4Onlar hem sana indirilen Kitaba ve hem de senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara îman ederler, âhiret gününe de kesinkes inanırlar. “O mü’minler” dan maksat, Ehl-i Kitap'tan Abdullah b. Selâm ve benzer îman edenlerdir. Bu gibileri Allah tarafından indirilen tüm vahye îman etmişlerdir. Kesin bir şekilde âhiret hayatına da şüphe duymayacaktan bir manada îman etmişler ve daha önceki inançları olan, “Cennete ancak Yahûdî veya Hırıstiyanlar girecektir, ancak sayılı günler onlara ateş dokunacaktır.” gibi sakat düşüncelerini de bir kenara atmışlardır. Bir de eğer bu kısmı, “....gaybe inanırlar.” kısmına atfedecek olursan, bu da, “muttakiler” cümlesinden olmuş olur. Böyle değil de bunu, “muttakiler” üzerine atfedecek olursan bu takdirde o cümleden olamazlar. Bu takdirde de sanki şöyle denilir gibidir: “Bu Kitap, takva sahipleri için bir hidâyet olduğu gibi, sana indirilenlere îman edenlere de bir hidâyettir.” Veya bundan murat şu olabilir: “Birincileri vasfetmek, tanıtmaktır. “Bunun ardından da araya bir bağ edatı koymuş oldu. Bu tıpkı şu cümlede olduğu gibi nitelikler arasına bir bağ edatının getirilmesine benzeyen bir durumdur. Meselâ; “O, cesur ve cömerttir.” gibi. Nitekim şâirin şu ifadesi de buna benzer bir örnektir: (.......) yani “Sana indirilene...” Yani Kur'ân'a îman ederler. Bundan kasıt, onların zamanında indirilmiş olan Kur'ân'ın bir kısmına îman değil, henüz inmeyip ileride inecek olan vahyin tamamına îman etmektir. Çünkü vahyin ya da Kur'ân'ın tamamına îman etmek vaciptir (yani farzdır). Âyette, “İndinlen “diye vahiyden geçmiş zaman ile söz edilmiştir. Halbuki bu ifade nâzil olduğu zaman henüz Kur'ân'ın bütünü inmiş değildi, ancak onların da vahyi ya da inzali bekleniyordu. Bunun böyle ifade edilmesinin sebebi, elde var olanın henüz inmemiş olana oranla daha galebe çalmış olması, fazla olması sebebiyle tamamı elde imiş gibi bir ifadeye yer verilmiştir. Çünkü onların da vahyi kesindir. Kaldı ki, vahyin bir kısmı gelmiş ve bir kısminin da gelmesi bekleniyor ise bu, tamamı gelmiş ya da nâzil olmuş hükmündedir ve öyle değerlendirilip kabul edilir. “Ve hem de senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara” . Dikkat edilirse burada da, daha önce geçmiş olan peygamberlere -Allah'ın salât ve selâmı üzerlerine olsun- indirilen başkaca kitaplara, demek istiyor. Burada (.......) kelimesi, (.......) kelimesinin müennesi (yani dişi kelimesidir ki, “son” anlamında olması bakımından, “İlkin” ya da “birincinin” zıttıdır ve bu bir sıfattır. Mevsûfu (yani niteleneni) de mahzûftur. Bu mahzûf yani asılda olmayan ve fakat olduğu var sayıları kelime, “ev, yurt” kelimesidir. Bunu da bir başka âyette geçen ifadeden öğreniyoruz. Çünkü yüce Allah şöyle buyurmuştur: “İşte âhiret yurdu” Kasas, 83. Bu kelime, sıfatı galibeden yani öteki dünya için en çok kullanılan bir sıfattır. Nitekim bu dünya için de, “dünya” kelimesi sıfat-ı galibedir. Böyle denildiğinde içinde yaşadığımız dünyadan başka bir dünya akla gelmez, öncelikli olarak aklımıza gelen bu dünya olur. İşte bu türden kullanılan sıfatlara sıfat-ı galibe denir. Kırâat imâmlarından Nâfi' bu kelimedeki (.......) harfini hazfetmek (çıkarmak) ve bunu harekesini de (.......) harfine nakletmek suretiyle hafifleterek okumuştur. Yani, (.......) yerine, (.......) olarak kırâat etmiştir. El-İykan: Şekke, şüphe ve şüpheye, işkillenmeye yer vermeksizin kesin bilgi ve ilim manasındadır. |
﴾ 4 ﴿