46Ki onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklarını ve O'na döneceklerini çok iyi bilenlerdir. “Ki, onlar gerçekten Rablerine kavuşacaklarını çok iyi bilenlerdir.” Yani Allah'ın kendilerine bahşedeceği sevabı her an bekler dururlar. Onun katındaki başkaca şeyleri ve daha umdukları ne varsa hep bunun beklentisi ve kesin inancı içindedirler. Abdullah b. Mesud'un (radıyallahü anh) kırâatine göre, (.......) kelimesi, (.......) olarak tefsîr olunmuştur, “bilirler” demektir. Yani, Bilirler ki kesin olarak Allah'ın kendilerine vereceği mükâfat ve ödül ile mutlaka karşılaşacaklardır. Dolayısıyla da buna göre amellerine değer verip gerekeni yaparlar. Ancak kesin bir mükafatın kendileri için varlığına ikan etmemiş olanlar, yani buna samimi manada inanmamış olanlar ise, dolayısıyla bunlar herhangi bir sevap ve mükâfat ummazlar. Bunun için de ameller kendilerine zor ve sıkıntılı gelir. (.......) Huşu ve (.......) İhbat kelimelerinin ifadelerine gelince bu ikisi de: “alçak gönüllülük” demektir. Halbuki, “Hûdu” kelimesi ise: Yumuşaklık ve boyun eğmek demektir. (.......) kelimesi ruyet (görmek) diye tefsîr olunmuştur. (.......) de; yüce Allah'ı keyfiyetsiz olarak görmek, diye tefsir edilmiştir. “Ve gerçekten onlar Ona döneceklerini...” Âhiret günüde onların durumlarını Allah'tan başka kimse değerlendirmeye mâlik olamaz, buna güç yetiremez. Sadece Yüce Allah onların durumuyla ilgilenir. |
﴾ 46 ﴿