini istemekle peygamberinin müşrikleri zelil kılma maksadını akıl ve fikir sahibi herkesin kabul etmek istemediği, kendisine yediremediği bir hali kabul etmek zorunda bırakması maksadını ortadan kaldırmaktadır. Çünkü bu kimselerin ileri sürdükleri o batıl lâfızlarındaki manayı bizim kıraatimiz zaten kapsamaktadır. Ayrıca onların batıl iddialarında ve tahriflerinde sözkonusu olmayan bir tevili de katmakladır. Çünkü bizim kıraatimizin anlamı şudur: "O kâfirlere de ki: Ey kâfirler!" Bunun doğruluğunun delili de şudur: Arab eğer muhatabına: Zeyd'e: bize yönel de, diyecek olursa bu: Sen Zeyd'e: Ey Zeyd bize yönel de demektir. İşte bizim kıraatimiz onların iddia ettiklerinin tamamını kapsadığı gibi, onların batıl iddialarında en güzel lâfız ve en beliğ bir mana da sakıt olmaktadır. Çünkü Allah Rasûlü, onların meclislerinde yanlarına gidiyor ve onlara:

"Ey kâfirler!" diye hitab ediyordu. Onların küfre nisbet edilmelerinden ve onların kapsamına girmekten nefret ettiklerini biliyordu. Şu kadar var ki o, onların kendisine el uzatmalarına karşı yahutu onlar tarafından ona bir eziyet vermelerine karşı korunma ve himaye altında Mi. Allah'ın indirdiği şekliyle:

"De ki ey kâflrler"i okumayan bir kimse, Rasûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem)'a ait bir âyet (ve mucize)i de ortadan kaldırmış olur, Müslümanların böyle bir işe alelacele kalkışmamaları ve peygamberlerinden Allah'ın kendisine bağışlamış ve kendileriyle şereflendirmiş olduğu faziletleri ondan almak suretiyle, ona karşı cüretkarlık göstermemeleri gerekir.

İbarelerin tekrarı ile ilgili açıklamaya gelince bunun onların umutlarını kesmeyi tekid etmek için geldiği söylenmiştir. Nitekim: Allah'a yemin ederim, ben bunu yapmam. Sonra yine Allah'a yemin ederim, ben bunu yapmam, demek de böyledir.

Meani bilginlerinin pek çoğu şöyle demişlerdir: Kur'ân Arapların dili ile inmiştir. Onların anlatımda İzledikleri yollardan birisi de te'kid ve konuyu iyice kavratmak maksadı ile (gerekti ifadeleri) tekrarlamaktır. Aynı şekilde kolaylık olsun ve veciz söylensin (kısa kesilsin) maksadı ile ifadeleri kısa tutmak da onların izledikleri yollardan birisidir. Çünkü hatibin ya da konuşan kimsenin bir husustan çıkıp, bir diğerine geçmesi, konuşması halinde tek bir şey ile yetinmesinden daha uygundur. Nitekim yüce Allah:

 

"Böyle iken (ey cin ve insanlar topluluğu!) Rabbinizin hangi nimetlerini yalan sayarsınız." (er-Rahmân, 55/13);

"O gün yalanlayanların vay haline" (el-Mutaffifin. 83/10);

"Hayır, pek yakında bilecekler. Sonra yine kayır pek yakında bilecekler." (Nebe, 78/4-5) ve

"Muhakkak zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Şüphesiz zorlukla birlikte bir kolaylık vardır" (İnşirah, 94/5-6) diye buyurmuştur. Bütün bunlar ise te'kiddir,

Bazen kişi: At, at! Acele et, acele et de diyebilir. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)'in sahih hadiste söylediği: "Hayır İzin vermeyeceğim, sonra yine hayır izin vermeyeceğim. Şüphesiz Fatıma benden bir parçadır..." buyurması da bu kabildendir. Müslim, IV, 1902; Buhârî, V, 2004; İbn Hibban, Sahih, XV, 405; Tirmizi, V, 6<#i; Ebû Dâvûd, II. 226: İbn Mace. L 643: Müsned. IV. 32H. Bu hadisi Müslim rivâyet etmiştir.

Şair şöyle demiştir:

"Sen Kindeti topluluklara ne diye sormadın;

Gittikleri günü: Nereye nereye, diye?"

Bir başka sair de sövle demiştir:

"Ey Bekrliler, haydi bana Kuleyb'i diriltiniz

Ey Bekrliler, kaçış nereye nereye?"

Bir başkası şöyle demiştir:

"Ey Alkame, ey Alkame, ey Alkame!

Bütün Temimlilerin en hayırlıları ve en kerimi olan!"

Bir diğeri şöyle demiştir:

"Ey Akra' b. Habis, ey Akra'

Şüphesiz ki eğer kardeşin yere yıkılırsa, sen de yıkılmış olursun."

Bir diğeri de şöyle demiştir:

"Artık selamette ol, sonra yine selamette ol, tekrar sen yine selamette ol!

Sen konuşmasan dahi işte sana üç selam."

Bunların benzerleri pek çoktur.

Bu tekrar onların: Sen bizim putlarımıza taparsın, biz senin ilahına taparız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız. Sonra sen bizim ilahlarımıza taparsın, biz de senin ilahına taparız ve ardı arkasına seneler boyunca, ebediyyen biz bunu uygular gideriz; şeklindeki tekliflerine uygun olarak gelmiş bir ifade tarzıdır, diye de açıklanmıştır. Onların bütün söylediklerine zıtlıyla cevab verildi. Yani şüphesiz böyle bir şey ebediyyen olmayacaktır.

1 ﴿