36Derken şeytan cennetten her ikisinin de ayağım kaydırdı ve böylece her ikisini de içinde bulundukları huzurlu cennet hayatından onları çıkardı. Bunun üzerine Biz de kendilerine: “Kiminiz kiminize düşman olarak inin. Sizin için yeryüzünde karar kılabileceğiniz bir yer ve belli bir süreye kadar yaşamak vardır” dedik. “Derken şeytan oradan her ikisinin ayağım kaydırdı.” Yani ağaçtan. Yani, şeytan her ikisini de yasaklarıan ağaçtan yemeye sevk etti, bundan dolayı da ayaklarının kaymasına sebep oldu. Bunu gerçek manası şöyledir: Şeytan onların ayaklarının kaymasını o ağaç sebebiyle sağladı, o ağaç onların oradan çıkışma neden oldu. Yahut da, “O ikisinin ayağını cennetten kaydırdı.” demek, “Onları oradan gönderdi, uzaklaştırdı.” demektir. Kırâat imâmlarından Hamza, (.......) kelimesini, (.......) olarak kırâat etmiştir. Ancak Hazret-i Âdem (aleyhi’s-selâm)’in, “te'vil” adlı eserde tahrim, yani haramlık kasdolunmaksızın söz konusu nehiy (yasaklama) ya tenzihi anlamdadır veya lâm-ı tarifin “ahd” manasına tefsirlanmasındandır. Sanki, yüce Allah cins manası murat etmiş gibi. Ancak ilk görüş daha yerindedir. İşte bu, peygamberler hakkında da mutlak manada zelle tabirinin kullanılabileceğinin caizliği hakkında bir delildir. Nitekim, Buharalı ilim adamları da bu görüştedirler. Bu kelime isim fiil olup herhangi bir ihtilafı (tartışmayı) kasdetmeksizin emrin, olması gerekenin hilafına (aksine) varit olmuştur. Tıpkı çamurda (batak yerde) yürüyen kimsenin ayağının kayıp sürçmesi gibi. Ancak Semerkant uleması ise, peygamberlerin fiillerine nasıl ki mutlak manada ma'siyet ismi verilemezse, aynı şekilde mutlak anlamda zelle ismi da verilemez. Fakat peygamberler için şöyle söylenebilir; “Daha üstünü ve iyisi varken, yani efdali varken daha aşağısını, alt derecede olan bir şeyi yaptılar ve bundan dolayı da itap olundular(eleştirildiler).” “Ve böylece her ikisini de içinde bulundukları huzurlu cennel hayatından unları çıkardı.” Yani, içinde bulundukları nimetlerden, ikramlardan, demektir. Eğer buradaki cennete râci ise bu takdirde, “İçinde bulundukları cennetten” demek olur. Nitekim İblîs şu: “O hâlde oradan çık! Çünkü sen artık kesinlikle kovuldun, uzaklaştınldm.” Hicr, 34. yasaklama emrinden sonra Âdem ile eşi Havva'ya bir şekilde ulaşarak onların ayağını oradan kaydırdı. Çünkü İblîs'in cennete girmesi yasaklanmıştı. O artık melekler gibi oraya girip çıkamıyordu. İblîs'in cennete Âdem ile Havva'ya vesvese vermek ve onları denemek için girmesi meselesi değil, sırf cennetin saygınliği ve önemi itibariyle artık oraya giriş ve çıkışı yasaklanmıştı. Melekler için böyle bir durum söz konusu değildir. Nitekim rivâyete göre; İblîs cennete girmeyi istemiş ise de, ancak orada görevli melekler tarafından engellenmiştir. O da çare olarak bir yılanın ağzına girer ve onunla birlikte cennete girmeyi başarırın Yani, Âdem ile Havva'yı bu yoldan kaydınr. Farklı bir tefsire göre de: İblîs cennetin kapısının önünde durup onlara seslenmek suretiyle ayaklarını kaydırdı. “Bunun üzerine Biz de kendilerine: (.......) dedik.” “Hubût” Yeryüzüne inmektir. Burada hitap ya da sesleniş; Hz Âdem (aleyhi’s-selâm), Eşi Havva ve İblîs'edir. Diğer bir tefsire göre, yılarıadır. Ancak doğru olanı seslenişin Hazret-i Âdem (aleyhi’s-selâm) ile eşi Hazret-i Havva'ya olmasıdır. Dolayısıyla, o ikisi ve bir de onların soyundan gelecek olan çocukları murat olunmaktadır. Çünkü, Hazret-i Âdem (aleyhi’s-selâm) ile eşi insanliğin aslı olmaları ve onların da soyundan gelecek olanlar bakımından sanki o ikisi tüm insanların kendileri imişçesine hitap olunmuşlardır. Zira, yüce Allah'ın şu kavli buna işaret buyurmaktadır: “Allah buyurdu ki: «Birbirinize düşman olarak hepiniz (ikiniz) cennetten inin.»“Ta Ha, 123. Âyette, “İnin” kelimesi tesniye, yani ikildir. İşte bu âyete dayanarak hitabın Âdem ile eşine olduğunu zikretmektedirler. “Kiminiz kiminize düşman olarak” Bu insanların karakter ve yaratılış gereği azgınlık ve düşmanlıklara yatkın oldukları, kiminin kimisini saptıracağını belirtiyor. Cümle ise, (.......) kelimesinde bulunan (.......) harfinden hâldir. Yani, “Birbirinize düşmanlık edeceğiniz bir hâlde...” demektir. “Sizin için yeryüzünde karar kılabileceğiniz bir yer -ve yerleşme/istikrar ve kararlılık- ve belli bir süreye -kıyamete veya öleceğiniz ana kadar yaşamak- hayattan faydalanmak- vardır.” İbrâhîm b. Edhem diyor ki: “Şu bir lokmacık dünya bize uzun bir hüzün bıraktı.” |
﴾ 36 ﴿