5İşte bu özelliklere sahip olanlar Rablerinden gelen bir hidâyet üzerindedirler; onlar gerçekten kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (.......) şayet, (.......) mübteda olarak kabul edilirse, (.......) de mahallen merfû' olur. Eğer böyle kabul edilmezse i'rabtan mahalli olmaz. Aynı zamanda ilk ilgi zamîrinin, (.......) üzerinde takdiri, geçerli kılınması ve ikincisinin de mübteda olarak merfû' kabul edilmesi de mümkündür. Bu takdir de, (.......) de bunun haberi olur. Hidâyetin ve felahın (yani kurtuluşun) bunlara tahsisi, kitap ehline tarizde bulunmaktır. Çünkü kitap ehli (yani Yahûdî ve Hnstiyanlar) Rasûlüllah (sallallahü aleyhi ve sellem)’in peygamberliğine îman etmezler. Buna rağmen kendilerinin hidâyet üzere olduklarını zannederler. Böylece de yarın Allah katında felaha ereceklerini umarlar. (.......) ifadesinde yer alan, (.......) cer harfindeki isti'lâ manası sadece bir temsildir ve takva sahiplerinin hidâyet noktasındaki kararlılıklarını gösterir. Yani cer edat olan, (.......) bir şeyin üzerine çıkmak, demektir. Buradaki mana takva sahiplerinin hidâyetin üzerine çıkmaları değil, temsili bir mana olarak, bundaki kararlılıkları belirtiliyor. Buna sağlam bir şekilde bağlılıklarına değiniliyor. Böylece bunların durumları âdeta bir şeyin üzerine çıkıp binen manasında temsili bir anlatımdır. Nitekim bunun bir benzer ifadesi de, “Hak üzerinde, bâtıl üzerinde” ibâresinde de geçmektedir. Kaldı ki şu ifade de bunu açık olarak ortaya koymaktadır. Meselâ: “Günahı binek edinmiş” , “Cehaleti, bilgisizliği yularını bırakmıyor” , “Rüzgarın esişine göre yön değiştirir” gibi. “Allah katından verilen bir hidâyet üzere” Burada, (.......) kelimesinin nekra olarak getirilmiş olması, kimsenin künhüne, incelik ve detayına ulaşamayacağı bir tür hidâyet, anlamındadır. Sanki, “Hangi hidâyet üzerindedirler?” denilir gibi bir ifade. Bunun benzer bir ifadesi şu cümledir: Bir etin üzerine düştüler. Bu şu demektir: Büyük ve tarifsiz bir et ziyafetine konuk oldular. İşte âyetteki ifade de böyle bir ifadedir. “İstediklerini elde ettiler, kaçtıkları şeylerden kurtuldular.” Felah: İstediğine ulaşmak, ona kavuşmak, demektir. Müflih: İstediğini kazanan, arzuladığını elde eden, manasındadır. Yani âdeta kendileri için çeşitli zafer yolları açılmış olan, demektir. Bu terkip yani kelime, yarmak ve açmak gibi manalara gelir. Nitekim buna benzer kelimeler de yani, Feal fiili (ilk harfi) (.......) ve aynel fiili (ikinci harfi) de (.......) olan kelimeler hep bu manadadırlar. Meselâ (.......), gibi. Bu âyette bir başka sûrede geçtiğinin aksine (.......) arasında atıf edatı ile gelmiştir. Halbuki şu âyette söz konusu işaret isimleri arasında atıf edatı yoktur. İşte âyet, Rabbimiz buyuruyor ki: “İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır.” A'râf, 179 Çünkü önceki âyette, aralarında atfın olmasını gerektiren bir durum vardır. O da, iki farklı haberin Bakara Sûresinin 5. Âyetinde yer almasıdır. İki haber arasında tam bir ittisal ya da beraberliğin var olması yanında, yine ikisi arasında tam bir inkita (kesiklik) bulunmaktadır. Bunlardan biri hidâyet, diğeri de felahtır (kurtuluştur). Çünkü ikisi arasında akıl ve varlık açısından bir temayüz bulunmaktadır. Hidâyet bu dünya ile alâkalıdır. Halbuki felah âhiret ile alâkalıdır. İşte bu bakımdan aralarında atıf (bağ) edatı yer almıştır. Halbuki yukarıdaki âyette geçen (A'râf, 179), “hayvanlar” tabiri ile, “gafiller ifadesi” sonuçta aynı şeydir, bu açıdan da aralarında bir bağlaç geçmesine yer verilmemiştir. Kısaca birinde gaflet olayı ile hayvanlara benzetme yer almıştır -ki bu A'râf Sûresinde böyledir- dolayısıyla ikinci ifade ilk ifadeyi teyid etmekte ve desteklemektedir, ikrar etmektedir. Bunun için de burada atfa ihtiyaç duyulmamıştır. (.......) zamîri ise, fasl zamîridir. Bunun da üç yaran bulunmaktadır. Bunlardan ilki; kendisinden sonra gelen kelimenin sıfat değil, haber olduğunu göstermektir. İkincisi de te'kid etmektir. Üçüncüsü de müsnedin, müsnedi ileyhe hasndır. Bu arada, müsnedin başka şey için değil, müsnedi ileyh için var olduğunu gösterip ortaya koymaktır. Ya da bu mübteda olabilir, haberi de, (.......) kelimesi olmuş olur. Cümle ise bütünüyle, (.......) nin haberidir. Buraya özellikle dikkatini çekmek isterim, Yüce Allah değişik yollarla, takva sahiplerinin hiçbir kimsenin erişip elde edemediği derecelere erdiğini tekrar tekrar ifadelerle uyanda bulunup dikkatimiz buraya çekilmek isteniyor. Bahis konusu edilen ise işaret ismi ve bu ismin tekrandır. Bu işaret ismiyle, takva sahipleri için, hidâyet açısından bir tercihin var olduğu gibi, yine onlar için felaha ermekle de bunun tercihin ya da seçilmiş olmanın var olduğu da bir gerçektir. (.......) kelimesinin ma'rife ya da belirli olarak gelmesine gelince, burada şöyle bir incelik bulunmaktadır: “Takva sahipleri, öyle insanlardır ki, onların âhirette felaha ya da kurtuluşa erecekleri sana ulaşmıştı. Nitekim senin beldenin halkından da birisinin kesin olarak dönüp tevbe edeceği de sana ulaşmıştı. Sen de, Onun kim olduğunu sorup soruşturmuşum, haberini öğrenmeye çalışmıştın. Sana o kişinin Zeyd bin Sabit olduğu haberi verilmişti.” Burada, (.......) ile (.......) arasına bu zamîrin girip yer alması, sana onların mertebelerini göstermek, istedikleri şeyi istemekte seni teşvik ettirmen, rağbet ettirmen içindir. Aynı zamanda onların gelecekleri için sundukları konularda seni daha zinde tutmak ve buna arzunu artırmak içindir. Allah'ım! Bizi takva elbisesiyle süsle. Bizi, Bakara Sûresinin başmda yer verip kendileriyle Sûreye giriş yaptığın kimselerden eyle! |
﴾ 5 ﴿