61Hani bir vakitler siz demiştiniz ki: “Ey Mûsa! Biz bir tek yemek çeşidi ile yetinemeyiz. Bizim için Rabbine dua et de bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” Mûsa da: “Daha iyi olmayan bu şeyleri çok daha üstün olan şeylere mi tercih edip değiştirmek istiyorsunuz? O hâlde çıkın herhangi bir şehre gidin. Çünkü sizin için istedikleriniz orada var.” demişti. Artık bu olaydan sonra üzerlerine zillet (aşağılık) ve yoksulluk damgası vurulmuştu. Allah'ın gazâbına uğradılar. Bu durum, Allah'ın âyetlerini inkâr etmelerinden ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinden dolayı idi. Yine bu durum onların isyan etmelerinden ve hadlerini aşmalarından dolayı idi. “Hani bir vakitler siz demiştiniz ki: (........)” Söz konusu yemek çeşidi, İsrâ'il oğulları'na Tih çölünde verilen kudret helvası ile bıldırcın etidir. Burada iki çeşit yemek verildiği hâlde, Yahûdîlerin, “bir tek yemek çeşidi” ifadesini kullanmalarının sebebi, değişmeyen ve hep aynı olan yemek çeşidi anlatmak istemelerindir. Nitekim bir kimsenin sofrasına değişik türlerden olmak kaydıyla yemek çeşitleri konsa ve her gün aynen o değişik türler değişmeksizin sofraya konulsa bu durumda, “Filân kimse sadece bir çeşit veya tek çeşit yemek yiyor. “denir. Halbuki çeşitle yemekler bulunduğa hâlde bu çeşit hep aynı olduğundan böyle denmektedir. Dolayısıyla tek çeşitten maksat yemek çeşitlerinde herhangi bir değişikliğin ve farklıliğin olmamasıdır. Kaldı ki, bu iki yiyecek türü, lezzetine ve zevkine düşkün zengin (ileri gelen) kesiminin yiyeceği türündendir. Halbuki Yahûdîler kendileri ziraatçıydılar, tarımla uğraşırlardı ve dolayısıyla burada alıştıkları ve aşınası bulundukları sebzelerden, danelerden ve benzeri şeylerden istiyorlardı. “Bizim için Rabbine dua et de...” Rabbinden iste ve ona: “Bizim için çıkar. “de. “Bize yeryüzünün yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden,... çıkarsın.” Bizim için meydana getirsin, icat etsin., kısaca yerin bitirdiği yeşilliklerden. Bunlardan kasıt sebzelerin ve yeşilliklerin temizi ve güzeli olan nanesinden, kerevizinden, pırasasından ve benzeri insanlar tarafından yenen türden şeylerden çıkarsın. “hıyarından, sarımsağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın.” Âyette geçen, (........) kelimesi hıyar (salatalık ya da acur), demektir. (........) kelimesi de buğday veya sarımsak demektir. Çünkü İbn Mesud'un kırâatine göre bu kelime, (........) şeklindedir. “Mûsa da: “ Burada, (........) çok daha basit ve daha önemsiz, miktarca daha az olan demektir. (........) ise daha iyi, daha değerli ve üstün anlamındadır. “(........) demişti.” Yani öyle ise artık Tih çölünden inin, çıkın. Çünkü sizin bu istedikleriniz Tih çölünde bulunmaz, ancak şehirlerde bulunur. Tih Çölü: Beyt-i Makdis (Kudüsallallahü aleyhi ve sellem) ile Kınnesrin arasındaki alana denir ki, bunun alan, 12 x 8 Fersahlık bir alarıdır. Ya da burası, Fir'avun'un beldesi Mısır'dır. (........) kelimesi iki sebepten ötürü munsarif bir kelimedir, yani cer ve tenvîn kabul eder. Bunlardan biri tenislik, yani müennes oluş ve ikincisi de bununla “ülke” murat olunması sebebiyle ma'rifeliktir. Yahut da, kelimenin ortasının tıpkı Nûh ve Lût kelimeleri gibi sakin olması bakımından munsariftir. Nitekim Nûh ve Lût kelimeleri ya da isimlerinde hem ucmelik (Arapça olmama) ve hem de ma'rifelik vardır. (........) ibâresini şu şekilde, (........) olarak okumuşlardır. Nitekim, bu şekilde (........) harfinden önce sakin bir (........) harfi olan tüm kelimeler de bu iki imâma göre böyle okunurlar. Kırâat imâmlarından Ebû Amr ise bu kelimeyi esreli olarak, (........) şeklinde okumuştur. Yani, hem (........) harfini ve hem de (........) harfini esreli okumuştur. Bu imâmların dışındaki imâmlar ise, âyette görüldüğü gibi, (........) harfinin kesresi ve (........) harfinin de zammesiyle okumuşlardır. “Allah'ın gazâbına uğradılar.” Nitekim, birinin diğerini yerine eşitlikleri sebebiyle öldürülmesine, (........) denir ki bu, “Filân kimse falarıcanın yerine haklı olarak gitti, gazâbına uğradı.” demektir. Dolayısıyla âyet ele alındığında bu, “Onların hepsi Allah’ın gazâbım hak ettiler. “demektir. Kisâî de bu kelimeyi, “Allah’ın gazâbıyla döndüler.” manasında olmak üzere, (........) olarak okumuştur. “Bu durum (yani zillet ve yoksulluk damgasının vurulması, Allah'ın gazâbına uğramaları) Allah'ın âyetlerini inkâr etmelerinden ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinden dolayı idi.” Kırâat imâmlarından Nâfî, (........) kelimesini, hemze harfiyle olmak üzere, aslına binaen, (........) diye okumuştur. Yani, onların küfürleri (inkârları) ve peygamberleri öldürmeleri yüzünden... Çünkü; Yahûdîler, Şa'ya, Zekeriya ve Yahya peygamberleri (Allah'ın salat ve selâmı üzerlerine olsun) öldürmüşlerdi. (........) kelimesi, (........) kelimesinden türemedir. Çünkü, peygamber olan zât, Allah'tan haber vermektedir. Bu (........) kelimesi, (........) vezninde olup, (........) ve (........) manalarınadır. Yani, “münbi” Allah'tan haber veren, demek olup, “münbe” de, Allah'ın vahiy yoluyla kendisine haber verdiği kimse demektir. Ya da bu kelime, “neba “kelimesinden alınmadır ki bu da, yükseldi, yüksek oldu anlamlarına gelir. “nübüvvet” de yüksek yer demektir. Nitekim, peygamberleri de öldürmeleri haksız yeredir. Eğer gerçekten Yahûdîler adil davransalardı, dolayısıyla kendilerince öldürme nedenlerinden hiçbir şeyden söz edilmezdi. (........) ifadesi, (........) fiilinin zamîrinden hâl olarak mahallen mensûbtur. Yani “Haksız yere onları öldürdükleri hâlde “demektir. “Yine bu durum onların isyan etmelerinden ve hadlerini asmalarından dolayı idi.” Âyetin bu kısmında yer alan, (........) kelimesi işaret ismi olarak tekrarlanmıştır ve sonrasındaki duruma işaret etmektedir. Bütün başlarına gelen şeyler, türlü türlü isyan yollarına başvurmaları, ma'siyet işlemelerindendir. Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri ve bir de peygamberleri öldürmeleri yanında, bunlarla da yetinmeyip hadlerini de hemen her aşamada ve konuda aşmışlardır. Bir tefsire göre bu, hadlerini aşma meselesi, kendileri için yasak olan “Cumartesi günü yasağına” uymamalarıdır. Nitekim, (........) kelimesiyle Yahûdîlerin Allah'ı inkâr işi ile peygamberleri öldürme fiiline de işaret olunmuş olması da câizdir. Bunlar da yine onların isyanlarının ve haddi aşmalarının sebebi olabilir. Çünkü onlar bu işlere tümüyle kendilerini kaptırmışlar, giderek aşırılıkta işi taşkınlığa ve anarşiye, teröre vardırmışlardır. Nihayet kalpleri kararmış, bu kalp kararmasının doğal bir sonucu olarak da Allah'ın âyetlerini mu'cizeleri red ve inkâr etmişler, peygamberleri de öldürmüşlerdir. Yahut da; işte bu isyanları yanında bir de inkârları ve peygamberleri öldürüşleri, diye de tefsirlerıımştır. |
﴾ 61 ﴿