13

Onlara: “Şu halkın (insanların) îman ettikleri gibi siz de inanın.” denildiği zaman, onlar da: “Biz beyinsiz ve bunakların îman ettikleri gibi mi inanacakmışız, öyle mi?” derler. Şunu iyice bilin ki, onlar beyinsiz ahmakların ta kendileridir; ancak bunu bilmezler.

Onlara: (.......) denildiği zaman, onlar da: (.......) derler.” İşte burada onlara iki yönden öğüt verilmektedir.

Bunlardan ilki, halen üzerinde bulundukları ya da taşımakta oldukları inanç ve tavırlarının çirkin ve iğrenç olduğudur ki bunun doğru ve hak olandan uzak olduğu, sonuçta insanları fesâda götürdüğünün takbih edilmesi, yerilmesidir.

İkincisi de; kendilerine en doğru yolun hangisi olduğunun gösterilmesidir ki, bu da akıl sahiplerinin gittikleri yolda yürümek ve onlara tabi olmakla sağlanır.

Fakat onların bu teklife verdikleri cevap, hep cehaletlerinde ısrar etmeleri sebebiyle, o îman etmiş olanları akılsızlık, beyinsizlik ya da ahmaklıkla suçlamışlar, kendilerince onları aşağılamışlardır. İşte âyetin bu noktasında ilim sahiplerinin câhillerin elinden çektikleri ezâ ve cefâlar sebebiyle, onlara bir teselli yer almış bulunmaktadır.

Ayrıca burada, fiilin fiile isnadı doğru ve sahih olmamakla birlikte (.......) fiilinin, (.......) ve (.......) fiillerine isnadı sahihtir (doğrudur). Çünkü bu fiilin lâfzına bir isnaddır. Halbuki mümtenî olan yani uygun görülmeyen şey, fiilin lâfza değil fiilin manasına isnadıdır. Bu uygun değildir. Bu itibarla sanki şöyle denilir gibidir: “Onlara şu söz söylenince... “. Nitekim şu ifade de buna benzer bir ifadedir: “Onlar yalan bineğine bindiler.”

(.......) kelimesinde yer alan, (.......) harfi tıpkı (.......) daki (.......) gibi “mâ-i kâffe'“dir. Veya (.......) Tevbe, 25. âyetindeki yer alan, mastar mâ'sı gibidir.

(.......) kelimesindeki (.......) harf-i ta'rîfi ahd içindir, yani akılda var olan belli bir şeyi işaret etmektedir. Dolayısıyla bu şu demektir:

Tıpkı Resûlüllahın ve onunla birlikte îman etmiş olanların îman ettikleri gibi ...” Hazret-i Peygamberin yanında yer alan imanlı kimseler de, Abdullah b. Selâm ve taraftarlarıdır.

Yani arkadaşlarınızın ve kardeşlerinizin inandıkları gibi siz de gelin îman edin, manasındadır.

Ya da buradaki (.......) harfi cins içindir. Bu durumda mana şöyledir:

“İnsanlıkta kemâl ve olgunluk derecesine ulaşmış olanların inandıkları gibi...” Ya da sanki burası, bu ifade ile, “İnanmış olanları gerçek anlamda insan ve onların dışındakileri de hayvanlar olarak...” değerlendirmesidir.

(.......)deki (.......) harfi nasb mahallinde gelmiştir. Çünkü bu mahzûf bir mastarın sıfatıdır.

Yani, şu demektir: “Öyle bir îman ki tıpkı gerçek insanların imâm gibi bir îman.” Nitekim, (.......) da aynen böyledir.

(.......) daki istifham, yani soru edatı inkâr manasındadır.

(.......) kelimesindeki (.......) lâm harfi ile işaret edilmek istenenler, gerçek anlamdaki imanlı insanlardır ki, bunlar o münâfıklar tarafından aşağılarıan kimselerdir. Halbuki bunlar akıl ve olgunluk bakımından en üstün kimselerdir. Halbuki bu bunaklar, kendilerinin sürdürdükleri inanç ve tavırlarını hak olarak görmekteler, kendilerinin dışındakileri de batılda olduklarını kabul etmekteler. Şüphesiz kim batılı ve cehaleti binek edinirse sefih, aşağılık ve bunak bir kimse olur. Aklından zoru olanlardan olur ve hilm sâhibi kimselerden olmaz.

Şunu iyice bilin ki, onlar beyinsiz ahmakların ta kendileridir, ancak bunu bilmezler.” Evet, onlar bunakların, beyinsizlerin ta kendileridirler. Burada, “.... bilmezler” buyuruldu. Bundan önceki âyette de, “....farkında olmazlar, şuursuzdurlar.” denildi. Çünkü burada “sefeh” ten söz edilmiştir ki bu, cehildir, bilgisizliktir. Dolayısıyla cehaletin söz konusu edildiği bir yerde ona uygun olarak ilimden, yani bilmekten söz etmek daha yerindedir. Çünkü îman olayı delil ve delil ister, doğru teşhis ister, ki bu sayede delil ve kanıtları göz önünde tutan kimse bilgi kazanmış olsun.

Yeryüzünde fesat çıkarma, bozgunculuk meydana getirme, huzuru bozma olayına gelince bu, sıradan şeylere dayanan bir durumdur. Bu da âdeta duyularla algılarıabilen şeyler gibidir.

(.......) kelimesi, (.......) edatının haberidir. (.......) zamîri de fasl zamîridir. Veya, (.......) zamîri mübteda, (.......) kelimesi de, haberdir. (.......) ve ayrıca cümle ikisi birlikte (.......) nin haberidirler.

13 ﴿