146Kendilerine kitap verdiğimiz Yahûdî ve Hırıstiyanlar, kendi öz çocuklarını tanır gibi, O'nun (Muhammed'in) peygamber olduğunu bilir ve tanırlar. Bu gerçeklere rağmen yine de içlerinden bir grup bile bile hakkı (gerçeği) mutlaka gizlerler. “Kendilerine kitap verniğimiz Yahûdî ve Hırıstiyanlar onun (Muhammed'in) peygamber olduğunu bilir ve tanırlar.” Az önce gördüğümüz gibi, (........) kelimesinde durulmadığı ve doğrudan geçildiği takdirde, (........) ibâresi bunun sıfatı oluyordu. Bu ibâre aynı zamanda mübteda ve bunun haberi de, (........) kelimesidir. Yani Kitap ehli Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem)’i, Kur'ân'ı ya da kıblenin değiştirilmesi gerçeğini bilip tanırlar, demektir. Ancak bu görüşler içinde ilk görüş daha sahihtir, geçerlidir. Çünkü bundan sonra gelen âyetin şu kısmı bu gerçeğe ışık tutmaktadır. Şöyle ki: “Kendi öz çocuklarını tanır gibi..” Nitekim Abdullah b. Selâm diyor ki: — Ben onu (Muhammed'i), onun bir peygamber olduğunu, kendi öz çocuğumu bildiğimden daha iyi biliyor ve tanıtefsir. İşte bunun üzerine Hazret-i Ömer ona: — Neden ve nasıl? diye sorar. O da: — Ben Muhammed'in peygamber olduğundan şüphe eden biri değilim. Çocuğuma gelince ondan şüphe ederim. Çünkü belki annesi bana ihanet etmiş olabilir, diye cevap verince Hazret-i Ömer de derhal gidip onun alnından öper. “Bu gerçeklere rağmen yine de içerinden —İslâm'ı kabul etmemiş olan- bir grup -sırf haset ettiklerinden ve inatlarından dolayı- “bile bile -Allah'ın kitaplarında açıklamış olduğu söz konusu- hakkı (gerçeği) mutlaka gizlerler.” |
﴾ 146 ﴿