16

İşte onlar hidâyet yerine dalâleti satın alanlardır. Ancak onların bu ticareti kendilerine kâr sağlamamış ve kendileri de hidâyete erememişlerdir.

Bu âyetteki (.......) mübtedâdır. Bunun haberi de devamızdaki, (.......) dır. Yâni dalâleti alıp hidâyeti verdiler, hidâyeti sapıklıkla değiştirdiler. Hidâyet yerine sapıkliği tercih ettiler. Bu âyette, (.......) denildi. Çünkü bunlar hidâyet üzere değillerdi. Bunlar îman etmiş olan bir kavim arasında idiler, ancak sonradan küfre saptılar.

Ya da bu âyet, bunlar henüz Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), peygamber olarak gelmeden önce ona îman etmiş olan ve fakat Peygamber olarak gönderildiğinde ise ona îman etmeyen Yahûdîler olduğunu bildirmektedir. Veya bunlar hidâyetin kendi içlerinde var olduğunu kabul edip de onu dalâlete terk eden, onunla değiştirenlerdir.

Yani hidâyeti kendilerince kontrolleri altında kabul eden zavallı kimselerdir.

Bu âyette, alışverişin teati hâlinde câiz olabileceğine işaret ediyor. Çünkü onlar “Satın alma” ibâresini telaffuz etmemişlerdir. Ancak bunlar kendi ihtiyarlarıyla, istekleriyle hidâyeti terk etmişler ve tercihleri olarak da sapıkliği almışlardır. Ancak buna, (.......) = “Satın alma” adının verilmesi şu hususa bir delildir: Bir kimse herhangi birinden eğer bir şey alır ve kendi rızasıyla karşılığım ona bırakırsa, bu konuda ilgiliyle hiçbir konuşma yapmaksızın da olsa onu satın almış demektir.

Dalâlet: Orta yoldan, normal olan yoldan ya da doğru yoldan ayrılmaktır. İhtidayı, doğru yolu yitirmektir. Meselâ; “Evin yolunu kaybetme /şaşırma.” anlamında, (.......) cümlesi bunu belirtiyor.

Dalâlet; dinde doğru yolu bırakıp ondan ayrılıp uzaklaşmak anlamında kullanılan bir kelime.

Onların bu ticareti kendilerine bir kâr sağlamadı, kazanç getirmedi.”

Ribh: Ana malda, sermayede meydana gelen fazlalık olup buna kâr ya da kazanç denir.

Ticaret: Tacirin ya da tüccarın yaptığı iş veya sanat. Çünkü tüccar bu işleri kâr elde etmek maksadıyla hem satın alan ve hem satan kimsedir. Burada kâr ya da kazancın ticarete isnadı (dayandırılması) mecâzî manadaki isnatlardandır. Bunun manası şu demektir:

Onlar ticaretlerinde kâr elde etmediler, kazanç sağlamadılar. Çünkü ticaret artmaz “Ancak ticarete konu olan mal artar.”

Mademki burada mecâzî anlamda hidâyet verilip karşılığında dalâlet, yani sapıklık satın alınmıştır. İşte buna bağlı olarak da kâr ile ticaret terimlerini âdeta söz konusu mecazı süslemek için bu âyette söz konusu etmiş oldu. Kısaca burada teşrihi mecâz yapılmıştır. Nitekim benzer durumu şâirin şu dizelerinde görmekteyiz: (.......)

Ve kendileri de hidâyete erememişlerdir.”

Yani, bunlar kâr” ve zararlarını bilebilen mahir ve işinin Erbâbı tüccarlar gibi doğru olan ticaret yolunu da bulamamış ve kâr elde edememişlerdir.

Burada asıl mana şudur: Ticaret Erbâbının ve işinin ehli tüccarların asıl amacı hem ana parayı, yani sermayeyi korumak ve kârını da kaçırmamasıdır. Halbuki burada söz konusu olan münâfıklar bunun her ikisini de, yani hem sermayeyi ve hem kârı kaybetmişler ve iflâs etmişlerdir. Bunların sermayeleri hidâyettir. Ancak bunlar dalâleti almakla kendilerinde hidâyetten eser kalmamıştır. Mademki ellerinde kalan tek şeyleri dalâlet olmuştur, dolayısıyla bunlar kâr etme ve kazanç sağlamayı da elterinden kaçırmışlardır. Gerçi bu sayede belki bazı dünyevî kazanımları olabilmiştir ama, bunun hiçbir değeri ve anlamı da yoktur. Çünkü sapıtan esas bakımından ziyandadır. Zira sadece sermayesiyle kalakalan ve hiçbir kazanç sağlamayan kimseye, kârdadır, kazançlıdır denemez.”

Anlatıldığına göre, (.......) ilgi zamîri, (.......) nin sıfatıdır. (.......) ise sonuna kadar olan kısmi da, (.......) nin haberi olarak mahallen merfûdur.

16 ﴿